Arakan'da, insanlık dışı olaylar cereyan ediyor. Bu topraklarda zulüm var, kan var, gözyaşı var. Ne büyük bir acı değil mi? Samimiyetinize gü

Arakan'da, insanlık dışı olaylar cereyan ediyor. Bu topraklarda zulüm var, kan var, gözyaşı var.

Ne büyük bir acı değil mi?

Samimiyetinize güvenerek bir soru sormak istiyorum.

Arakan da yaşananlar canınızı  gerçekten acıtıyormu? Peki bu acıyı yüreğinizde hisedebiliyormusunuz?

Küstahça sorulmuş bir soru olduğunun farkındayım. Ancak bu sorumun cevabını gerçekten çok merak ediyorum.

Günlerdir sosyal medya da, Arakan'da yaşanan vahşet konuşuluyor. Herkes bir şekilde konuya dair tepkisini dile getiriyor. Kimi oradaki büyük dramların küçücük kareye sığdırılmış fotoğraflarını ekliyor, kimileri bir kaç okkalı küfürle kızgınlığını belirtiyor. Tepkisini kendi içinde yaşayanda var, "Dünya yansa hasırı yanmaz" yaşayanlarda. Öyle ki nedir bu Arakan, bu da nereden çıktı diyenler bile oldu.

Haklılar belki de. Çünkü biz Müslümanlar, "Doğuda bir Müslüman'ın ayağına diken batsa batıda ki Müslüman bunu hissetmelidir" deyişine rağmen birbirimizden habersiziz.

Öyle ya nasıl haberimiz olsun! Don, atlet tartışmamız var bizim. Kendi çıkar ve menfaatimiz var. Kendi dertlerimiz, problemlerimiz var. Nasıl mal biriktiririz bunun derdi dururken, bizler birbirimizle küsmek, kırılmak için bahaneler ararken, Arakan da neyin nesi kimin sesi ola!

Bu gibi durumlarda aklıma hep, "İmanın iktidar olamadığı yürekte, Şeytan ihtilal yapar" sözü gelir. Çok da doğru bir tespit.

Müslümanlardaki, basiretsizlik nemelazımcılık o kadar çoğalmışki temizle temizle bitmiyor.

Kendi acımızın dışında başka bir acıya tahammülümüz yok.

Bencilliğin en üst seviyesini çoktan aştık.

Ne keyfimizden ödün veriyoruz, ne de canımızı sıkacak olayları hayatımıza dahil ediyoruz.

Hepimizin ağzında aynı türkü tutturmuş gidiyoruz.

Tüm Müslümanlar kardeştir, acı hepimizin acısıdır.

Sonrası mı? sonrası yok.

Diri diri yakılan bedenleri, başları kopartılan el kadar bebeleri, zulümden kaçmak için dikenli tellerden geçerken kan, revan olanları, bakışlardaki çaresizliği, gözlerdeki yaşı gördükçe, anlık üzülüyor elimizde ki, gavur icadı telefonlarla Arakan'da yaşanan vahşeti sosyal medya üzerinden kınıyoruz.

Ne yapabiliriz başka? Elimizden gelen bu! Diyeceksiniz haklı olarak.

Evet. Yerden göğe kadar haklısınız. Bir çoğumuz gidip orada kahramanlık destanı yazamayız belki, vahşeti yapan Budistlere kafa tutamayız, onlarla savaşamayız ona da evet. Ancak tüm bu çaresizliğe rağmen istersek bir şeyler yapabliriz.

İlk olarak yapmamız gereken şey, emperyal güçlerin de zaten bunu istediğini hatta Müslümanların direniş ve umudunu kırmak için özellikle yaydığını bilerek sosyal medyada katliam fotoğrafları paylaşmayı bırakmak olmalıdır. Elbette gelişmeleri takip edecek ve yaşanan hiçbir zulme kayıtsız kalmayacağız.

Fakat gördüğümüz zaman bizi hüzne ve çaresiziliğe  boğmaktan başka bir işe yaramayan kanlı fotoğrafları, Müslüman şehidlerimizin bedenlerine de saygılı olmak adına paylaşmamalı, bir zulmü duyurmanın tek yolunun kanlı fotoğraf paylaşıp bir de sonuna ağlayan emoji koymak olmadığını anlamalıyız.

İkinci olarak yapmamız gereken şey, başta Arakan olmak üzere zulüm altında olan tüm Müslüman kardeşlerimizi dualarımıza almaktır.

Üçüncü olarak teknede yaşanan yasak bir aşk kadar bile gündem olmayan Arakan'ı, olabildiğince gündemde tutmak adına paylaşımlar yapmalı, hiç haberi olmayan, böyle bir Müslüman toprağı olduğunu bile bilmeyen insanlara; durumu anlatarak hem dualarına talip olmalı hem de sanal ve uydurma olaylarla gerçek gündemi saptırmak isteyenlere "Bizim asıl derdimiz, asıl yaramız bu!" mesajını vermeliyiz.

Yazımı noktalamadan son olarak, bize dokunmayan yılan bin yaşasın. Neden oranın iç işlerine karışıyoruz ki, herkes kendinden sorumludur. Yeterince düşmanımız var. Arakan'dan bize ne? diyenlere, "(Bakara, 2/214) suresini hatırlatmak istiyorum.

(Ey müminler) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenlerin benzeri sizin de başınıza gelmeden cennet'e gireceğinizimi sandınız?! Onlara yoksulluk ve sıkıntı öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki nihayet peygamber ve beraberindekiler. "Allah'ın yardımız ne zaman gelecek?" demişlerdi. İyi bilin ki, Allah'ın yardımı yakındır. (Bakara, 2/214)

Ayette herkesin başına gelmesi mümkün olan sıkıntılara dikkat çekilmiştir. Yani insan, sadece iman etmekle imtihanını tamamlamış olmaz. Her gün, her an başka bir durumla karşılaşabilir ve durumdan karlı veya zararlı çıkabilir. Onun için dolaylı da olsa sabrı öğrenmenin, sabrı göstermenin önemine de işaret edilmiştir.

Arakan'lı kardeşlerimize içtenlikle dua eden, Duyarlı yüreklere selam olsun!