“Gören göze karanlık perde olamaz. Görmek istemeyen göze ışık ne yapsın”. __ Hz. Ali __ Nefis ağır gelince gaflet uyku

“Gören göze karanlık perde olamaz. Görmek istemeyen göze ışık ne yapsın”.
__ Hz. Ali __


Nefis ağır gelince gaflet uykusu basar biz gölgelere… Hayatımız boyunca nefsimizle bir gün mücadele etmemişsek görücü göze sahip olabilir miyiz? Nefis kılıfı hep hazırlar insana ve insan çok acizdir zaaflarına. Bu yüzden doğrularını vicdana göre değil isteklerine göre belirler. Taaki hakikati kendi isteklerinden daha çok sevdiği güne kadar… O zaman ışığın yolcusu olur işte, ışığı görür, ona yürür hayalleriyle… Bu şahane hayat sahnesinde iyi kötü, güzel çirkin demeden diğer ana renkleri de görür, iki boyuttan çok boyutlu resme geçtiği tarihtir bu an… Kendi rüyalar parkını kurar, en güzeli de kimseye özenmeden, bir diğer renge bezenmeden sadece özünden gelen o şahane istekle kendi sevdiği için yapar her ne yaparsa hayat yolculuğunda... Çok değerlidir. Herkesin herkese benzemek istediği bu dünyada orjinalini sevmek bir erdemdir…
Bir zümreye girmek için insanların fabrika ayarlarını o topluluğun genel geçer alışkanlıklarına göre ayarladığı bu dönemde kendi yolunu çizebilme cesareti gösteren her kişi bana göre bir şahsiyettir. Çok sevdiğim “Kral Çıplak Hikaye”sini bu konuyu metaforlaştıran bu hikayesiyle dile getirmek isterim:
Ülkenin birinde bir zamanlar giyimine düşkün, kendini beğenmiş bir kral varmış. Kendini çok akıllı sanan kral, giyim kuşamdan başka hiç bir şey düşünmezmiş.
Günlerden bir gün komşu ülkenin kralı kendisini ziyaret etmek istediğini  bildirmiş. Elbette ki, kendini beğenmiş kralın ilk  aklına gelen yine ne giyeceği olmuş. Hemen adamlarını çağırtmış:

“Tüm dünyaya haber gönderin” demiş. “Öyle bir elbise istiyorum ki, dünyada bir eşi daha olmasın. Bana böyle bir elbise dikecek terziyi de zengin edeceğim. Misafirlerimi karşılarken de bu elbiseyi giyeceğim.”

Kısa bir süre sonra, haber her yana yayılmış. En iyi terziler, ellerindeki kumaşlarla saraya gelmişler. Hepsi yapacaklarını krala anlatıyormuş. Ama kral anlatılanlardan hiç birini beğenmiyor;
“Çok daha güzel olmalı !” diye bağırıp duruyormuş.

Sonunda çok genç bir terzi çıkmış kralın karşısına.
“Sen ne getirdin bakalım” diye sormuş kral. Terzinin genç ve tecrübesiz duruşu kralın umudunu iyice kırmış.
“Benim getirdiğim çok özel sevgili kralım” demiş genç terzi. “Size öyle bir kumaş dokuyup, öyle bir elbise dikeceğim ki, sizden önce kimse böyle bir elbiseyi giymemiş olacak.”

Kral bu sözlere çok şaşırmış.
“Ancak bir şartım var” demiş genç terzi. “Giysiyi bitirene kadar işimize hiç kimse karışmayacak.”
Kral aradığını bulmanın sevinciyle kabul etmiş bu şartı. Hemen iki kese altın verip;
“Çabuk olun o zamana!” diye emretmiş.

Genç terzi hemen başlamış çalışmaya. Ertesi gün iki kese altın daha istemiş kraldan. Kral itiraz etmeden vermiş terziye altınları. Aradan günler geçtikçe, kral genç terzinin dokuduğunu söylediği kumaşı merak etmiş. Sonunda dayanamayıp, çalıştığı odaya girmiş. Genç terzi tezgahın başında harıl harıl çalışıyormuş. Kral sessizce bir süre izlemiş, bir şey göremeyince;

“Demek bunca zamandır boş oturdun ha!” diye kükremiş. “Kese kese altınları ben boşuna mı verdim sana!”

Terzi sakin ve kendinden emin;
“Saygıdeğer kralım” demiş. Bu kumaşı sadece akıllı insanlar  görebilir. Bakın ne kadar da güzel oldu. Öyle değil mi?”

Kral ne diyeceğini şaşırmış. Aptal durumuna düşmemek için;
“Evet evet çok güzel” demek zorunda kalmış ve hızla çıkmış odadan.

Kralın elbisesi şehirde kulaktan kulağa dolaşır olmuş. “Sadece akıllılar görebilir!” İnsanların merakı bunu duydukça daha çok artıyormuş. Sonunda tören günü gelmiş. Halk toplanmış, hazırlıklar bitmiş. Terzi kralı soymuş ve gerçekten varmış gibi üzerine bir elbise giydirmiş. Sonrada karşısına geçip;
“Çok şık oldunuz efendim” demiş. “Muhteşemsiniz.”

Kral genç terzinin bu iltifatları karşısında, aynada gördüğü çıplak bedene hiç aldırmadan;

“Eline sağlık, çok güzel olmuş” demiş.
Kral yeni elbiseleri ile çıkmış saraydan. Dışarda toplanan halk kralı çıplak görünce çok şaşırmışlar. Ama kimse cesaret  edip krala gerçeği söyleyememiş. Birden küçük bir çocuk haykırmış;

“Kral çıplak!!!”

Ardından cesaretlenen halk, gülmeye başlamış. Kral geç de olsa gerçeği böyle acı bir şekilde anlamış.

Herkesin onay verdiği bazen doğru olmayabilir, biz en iyisi kendimizi doğru bilelim… O zaman bir çocuğa gerek kalmaz…

Dipnot: Bu yazı kendini kandırmayı bilen yetişkinler için değildir…