Tarih çok fırtınalı aşklara şahit olmuştur. Bu aşklar ve aşıklar siz değerli okuyucularımızın malumudur. Lakin tarihimizde önemli şahsiyetlerin özel hayatları hep ilgimizi çekmiştir.

Bu bizlerdeki merak duygusu ve tarihin arka planının araştırılma isteğinden gelmektedir.

Maalesef ki biz de öne çıkan şahsiyetlerin etten kemikten yaratılma gerçeğini unutup tek düze bir tarih anlayışı ile yazılmış ve aktarılmıştır.

Mustafa Kemal Atatürk hayatında bir çok badireler atlatmış.

Evlenmiş ama Fikriye Hanım ile olan ilişkisi hep bir gizem olarak kala gelmiştir.

Bugüne ait Fikriye Hanımın yazmış olduğu şiiri siz saygıdeğer okuyucularımızla paylaşmak istedim.

##

Benim Gözümün Nuru!

Gönlümün Efendisi!

Gecemin Işığı Efendim!

Ciğer parem kanıyor, sanma ki dil yâresinden,

Aylardır öksüzüm, Fikriye derken can veren sesinden,

Döktüm payına ne kaldıysa geriye, bi-çare Fikriye’den,

Gel kurtar demeye kalmadı mecal, çektiğim bu çileden.

Çok mu gördün kuluna, bir namey-i nesretmey-i,

İsterdi kırık gönül, bir fırçayla seni resmetmey-i,

Tek dileğimdir hayata veda ederken, seni bir nebze görmeyi,

Nasip eder mi Tanrı bilinmez, aguşunda ölmeyi.

Eylemem feryat, şekvacı ise hiç değilim,

Gidince esbab-ı hakikiye bilesin ki gene seninim,

Cennet de olsa yerim, her gece duanı beklerim,

Şems-abad olsada yattığım yer, payına yüz sürmeyi rüchan eylerim.

Gel bir katre ümmid ver, gitmeden harabe-zare,

Görenler sanır ki hastayım, değil, kulun divane,

Çeşm-i mahmurum bitti, kan kusuyor biğane.

Sevdi gönül neylesin, açık gidecek çeşm-i yar ne çare.

Fikriye

28 Ağustos 1922

ELEŞTİRİ 

İnsan, doğası gereği başkalarının eksiklerini, kusurlarını, hatalarını bulmaktan hoşlanır. Örneğin, dedikoduyu hem yapar hem de kınarız, bu durum belki de insan olmanın zaaflarından biridir.  Dediko- duyu istisnasız her insan yapar. 

Bilimsel bir toplantının kahve molasında bilim adamları bile birbirlerini çekiştirir. Sosyolojide dedikodu teorisine göre, dedikodu sosyal iletişimi ve dilin gelişimini sağlayan en önemli araçtır. Hiçbirimiz kusursuz, mükemmel değiliz.

Aristo'nun da söylediği gibi "Mükemmel olan sadece tanrıdır." 

İnsan olarak bizler eleştirmeyi severiz, fakat eleştirilmekten pek hoşlanmayız.

Eleştirilmekten hoşlanmamak da insan olmanın bir zaafıdır.   Bizler canlı birer organizmayız. Eleştiriyi organizma kendisi için bir tehlike olarak görür ve hemen her canlı savunma durumuna geçer. Tehlike karşısında bütün canlılar doğal olarak savunma durumuna geçer.

Eleştiri, insanın manevi olarak çalışma isteğini ve coşkusunu kırar.

Sıkça başvurduğumuz eleştiri hem gerekli, hem de tehlikelidir.

Eleştiri; eksikleri ve yanlışları gösteren düşünme şeklidir.

İnsan, eksiklerini ve yanlışlarını görmeden, kendini geliştiremez, onun içinde eleştirici düşünme bilimin, felsefenin, siyasetin ve sporun gelişim kaynağıdır.

Eleştiri hem gerekli, hem de tehlikelidir. 

Eleştirilerin belki de en tehlikelisi, eğitim alanında yapılanıdır. Çocuklara yaptığımız her türlü yıkıcı ve gereksiz eleştiri, onun hevesini kırar, kendine olan güveni azaltır, küçük yüreğinde derin izler bırakır. Onun için eğitimciler çocuğun başarısızlıklarını değil başarılarını değerlendirin derler. 

Eleştiri yaparken, çok dikkatli olmak gerekir. Karşımızdakine çoğu zaman fayda değil, zarar veririz. İnsan, doğası gereği, eleştirilmekten hoşlanmaz, fakat takdir edilmekten, övülmekten hoşlanır. Benimsenmek, kabul edilmek, yüreğimizdeki güven duygusunu arttırır. 

Maddî ve manevî bize güven duygusu verir, insanı rahatlatır. Bu duygu verimli çalışmanın ön koşullarından biridir. 

İnsanoğlu, iltifat konusunda zayıftır. Beğenilmek hoşumuza gider. Övgü dolu sözler dinlemek, insanı rahatlatır, coşkunumuzu ve hevesimizi artırır, bizleri verimli ve mutlu eder. Onun için politikacıların çevresi, sürekli kendisini öven dalkavuklarla doludur.

Eleştiri, yerinde ve zamanında yapılırsa verimi olur. Ölçüsüz ve yersiz eleştiri insana zarar verir..   

Eleştiri hem yapılmalı hem de dikkat edilmelidir.

Unutmayın demokrasiyi diğer yönetim biçimlerinden üstün kılan eleştirinin olmasıdır. Eleştiri olmadan birey ve toplum kendisini geliştiremez.