“Bir şeyin kendini kendisi vasıtasıyla görmesi ayna gibi başka bir şeyde görmesine benzemez.” İbni Arabi …Aynaları yok edemeyeceğimize göre

“Bir şeyin kendini kendisi vasıtasıyla görmesi
ayna gibi başka bir şeyde görmesine benzemez.”
İbni Arabi
…Aynaları yok edemeyeceğimize göre o zaman kendimiz yok olmayı düşünmeli ve onlar olmadan kendimizi görmeye çalışmalıyız. Çok çılgınca biliyorum; ama onlarla yer değiştirip kendimiz bir ayna olmalıyız belki de. İşte yalnız o vakit bu kumpastan kurtulur ve aynaların ardındaki o hakikate ulaşabiliriz. Fakat bir şeyden kurtulmanın en iyi yolunun bir başka kılığa girmek yerine, o şeyin yerine geçmek olduğunu bilenler, kurbanın kaçarak celladından kurtulamayacağını yahut kölenin efendisinden, gerçek aşığın çöle bile düşse sevgilisinin hayalinden yahut Mesnevi’de anlatıldığı gibi hiç aslan postuna girmekle de eşeğin eşekliğinden kurtulamayacağını bildiklerinden kuşkum yok hiç.
Şimdi sizlere aynaların alelade bir eşya olmayıp yaşamlarımızın en gizli saklı sırlarına dahi tanıklık eden hatta harfler gibi anılar ve rüyaları -elbette bize ait- olan bambaşka bir varlık olduğunu söylesem o zaman mevzuyu değiştirip şöyle bir soru daha sormam icap etmez mi: Bir ayna gerçekte nedir öyleyse? Şayet benim gibi tekrar aynanın karşısına geçip gördüğünüz suretin gerçekliğinden vehme kapılıp bu soruyu soruyorsanız akla yatkın birçok cevap bulacağınızdan eminsem de mevzuyu biraz daha derinleştirip sırlı cama daha esrarlı sualler sormayı neden düşünmeyesiniz ki? Örneğin levhi mahfuzda yazanlara benzer son derece tehlikeli sualler… Heyecanlandığınızı görür gibiyim kıymetli okurlarım. Hayal etmesi bile aklın sınırlarını zorluyor, biliyorum. Bir düşünsenize, bir gün sırf can sıkıntısından ve bazı hakikatlere ulaşmak kaygısıyla kimselere haber vermeden bir seyahate çıkıyorsunuz ve zamanın ve tarihin en derin sırrlarına şahitlik etmiş, çerçevesi nakışlar, hüsnü hatlarla dolu yüzlerce senelik yuvarlak bir tunç ayna geçiyor elinize. Sizi görür görmez biri, sırf o esrarın ardına düştüğünüz için kalkıp dükkânındaki o müthiş aynayı göstermekle kalmıyor, esrara ulaşmanız için onu size veriyor. Efsanelerde anlatılan İskender’in aynası yahut kayıpları gösteren ve Hikmetname’de de bahsi geçen o Babil aynası veyahut Endülüs aynası gibi görünen âlemin sırrlarının yanında saklı âleme dair sırrları da gözler önüne seren tılsımlı bir ayna... Böyle büyülü bir ayna eğer sizlerin eline geçse idi hangi soruları sorardınız ona acaba? İsterseniz kendimi sizin yerinize koyarak en merak edilen sorulardan birkaçını sorayım derhal, olmaz mı?
1. Soru: Aynadaki yüzün bir başkasına ait olması "sırla" kaplı aynanın içindeki âlemden mi ileri geliyor?
2. Soru: Öte, uhrevi âlemde de ayna var mıdır?
3. Soru: Aynadaki suret kimin ya da kimim ben?
Aynanızın hani o güzel masaldaki gibi sorulan her soruya anında cevap verdiğini var sayıp cevaplara geçelim şimdi de.
1.Soruya cevap: Aynadaki âlem ile harici âlemin tıpatıp benzerliği göz önüne alındığı vakit cevabımız kesinlikle evet, olmaz mı!
2. Soruya cevap: Bu âlem tecelli nazariyesine göre diğer âlemin bir yansımasıdır madem; o zaman uhrevi alemde de vardır ve üstelik buradaki aynalar gibi hilebaz da değildir.
3. Soruya cevap: En müşkül suallere dahi cevap veren aynanın bu soruya bir yanıt verebileceğini sanmıyorum nedense ama illa ki verseydi şöyle derdi herhalde: Görünen ile görenin aynı olduğunu gösterdiğime bakma; kim olduğunu sana senden gayrısı söyleyemez.
Elinde böyle bir aynanın olmadığına bakarak üzülen okurlarımı teselli etmek için Babil ve Endülüs aynaları gibi sihirli olanların sahiden de var olduğunu ve eninde sonunda her sır açığa nasıl çıkıyorsa onların da bir gün açığa çıkacağını ve aslında görünmeyen âlemin varlığına en büyük delil olan bu aynaları, işaretleri takip edip sembolleri doğru okuyarak saklandıkları yerlerden bulup çıkarabileceğinizi söyleyip bu haftaki yazımı noktalayayım. Aynalarda kendinizi görmeniz dileklerimle...