1. İstanbul’a ilk geldiğinizde oyuncu olmak istediniz. Bu hayalinizi gerçekleştirmenizin önündeki engel ne oldu?



  • Ya şimdi şöyle açık konuşmak gerekirse, İstanbul’a geldiğimizde aslında çok film izleyip İstanbul’a gelenler geldiğinde bir şeylerin hemen başlayacağını düşünüyor ama ilk önce yemek yemek lazım, karnımızı doyurmak lazım, bir iş lazım, bir şeyleri kazanırken aslında yapacağımız mesleği sonradan edinmemiz lazım. Yoksa bir anda geldik kimse eğitim almamış, oyunculukla bir ilgisi olmayan birine ‘hadi seni başrol yapalım’ demiyor. Bizimde oradaki hayal kırıklığı öyle başladı sonrasında ne oldu; girdiğim sektör içerisinde daha aktif ve daha fazla yoğunlaştığım için oyunculuk bir hobiye dönüştü. Ekranlardan geri kalmamak adına da yemek programlarıyla devam etmeye çalıştım.



  1. Yemek sektörüne karşı ilginiz çocukluktan gelen bir ilgi mi? Yoksa aile fertlerinden gelen bir istek miydi?



  • Ailede aslında hiç şef yok, aşçı yok alakasız bir durum. Ben 14 yaşına kadar da yemeğin içinden soğan ayıklayıp kenara koymuş bir insanım, tuz tüketmiyorum. Buna rağmen yemeklerin tadını kombinlemeyi becerebiliyorum, Allah vergisi bir şey. Zaten ayvaz adının anlamı eli lezzetli, iyi yemek yapan anlamına geliyor. Mecburi ya da sonradan yemek yemeği sevdiğim için bulunduğum bir meslek aslında




  1. Türkiye adına bir ilke imza atıp ‘ilaç gibi yemekler’ adlı kitabı yazdınız. Bu kitabın ilk olacak kadar değerli özelliği neydi?



  • Bu kitapta şimdi şöyle sevgili Ender Saraç ve Betül Ay Diyetisyen arkadaşımız bir kombin çalışması yaparken bana dediler ki ‘ya sağlıklı yemek yapabilir miyiz? Bende şey dedim, oradaki verdiğim cevap çok iyiydi ‘silahı alınmış bir şövalyeyle savaşa çıkalım diyorsunuz, nasıl olacak bu iş?’ çünkü iyi bir yemek yapmak için bunun baharatını, yağını, kremasını yani tamamen zararlı grubu kullanarak lezzetli yemek yapıyorsun. Yoksa tuzsuz, yağsız, şekersiz bir yemek saman gibi bir şey olur, tüketilmez. Bir deneyelim mi dediler, bizde bunun üzerine başladık yapmaya, aklına gelebilecek her yemeğin sağlıklısını yaptık. Burada şöyle bir kontrol vardı; siz şefsiniz ve burada sağlık kimliği başka bir şey. Diyetisyen Betül arkadaşım hani kalorisini hesaplarken bunun yerine şunu koyalım alternatifi getirdiğinde ben devreye giriyordum. Yani bir mayonez kullandıracaksak bir sosta, süzme yoğurtla yapsak aynı tadı ben veririm ama süzme yoğurdun kalorisiyle, mayonezin kalorisi uçurum bir fark var. Bir Sezar salatanın üzerine sarımsakla, süzme yoğurdu karıştırdığında aynı tadı aldığını, çünkü yemeğin bir psikolojik olduğunu biliyoruz. Bunu mayonezle yaparsan atıyorum bin kalori, yoğurtla yaparsan 200 kalori ama sonuçta Sezar salatayı yiyor insanlar. Baklava mesela, biz diyet baklava çalışması yaptığımızda, diyet baklava olur mu, olmaz mı? Dedim ki hocam ben güzel bir diyet baklava yapayım, o da olmaz nasıl olacak falan dedi. o zamanlarda Türkiyede öyle çok fazla malzeme bulunmuyordu. Üzüm çekirdeği yağı kullanalım, yanma olasılığı az, 200 dereceye kadar yanmıyor dedim, şeker yerine steve yağ dediler, yok dedim, ısıtıldığında zararlı oluyor. O zaman agave kullanalım, agave şurubu doğal bitkisel ve hiçbir sıkıntısı olmayan tek tatlandırıcı. Biz bunu tam buğday unuyla beraber, içerisine tarçın koyduk, ortaya gerçekten Diyet Baklava çıktı. Ve biz şeker hastalarına yedirdiğimiz zaman, tabi çok abartı değil kiloyla yedirmiyorsun da, iki dilim yedirdiğinde şeker de bir sıkıntı olmadığını görünce, yaptığımız işin doğru olduğunu anladık. Sonra diyetisyen, doktor olması benim için ayrı avantajdı çünkü bu işin sağlık kısmına ben müdahale edemem. İyi yemek yapabilirim ama neye zararlı, neye faydalı, ya da içindeki kalori değeri ne, bir diyetisyen kadar hesaplayamam. ‘ilaç gibi yemekler’ kitabının çıkış noktası da, burada çok başarılı, herkesin tanıdığı bir doktorun olması, bir tarafta da bu iş de uzman bir diyetisyenin olması, bir tarafta da iyi bir şefin olması ortaya çok güzel bir kombin çıktı. Oradaki bütün tariflerimiz gerçekten de hastalık durumuna göre tüketildiğinde muhteşem, keyifli, sağlıklı besleyecek bir durum var.



  1. En başarılı olduğunuz kültür mutfağı hangisi?



  • Şimdi şöyle gastronomide şey vardır; mutfak terimleri vardır, ızgaracı, köfteci. Benim bakış açım her zaman, iyi yemek yapan algıyla olduğu için ve her alanda başarılı bir şef oldum, yapamadıklarımı başarmaya çalıştım. Çok hırslı biri oldum, bir şey üzerine yoğunlaşmadım ama her zaman Türk mutfağını, Türk kültürünü bir kere Türk olduğumuz için, o mutfakta başlıyorsunuz. Hiç kimse doğduğunda İngilizce konuşmuyor yani, ilk önce Türkçe öğreniyorsunuz, sonra İngilizceyi öğreniyorsunuz. Bütün meslek dallarında aynı, bizde ilk önce Türk mutfağına, sonra dünya mutfağını icra etmeye çalışıyoruz ama bir Türk olduğumuz için, tabi ki Türk mutfağı, senin damak zevkine uygun hangi mutfak dersen? Yani uzak doğu mutfağını seviyoruz, İtalyan mutfağı vazgeçilmezimdir.




  1. Dergilerde köşe yazarlığı yaptığınızı duyduk. Köşe yazılarınızda ne gibi konular yazıyorsunuz? Yazılarınızın bir farklılığı var mı?




  • Benim yaptığım programlar olsun, yazdığım yazılar olsun biraz mizah içerikli çünkü insanları eğlendirerek, güldürerek bilgi vermek hem onlara keyif veriyor, hem de daha espirituel anlamda daha algıyı güçlendiriyor. Yani bazı tariflerim vardır, selülite iyi gelen salata, bronzlaştıran çorba burada kabak çorbası da diyebilirim ben ama kabak çorbasının pek bir etkisi olmaz ama bronzlaştıran dediğimde insanlar şimdi denize gireceği zaman ‘ay şu Ayvaz Beyin bronzlaştıran çorbasından içeyim de solaryuma girmeyeyim, hadi hızlı bronzlaşayım’ diyebiliyor. Bunu da bir şeye dayanarak, gerçekliğe dayanarak söylüyorum. Orada yapacağınız kabak çorbası, gerçekten içinde proteini yüksek olduğu için, doğal pigmentlerle bronzlaştırdığı için orada doğal bir espri kullanıyoruz, gerçek bir espri aslında bronzlaştıran çorba; bal kabağının içerisinde havuç ve greyfurtta biliyorsun bronzlaştıran kremlerde kullanıldığı için doğru bir bilgiyi aktarmış oluyoruz. Selülite salatası diyoruz oradaki ananastan selülite kremleri yapılıyor. Doğru bir bilgiyi sadece halk dilinde paylaştığınızda daha böyle sevecen hale dönüşüyorsunuz. Benim köşe yazılarımda da verdiğim tariflerde de kendime has yemekler ya da kendime has isimler kullanıyorum. Bu da beni tanıyan kitle arasında bağımızı daha keyifli hale getiriyor.






  1. Kendi özel tariflerinizden birkaç tanesini bize söyleyebilir misiniz?






  • Atarım sana (gülüşmeler)




  • Kısa birkaç tarifi okurlarımızla paylaşsanız hiç fena olmaz.




  • Ben pratik şeyleri çok seviyorum. Bizde şöyle; televizyon programı yapan bir şefseniz iki karakterin olması lazım, mesleki iki karakter olması lazım profesyonel anlamda çalışıyorsunuz, profesyonel alanda en uç noktaya oynamak zorundasınız, çünkü bizim meslek günlük güncellenen bir meslektir. Televizyon programı yapıyorsanız o zaman halk dilinde, halkın mutfağında, halkın dolabındakine hitaben bir şey yapmanız lazım. Yani ben burada şimdi altın varaklı yemekler söylersem, köydeki Fatma teyze malzemeleri bulamayacağı için oradan bana tencerenin kapağını fırlatır. Ama profesyonel hayatta da altın varaklı yemek yapabilirseniz var malzemesi yapabilirsiniz, televizyon programında lanse edemezsiniz. Okuyucu kitlesi tabi ki halkımız birinci sırada, onlara hitaben yaz aylarında yapacağımız bir şeyse tarifleri elbette paylaşırım. Çok güzel metabolizmayı hızlandıran ayran tarifi verebilirim. İmside esprili onun kokoş ayran diyorum ben. Rengi pembe olduğu için, bayanlarda pembe rengini sevdiği için, hiç kimsenin de hayır diyemeyeceği için onlara özgü bir ayran oldu. 300 gram süzme yoğurt, içerisine 2 bardak acılı şalgam suyu, 1 tane maden suyu, yarım limon suyu, birazcıkta soğuk suyla karıştırıyorsunuz, muhteşem bir pembe rengi çıkıyor. Ve bu ayranı gün içerisinde içtiğimizde metabolizmamızı hızlandırıyor ve daha böyle enerjik, kaybettiğimiz nemi, suyu tamamlamış oluyoruz.






  1. Peki, bu profesyonel mutfak dediğiniz yer ile halk mutfağı dediğiniz şeyin dengesini nasıl kuruyorsunuz?






  • Aslında şöyle kuruyorum, itiraf edeyim ben sana; işe gittiğimde ben bir mutfak şefiyim, Ayvaz şefim ama eve geldiğimde de Ayvazım, eve geldiğimde yemekleri annem yapıyor. Annemin yaptığı yemekler halkın yaptığı yemekler ve ben orada kendimin şef kimliğini kapıdan içeri girerken kapıda bırakıyorum. Annem orada mesela patates kızartması yapmışsa, çok güzel bir salata yapmışsa, güzel bir çorba yapmışsa eleştiride bile bulunmuyorum. Ama dışarıya çıktığımda profesyonel hayatta bir yerde yemek yerken eleştiride bulunuyorum, hatalıysa söylüyorum, benim mutfağımda hatalı bir durumda müdahale ediyorum. Evde müdahale edemiyorum, çünkü annem kevgiri vurur kafama







  1. Sağlıklı yemek yeme adlı kitabınızla insanlara ne gibi bir konsept öneriyorsunuz?






  • Sağlıklı yemek de şöyle, benim sağlıklı beslenme anlayışım şu; çok sağlık programları da yaptığım için, çok değerli hocalarla da fikir alışverişinde bulunduğum için mantık şöyle işliyor, sevdiğiniz her şeyi yiyeceksiniz. Bunun bir kalori değeri varsa eğer, bin kalori alıyorsanız, bin 200 kalori yakıyorsanız sağlıklı beslenirsiniz. Yani içeriye girenden bir tık fazlasını dışarıya çıkartıyorsanız hareketle, sporla ya da yürüyüşle sağlıklı bir hayat sürüyorsunuz. Bunun için baklava yemeyin demiyor insanlar, baklava da yiyin, salatada yiyin ama baklavayı her öğün tüketmeyin, haftada bir tüketin. Yarım kilo değil de bir tane yiyin, şimdi sen baklavayı ye, evde de oturup dizi izle, üstüne bir de yarım kilo çekirdek çitle sonra ne oluyor, göbek başını alıp gidecek. Sonra diyorsunuz ki su içsem yarıyor hangi su? Tiramisu mu? Supangle mi? yoksa gerçekten içtiğin su mu? Hareket önemli, istediğiniz kadar sağlıklı beslenin bizim toplumda şöyle bir şey var, pazartesi başlayan diyet salıyı bulmuyor nedense, çok çabuk sıkılan bir milletiz. Bir de yıllardır insanlar haşlanmış patates, haşlanmış tavukgöğsüyle ile aldatıldı demeyelim de alternatifi yoktu. Şimdi öyle değil, alın bizim kitaplarımızı, sosyal medyadan da takip edin orada tariflerimiz var, artık herşeyin sağlıklısı yapılabiliyor. Sadece kullanacağımız malzemenin alternatifi var. Yemekler kitaplarda böyle yapacaksanız mecbur diye bir kanun yok, mayonez kullanacağınız yerde süzme yoğurdu devreye sokacaksınız. Yani yağlı grup kullanacağınız yerde atıyorum salata sosu yapacaksanız illa zeytinyağını boca etmek yerine az bir zeytinyağı, içine mutlaka su koyun, limon suyu koyun, nar ekşisi koyun bunlar doğaldır. İlla yağ grubunu boca etmek zorunda değilsiniz. Veya ekmek yiyeceksiniz illa beyaz ekmek yiyecek değilsiniz mesela sarımercimek, nohut aklınıza gelecek bütün baklagiller bunlar un haline geldiğinde çok güzel ekmek yapılıyor. Mutfakta zaman geçirmen lazım mutfak keyif işidir, kültürdür, aileyi birbirine bağlayan bir unsurdur mutfağa girmek lazım ve şuan emin ol, mutfaklara girilmediği için anneler tarafından, hazır tüketilen gıdalar yüzünden Obezite aldı başını gidiyor. Hadi oğlum şuradan bir pizza söyleyelim, hadi bu akşam bir Burger yapalım, gir çocuğuna kendin yap bunları çünkü en değerli çocuklarınızdır ama en sevdiğiniz çocuklarınıza ödül yerine aslında zehirliyoruz.






  1. Kanser, kalp, şeker hastalığı, tansiyon gibi kol gezdiği bir zamanda yaşıyoruz. % 50 beslenmenin dengesiz olmasından kaynaklanan bu hastalıkları hayatımızda neleri değiştirerek kovabiliriz?






  • Eskiden fakirlere bakardık böyle ‘ay yiyecek bir şeyleri yok, bir bulgur ya da ne bileyim x malzemeyle besleniyor diye fakir beslenmesi, köy ürünü, köy yumurtası, köy peyniri’ adlandırılırdı. Köylü müsünüz? Denirdi. Bir tarafta da çok zenginin, popülitenin mutfaklarında işte havyarların, çok pahalı hazır ürünlerin tüketildiği bir beslenme vardı. Ne zaman anlaşıldı ki bu hazır tüketim, yapay ürünler vücudumuza zarar veriyor, kanserojen olduğu açıklandı hepimiz şimdi köy ve fakir mutfağına geri döndük. Şimdi diyoruz ki işlenmemiş buğday, işlenmemiş bulgur, organik soğan, sarımsak, yeşillik, biber, domates bunları istiyoruz. Çok oynanmamış, yani doğal güzellik denilen bir şey var siz bir çirkin kadını alırsınız kozmetik ürünleriyle çok ustaca manken haline getirebilirsiniz. Duş aldıktan sonra bu gidiyor, bir de alırsınız köylü güzeli bir kızı elma yanaklı, böyle doğal güzeli çok fazla makyajı yoktur onun kendi mimiği, kendi gülüşü, kendi gamzeleri yetiyor. Bu gıdada aynı şeydedir, çok güzel gözüken pahalı ürünler yapay, işlem görmüş yani zenginlere gösteriş için yapılan bir takım oynamalardan geçmiş gıdalar. Bu gıdaların üstündeki yapay ürünler işte bir meyveyi parlatmak için kullanılan bal mumları bunları yiyoruz yenilmeyecek şeyleri yiyoruz ama köydeki teyzenin kendi yetiştirdiği o yamuk yumuk domatesleri yemiyoruz. Şimdi organik oldu pazarlarda iki katı fiyatına satılıyor. Yani geriye dönüş başladı tabi bazı uyanıklar halkımızı kandırıyorlar şimdi de simetrisi bozuk ürün yetiştiriyorlar ki, köylü teyzenin organik ürünü diye satışa geçiriyorlar. Ben sana şöyle söyleyeyim bir mutfak şefi olarak; tarladan nasıl elde ediliyorsa ürün o şekilde yemeğini yapıp ve sunmak en kalitelisi ve en sağlıklısı. İçerisine yapay, kimyasal koruyucu maddeler kullanarak, ait olmayan, doğal olmayan şeyleri kullanarak yemek yapmak hem zararlı, hem de kul hakkı denilen bir şey var sonuçta insanlar kandırılıyor gerek yok






  1. Hayatınızdaki yemek tutkusunu nasıl tanımlarsınız?






  • Benimkisi çok garip o kadar bürokrata, o kadar iş adamına, ünlülere yemek yapan bir insan ve ünlü bir şef olarak anılan bir insan ne yiyor dediğinizde? En güzel yemeğim zeytin, peynir ve çay günün 24 saati tüketebilirim. Bir de mutfak şefliğinde şöyle bir durum var, çoğu şef bunu yapıyor, yaparken doyuyorsun kokusu, teması mesel kendi yaptığım yemeğin tadını sadece kontrol ediyorum, kaşıkla alıp yemem. Tadını bilmem, sadece yapıyorum ama dışarı çıktığımda da çok güzel bir çorba bana yetiyor.






  1. Kendi özel mutfağınızda olmazsa olmazınız nelerdir? Sizin için bir mutfak nasıl şekillenir?






  • Ya benim için mutfak çok konforlu bir araba gibi olmalı yani ona bindiğin zaman yol tutuşu, elini attığın zaman herşeyin elinin altında olması zaten siz mutfakta pilot gibisiniz. Yüzlerce insanın tüketim yaptığı bir yerdesin ve o yüzlerce insanın sorumluluğunu taşıyorsun. Yapacağınız en ufak bir hata çok büyük sorunlar yaratabilir, can sağlığıyla oynuyorsunuz. Mutfakları her zaman ben şöyle tanımlarım; ameliyathaneden farkı yoktur çünkü insan sağlığıyla oynuyorsunuz. Ufak bir hatadan dolayı insanları zehirlediğinizde ölüme kadar giden riskler taşıyor ya da Allah korusun çapraz bulaşmayla bir takım hastalıkları insanlara yemek yoluyla enjekte edebiliyorsunuz. Onun için mutfakta gerçekten çok titiz ortamlar, çok hijyenik ortamlar olunması lazım, kesinlikle bir şef mutfağını kurarken kendi stiline göre, kendinin ve ekibinin rahat çalışacağı stilde olması lazım. Günümüz Türkiyesinde şimdi mutfaklar eskiden çok kötüydü ama şimdi biraz daha yatırım yapılıyor. İnsanlar hep n tarafı görüyor işin arka tarafı asıl, herşeyin başladığı nokta orası, o lezzetin başladığı, emeğin başladı ve oradaki ekşının başladığı ve keyfin başladığı yerde orası çünkü güzel bir yemek yiyorsan keyif alıyorsan herşey mutfakta başlıyor. Masaları altından kaplasanız da önemi yok.






  1. Diyet programları yapıyor musunuz? İnsanları zayıflatmak için listeler hazırladığınız oluyor mu?






  • Diyet programlarını direk ben kendim yapmıyorum ama sağlık programları adı altında çok programlar yaptım. Konuk gittiğim programlarda insanlara tavsiyelerde bulunuyorum. İnsanları açlıkla terbiye etmek çok zordur, bunlara da gerek yok. Bunun bir hacmi belli ama şöyle bir tavsiyede bulunurum senin okuyucularına, insan bedeni, insan midesi çöp tenekesi değil, bunun en büyük örneği insanlar bir gün kendilerini test etsinler, hiçbir şey yemiyoruz diyen insan bir midenin organ olduğunu, et parçası olduğunu görmek için bir test yapalım. Bir tane büyük kavanoz alalım sabah uyandığımızda kahvaltıyla beraber ne yiyorsak, ne içiyorsak aynı miktarda o kavanoza da koyalım ve ağzını kapatalım. 24 saat sonra şöyle bir çalkalayalım o kavanozu ve ağzını bir açalım emin ol o asitle havaya uçarsın. Midemiz o şekilde ve sizin o mideyi korumanız lazım, rahatlatmanız lazım. Yani biz sadece mideyi çöp tenekesi olarak kullanmayalım, midenin organ olduğunu unutmayalım onun için arada bir kendini temizleme terapisi yapalım. Sıvı beslenelim yani bir gün kalktığımızda evde izinli olduğumuz bir gün güzel bir şekersiz komposto yapalım saat 12 ye kadar istediğimiz kadar ondan içelim. Sonra hangi mevsimdeysek sebzelerden çorba yapıp yatsıya kadar da onunla beslenelim ve bol ılık su içelim. Ve gün boyu o mideyi bir rahatlatalım bir temizleyelim. Ve emin olun o gün vücuttaki bütün ödem atılacağı için bir rahatlayacaksınız, kendinizi bir enerjik hissedeceksiniz. Haftada bir gün yapsak bunu muhteşem bir arınma terapi olur.






  1. Yemeğin hoş görünümü mü müşteriyi cezp eder? Yoksa lezzet ayrıcalığı mı? yani sizce göze hitap eden yemek mi ilgi topluyor, mideye hitap eden mi?






  • Şöyle başlıyor hikaye, yemeğin tadına bakmadan önce artık gözle temasa geçiyoruz. Bakış ‘vaov, ne güzel yemek yapılmış’ daha tatmadan, ikincisi sosyal medya şimdi insanlar bismillahirahmanirahim demeden önce fotoğraf çekiyor. Artık fotoğraf çekilmeden yemek yenilmiyor. Ve bu da görsel bir şova, günümüzdeki gençlik şimdi uyandım fotoğraf, uyanmaya yakın fotoğraf, yataktan kalktım fotoğraf kendimizi devamlı insanlara paylaşıyoruz ki yemek boyutu daha bir çılgınca ne yapıyoruz, şuan yiyorum, şuan önüme gelen yemek bunları da görsel olduğunda daha çok paylaşıyor insan. Önce göze hitap edecek, sonra damağa hitap edecek. Zaten bir şey çok güzelse beğenilme olasılığını % 10, % 20 daha arttırıyor.






  1. Mesleğinizdeki en büyük hayaliniz nedir?






  • Sana bir fırsat veriyoruz deseler yapacağım tek şey uzakta yemek yapmak. Çünkü o yer çekimini meydan okuyup o malzemelerin, hani biz mutfaklarda malzemelere hükmederiz. Çünkü kaçacak yerleri yoktur, elimizin altında doğrarken, keserken. O hava boşluğunda o malzemelerin elimin altından kaçması, benim onları yakalamaya uğraşmam çok keyifli olacağını düşünüyorum.






  1. Zirve sizin için ne demek? Zirveye çıkmak mı daha zor? Orada kalmak mı?






  • Önemli olan zirveye çıkmak değil, o zirveden geri aşağı çok hızlı bir şekilde inmek. Bu her meslek dalında böyledir, zirvede kalabilmek önemlidir. Zirveye bir şekilde çıkarsın güzelliğinle çıkarsın, iyiliğinle çıkarsın iyi yemek yaparsın çıkarsın, oyunculuğunla çıkarsın, başarıyla çıkarsın ama zirvede kalamıyorsanız, geçmiş olsun.






  1. Şuan yaptığınız bir program var mı? Yaptığınız programlar arasında en çok hangisi unutulmaz oldu sizin için?






  • Tahta kaşık diye bir program yapmıştık, onu çok sevmiştim çünkü orada halkımızdan insanları alıyordum, gelin kaynana konuk alıyordum. Ve o gelin kaynanaların birbirlerine takıştırmam, onların daha iyi yemeği kim yaptığını yarıştırmam, onların şiveleri çok güzeldi. Öyle bir program için teklif gelse bir daha yapardım diye düşünüyorum. Bir de ikincisi, illeri ve oradaki en yaşlı kadınlarla yemek çekimi yapmıştık, çünkü onlar çok gizli hazineler, o bilgileri onlardan tekrardan almak, 50 yıl önce yapılmış, unutulmuş yemekleri şimdi modern tekniklerle tekrardan topluma kazandırmak, sofralara kazandırmak daha keyif vericiydi, o programları unutamıyorum. Bütün programlar farklı ama onlar daha hoştu.






  1. Mesleğinizin özel hayatınızı etkilediği yerler oluyor mu?






  • Yok, bir kere Türkiyede şöyle bir algı var yemek yapan erkek, seksi erkek algısı var ki hiç alakası yok. Bir de yemek yapan erkek sabah, öğlen sanki hayatınızdaki kadına kuş sütüyle beraber kahvaltısını yatağına götürüyor gibi bir şey algılanıyor, her akşam geldiğinde böyle krallara hazırlanan sofrayla karşılaşacağını zannediyorlar hayatımıza giren kadın bunların olmadığıyla karşılaşınca tabi ‘ayy’ filan oluyor. Yani hayatınızda çok büyük espriler çıkıyor çünkü benim kız arkadaşım bir akşam bana yemek yap dediğimde evden çıkmıştım, eve geri döndüğümde benim bütün yemek kitaplarımın üstüne oturup hüngür hüngür ağlarken yakaladım. Ben bu adama neyi beğendireceğim, zaten hiçbir şeyi beğenmiyor gibi bir algı yaratıyor. Oysa aslında meslek kapının dışında bırakılıyor ben başta da söylediğim gibi, hani annem bana ne yapsa yiyorum. Ayvaz şefe yemek beğendirmek zor ama annem hiçbir zaman öyle demedi, ne verdiyse de yedim. Ya korkudan, ya mecburiyetten ya da gerçekten o an o kişiliğe büründüğüm için belki, o şeflik orada kalıyor.






  1. İşinizi hayatınızda nereye koyuyorsunuz? Yemek yapmak sizin için meslek olarak mı? Hobi, mutluluk nedeni olarak mı ağır basıyor?






  • Şuan bu benim mesleğim, ben bu saatten sonra ne doktor olurum, ne mühendis olurum, ne elektrikçi olurum yani ben belli bir yaşa kadar bu işi yapacağım. Bu benim branşım, mesleğim insanlar bu şekilde tanıyor beni. Bu benim mesleğim, mesleğim olduğu için de hobim. İlk başta ki oyunculuk isteğim hobiye dönüştü




Bu güzel sohbet için teşekkür ediyorum.


Ben teşekkür ederim.


Son olarak ne söylemek istersiniz?





  • Kendine dikkat et (gülerek)



Editör: TE Bilisim