Bazen bir bina aslında bir binadan daha fazlasıdır. “Duvarların dili olsa konuşsa “ sözü bu yüzden vardır. Çünkü duvarlar ve binalar hiç birimizin bilmediği sırları saklarlar . Zaman zaman hayal ederim İstanbul’daki tüm eski binaların duvarlarının dile geldiğini. O duvarlardan dinlemek isterim en hakiki İstanbul hikayesini...
İstanbul’un en keşmekeş bölgelerinden birinde Pera’da tüm o karmaşanın ve kalabalığın içinde yapayalnız kendini gösterir Galata Kulesi. Karaköy’den İstiklal caddesine uzanan her sokağın sonunda bir görünür bir kaybolur. Ya da yaptığınız bir vapur yolculuğu sırasında onca çirkin beton yığının içinde inci bir yakut gibi ben buradayım diye göz kırpar. Biraz da dertlidir, içlidir. Sanki eski günlerine özlemlidir. Tek başınalıktan, etrafındaki çirkin kalabalıktan şikayetçi gibi bir haldedir.
Her şey gibi Galata’nın da bir tarihi var elbet. Ne zaman yapılmış , neden yapılmış ve hatta kaç defa yapılıp kaç defa yıkılmış?

Derleyen: Yağmur Tanyıldız



Roma ve Ceneviz Döneminde Galata

Galata bölgesi, Romalılar döneminde İstanbul’un 14 mahallesinden 13’üncüsü olarak kayda geçmişti ve kendi içinde mahallelere ayrılıyordu. İlk yerleşim tam olarak hangi tarihte başladı bilinmiyor fakat bunun Romalılardan önce olduğu kesin gibidir.
44.yy’da Büyük Konstantin’in öldüğünde Galata’ya gömülmek istediği yazılır. Muhtemelen o dönemde de önemli bir yerdi burası. 6.yy’da Roma imparatorlarından Jüstinyen Galata’yı düzenledi. 13.yy’da ise burada bir Ceneviz (Cenova) kolonisi kuruldu. Cenevizlilerin yerleşmesiyle beraber Galata, Roma İmparatorluğu’nun denetiminde özerk bir bölge haline geldi. Denizcilikte Cenevizliler kadar iyi olan Venedikliler de buraya geldiler ve buradaki limanlar vasıtasıyla ticaret yaptılar.
1200’lü yıllarda yani Roma’nın zayıfladığı bir çağda Galata’ya gelen Cenevizliler, bölgenin etrafını surlarla çevirdiler. Yine de uyarıları ciddiye alarak surların bir kısmını daha sonra yıktılar ama geri adım da atmadılar ve aynı yerlere bu sefer birbirine çok sık, taştan binalar inşa ettiler. Tarihi bölgenin en yüksek yerine de gözetleme amacıyla, yazımızın ana konusu olan meşhur Galata Kulesi’ni inşa ettiler. Onların verdiği isimle, İsa Kulesi’ni…

Osmanlı Döneminde Galata Bölgesi

Osmanlılar için burası tıpkı Romalılar döneminde olduğu gibi bir dış mahalle oldu. İstanbul’un, kadılıkla yönetilen 4 bölgesinden (Sur içi, Eyüp, Üsküdar ve Galata kadılıkları) birisiydi burası. Yani ayrı bir kadısı vardı. 1453’teki fetihten sonra Cenevizliler, buradaki iskan ve ticaret haklarını korudular. Genç Fatih, İstanbul’un fethinden sonra bölgeyi kendisine teslim eden Cenevizlilerin ve Venediklilerin ne kadar fayda sağlayacaklarını iyi biliyordu.
Yine de Osmanlılar Galata’ya karşı biraz mesafeli oldular. Hem devlet hem halk, 1800’lü yıllara kadar Galata semtini “kendinden” görmedi çok fazla. Nitekim araştırmalara göre 1600’lerde bölge nüfusunun %80’i Hıristiyan idi. Kendi içinde yerleşkelere ayrılan Galata’da; 70 Rum, 18 Müslüman, 3 Frenk, 2 Ermeni ve 1 Yahudi mahallesi vardı.
Önceleri Taksim ve ötesinin incir ağaçlarıyla kaplı bir orman, Sütlüce – Kasımpaşa civarının ise süt veren hayvanlarla dolu bir çiftlik bölgesi olduğu yazılır. Yine de çoğunlukla burası meyhaneleri ve sefirlikleri ile anılan bir bölge oldu. İlerleyen yüzyıllarda ise Pera (Beyoğlu) otelleri ve bankaları ile parladı.
Dünyanın en eski 3.metro hattı da burada yer alır. 14 Ocak 1875’te açılışı yapılan ve Karaköy’den İstiklal’e çıkan tünel hattı 575 metre uzunluğa sahiptir.

Galata Kulesi (İsa Kulesi)

Galata Kulesi, tahminlere göre ilk olarak 507 yılında Romalılar tarafından yapılmışsa da bugünkü şeklini 1348 yılında Cenevizler vermiştir. Yüksekliği yaklaşık 70 metre, çapı ise aşağı yukarı 10 metredir. Ağırlığının ise 10 bin ton olduğu tahmin edilmektedir.
1.Anastasius tarafından yaptırıldığı tahmin edilen kuleye Cenevizler, büyükçe bir Katolik haçı yerleştirdiler. Osmanlılardan önce İsa Kulesi olarak anılan kulenin tepesindeki haç, Fatih Sultan Mehmet Han tarafından indirtilmiştir.
İstanbul’un fethinden sonra Galata Kulesi, Osmanlı İmparatorluğu döneminde farklı amaçlarla kullanıldı. 1509 yılında meydana gelen İstanbulluların “Küçük Kıyamet” olarak adlandırdıkları depremde ciddi zararlar gördü. O devrin önemli mimarlarından Hayrettin tarafından onarıldı. Kanuni Sultan Süleyman döneminde hapishaneye çevrildi. Kasımpaşa tersanesinde çalışan mahkumlar burada tutuldular bir süre. 1500’lerin sonlarına doğru ise Takıyüddin Efendi tarafından buraya bir rasathane kuruldu. Fakat Sultan 3.Murat daha sonra, ahalinin “meleklerin eteklerinin altına bakılıyor” serzenişi nedeniyle “yıldızlarla uğraşmakta hayır yoktur” diyerek burayı kapattı.
18.yy’ın ilk çeyreğinde Galata Kulesi, bitmek tükenmek bilmeyen İstanbul yangınlarına karşı gözetleme kulesi olarak kullanılmaya başlandı. Kaderin bir cilvesi aynı yüzyılın sonlarında kulenin kendisi de yandı maalesef. Aradan yarım asır geçmeden tekrar yanan Galata Kulesi’ne 3.Selim ve 2.Mahmut dönemlerinde cumbalar eklendi. 1875 yılında İstanbul’da meydana gelen bir fırtınada çatısının uçtuğunu da biliyoruz. Cumhuriyet döneminde bir restorasyon daha geçiren Galata Kulesi, bugün restoran ve seyir terası olarak hizmet vermektedir.

Galata Kulesi Efsaneleri


Galata Kulesi efsaneleri arasında öne çıkan 2 hikaye vardır: Evlilik ve Kız Kulesi ile ilgili olan efsaneler. Yalnız bunlara geçmeden önce, belki de yeni bir efsanemizin daha olduğunu belirtmek isterim.
Prof. Dr. İlber Ortaylı yakın zamanda, Hezarfen Ahmet Çelebi’nin Galata Kulesi’nden Üsküdar’a uçması olayının yalnızca bir efsaneden ibaret olduğunu açıkladı. Bugüne dek doğru olduğunu sandığımız bir bilgi hakkında gerçekten iddialı bir beyanat fakat bunu dile getiren İlber Hoca olduğu için yabana da atamıyoruz.



En Eski Galata Kulesi Efsanesi

Galata Kulesi efsaneleri arasında yer alan belki de en ilginç efsane, en eski olanıdır. Bu efsaneye göre Romalılar şuna inanıyorlarmış: Eğer bir kadın ve erkek, Galata Kulesi’ne ilk kez birlikte çıkarlarsa, onlar mutlaka evlenirler… Ama çiftlerden biri daha önce kuleye çıktıysa (başkasıyla ya da tek başına fark etmez), bu tılsım bozulurmuş.

Efsane Aşk

Bu efsane ise daha masalımsı bir hikayedir. Buna göre Galata Kulesi ve Kız Kulesi birbirlerine aşıktırlar. Ama aradaki amansız boğaz nedeniyle kavuşmaları da imkansızdır. Günden güne özlemleri daha artmaktadır. Derken günlerden bir gün, Hezarfen Ahmet Çelebi tırmanır kuleye, Avrupa’dan Anadolu yakasına uçmak üzere. Galata Kulesi’nin ısrarlarına dayanmayarak, kulenin yüzyıllardır biriktirdiği mektupları da yanına alarak kanatlanır ve onları Salacak sahiline yaklaşırken Kız Kulesi’ne bırakır. Rüzgarla savrulan mektuplar dalgaların da yardımıyla Kız Kulesi’ne ulaşır. Aşkının karşılıksız olmadığını anlayan Kız Kulesi, mektuplardan sonra daha güzelleşir. Bu sayede Galata Kulesi de sevgisinin tek taraflı olmadığını anlar. İkilinin birbirlerine karşı hissettikleri bu duygular, onların karşılıklı olarak yüzyıllara meydan okumalarını sağlar…

Surlarının Hikayesi

Son olarak hakkında çok az bilgi bulunan ve artık yerinde olmayan Galata surlarından bahsetmek istiyorum. Kendi zamanında Hristos Surları olarak adlandırılan bu surların 3’ü kara tarafında 1’i de deniz tarafında. Mahalleye giriş ve çıkışlar 12 farklı kapıdan yapılıyordu. Bunların 9’unun deniz yönünde olması, Galata’nın tam bir liman kenti olduğunu destekler niteliktedir.
Baştan sona 14 kilometre civarında olduğu düşünülen Galata surlarının, 10m – 12m yüksekliğe sahip olduğu tahmin edilmektedir. Son kalıntısının 1864’te yıkıldığı biliniyor.

Ve Veda’t…
"Baba öyle intihar edilmez, böyle edilir.”


Melankolik dizelerin sahibi Ümit Yaşar Oğuzcan‘ın şairliğinin ne denli etkileyici olduğu su götürmez bir gerçek. Fakat bunun yanında hayatı boyunca yaşadığı olaylar da bu melankolik şiir anlayışının gelişmesinde doğrudan etkili olabilir. Çünkü kendisi hayatında en büyük acılardan olan evlat acısını yaşamış bir şair. Hem de unutulmaz bir hadiseyle.
Ümit Yaşar Oğuzcan’ın yaşamı boyunca 24 kez intihara teşebbüs ettiği söyleniyor. Kendisine göre ise bu rakam 3 kereden ibaret.
Oğlu Vedat doğduktan sonra da intihar teşebbüslerine devam eden Ümit Yaşar Oğuzcan bir türlü ölmeyi beceremez. Her seferinde bir sebeple kurtulur.
Sürekli evde Ümit Yaşar’ın başarısız intihar girişimleri ve acı sonuçlarının konuşulması ailenin huzurunu iyiden iyiye bozmuştur.
Bu intihar fikri ise Vedat Oğuzcan’ın aklında dönüp durmaya başlamıştır bile. 17 yaşına geldiğinde ise Vedat Oğuzcan belki de babasına bir ders vermek ister.
Vedat Oğuzcan bu huzursuzluk ortamında daha fazla yaşamak istemez ve Galata Kulesi’ne çıkıp kendini aşağıya bırakır.
Babasının 24 kere intihara teşebbüsüne karşılık kendisi ilk teşebbüsünde ölmüştür. Rivayete göre ise yere düştüğünde çevredekiler Vedat Oğuzcan’ın elinde bir intihar notu bulmuştur.
Notta ise bu dramı daha acıklı hale getiren şu kelimeler yazmaktadır: “Baba öyle intihar edilmez, böyle edilir.”
Bunun sonrasında ise Ümit Yaşar Oğuzcan Oğlu Vedat’ın intiharı için “Galata Kulesi” adlı şiirini kaleme alır.



"Galata Kulesi"

6 Haziran 1973, pırıl pırıl bir yaz günüydü,
aydınlıktı, güzeldi dünya,
bir adam düştü o gün galata kulesinden.
kendini bir anda bıraktı boşluğa;
ömrünün baharında, bütün umutlarıyla birlikte paramparça oldu.
bir adam düştü galata kulesinden;
bu adam benim oğlumdu gencecikti Vedat,
ışıl ışıldı gözleri, içi,
bütün insanlar için sevgiyle doluydu
çıktı apansız o dönülmez yolculuğa
kendini bir anda bıraktı boşluğa,
söndü güneş, karardı yeryüzü bütün zaman durdu.
bir adam düştü galata kulesinden
bu adam benim oğlumdu; açarken ufkunda güller alevden,
çıktı, her günkü gibi gülerek evden,
kimseye belli etmedi içindeki yangını
yürüdü, kendinden emin sonsuzluğa doğru.
galata kulesinde bekliyordu ecel,
bir fincan kahve, bir kadeh konyak,
ölüm yolcusunun son arzusuydu bu,
bir adam düştü galata kulesinden;
bu adam benim oğlumdu.
küçücüktü bir zaman,
kucağıma alır ninniler söylerdim ona,
uyu oğlum, uyu oğlum, ninni.
bir daha uyanmamak üzere uyudu Vedat.
6 haziran 1973 galata kulesinden bir adam attı kendini;
bu nankör insanlara bu kalleş dünyaya inat,
şimdi yine bir ninni söylüyorum ona,
uyan oğlum, uyan oğlum, uyan Vedat.