Mezhep ve kimlik çatışmasını yayarak, savaşları çıkartıp ondan sonra da çocukların can vermeleri eşliğinde barış görüşmeleri yapan lâinlere,

Mezhep ve kimlik çatışmasını yayarak, savaşları çıkartıp ondan sonra da çocukların can vermeleri eşliğinde barış görüşmeleri yapan lâinlere, kepazelere, kodoşlara bak…

Kendi çocuklarının başlarına, geçen bir kuş pisler diye, orduları seferber edenlerin, senin çığlık çığlık bakışlarından, kalpleri kıymık kıymık eden gözlerinden, pamuk ellerinle soyut bir şekilde dokunduğun kanından, zerre kadar etkilenmemelerini, ileri de görüntülemek üzere, kaydet zihnine…

Eğer ahiret varsa ve mizanı terazisi kurulacaksa - peygamberler ve hak dinler hesap gününün var olduğunu söylüyor - sen de o zaman anlatırsın, ortaya dökersin tüm bunları, Allah’ın huzurunda…

Tek tek şikâyetçi ve davacı olursun, dahli olanlardan, çomak sokanlardan, çeşitli örgütleri peydahlayanlardan, hâlâ üzerine düşeni yapmayanlardan, minicik yavruların ölmesine göz yumanlardan, İsrail’den, Suudi Arabistan’dan, Rusya’dan, ABD’den ve daha başkalarından…

“O zamana kim öle kim kala, benim annem babam parçalanmış, ülkem yerle bir edilmiş, açlıktan ölüyorum, yaşarsam daha ne kötülükler gelecek başıma bilmiyorum, sen kalkmış neler saçmalıyorsun?” diyeceksin bana.

Haklısın ama elimden başka hiçbir şey gelmiyor kızım, affet beni.

Dilimin döndüğü kadar, yarım yamalak mailler atıyorum, içim kan ağlayarak paylaşımlar yapıyorum ama ne fayda…

“Ne olur, bu savaşı bitirin, bir şeyler yapın, çocukların açlıktan ve atılan bombalardan ölmesini engelleyin!” diyorum.

Bildiğin dalga geçiyorlar benimle, kafadan çatlakmışım gibi görüyorlar beni, savaş modern dünyanın gereğiymiş gibi hiç ilgilenmiyorlar, çok meşguller, çok büyükler, ulaşılamıyor onlara…

Adamların hiç aceleleri yok, güzel takım elbiselerini sırtlarına geçirip yavaş yavaş yürüyorlar, aylar sonrasına ‘görüşme’ ayarlıyorlar, haberciler eşliğinde gidiyorlar geliyorlar ama netice hep elde var sıfır.

Sonuç sizin oraları için gene kargaşa, kan, gözyaşı, toz, toprak, beton blok, bomba, bombalama ve açlık ve sefalet…

Biraz önce hesap gününden falan bahsettim ya. Ben aynı dünyadaki gibi olmasını isterim. Savaş çıkartıp çocukların melek yüzlerine kan bulaştıranlara; zebanilerin akla hayale gelmeyecek işkenceler yapmalarını, bunu da sonsuzluk içinde yaşayacak olan mağdurlara göstermelerini dilerim.

Benim dilim lâl oldu kızım, başka ne söyleyeceğimi bilemiyorum aslında. Ama büyük büyük, okumuş etmiş, evlerinde devasa kütüphaneleri olan gazeteciler, akademisyenler, yazarlar “Ortadoğu’da barış istemeyen güçler, silah sanayini ayakta tutmak isteyenler yapıyor bunu,” diyorlar.

Bu yüzden modern yüzyılda savaşlar çıkıyormuş, bu nedenden onca insan ölüyormuş.

Geçen hafta Yemen’de bir düğünde sevinçle oynayan insanlar veya okuldan dönen öğrenciler, görev başındaki evine ekmek götürme derdinde olan memurlar, herhangi bir nedenle yoldan geçenler yitip gitti.

Bu coğrafya huzur yüzü görmeyecek mi? Buralarda çocuklar, herhangi bir düğünde, yolda, sokakta, parkta, okulda mutlulukla oynayamayacak mı? Hayatından memnun, etekleri zil çalarak hoplayıp zıplayamayacaklar mı? Yapılabilecek hiçbir şey kalmadı mı?

Senin yıkık kolanların arasından çıkarıldıktan sonra, ambulansın içinde sessizce etrafına bakman, insanların kurumlaşmış vicdanlarını biraz yokladı, CNN’in haber sunucusunu ağlattı ama arkasının geleceğini sanmıyorum.

Çünkü tozun toprağın içinden minik bedenler çıkarılırken, açlıktan gözler önünde eriyenleri gördüğümüzde kanalları değiştirmeye, bir yerde çocuklar öldürülürken yiyip içmeye, bir kumsaldan az önce onlarca ceset alınmışken gidip orada denize girmeye ve başkalarının acılarından, öyle veya böyle menfaat devşirmeye alıştık. Zaten en korkuncu alışmak ve kanıksamak…

Sonra savaşlardan da hiçbir şekilde korkmadık, ‘ne olacak sanki’ dedik, çocuk oyuncağı zannettik. “Bölgede herhangi iç veya dış savaş mı, aman Allah korusun!” diye düşünüp her şeyimizi bırakıp oraya koşmadık, engellemek için canımızı dişimize takmadık. Bize dokunmayacak sandık…

Kızım, kimse üstüne düşeni yapmıyor zaten, bundan sonra da yapmayacak bunu biliyorum… Kimse savaşların ne büyük bir yıkım olduğunu ve barış içinde yaşamanın kutsaliyetini yarım ağızla da olsa haykırmıyor, haykırmayacak... Sana sadece seyretmek kalıyor maalesef…

Büyüklerin ahlaksızlığını, Allah’sızlığını, vicdansızlığını, kitapsız, ruhsuz, merhametsiz liderlerin sizin geleceğinizi nasıl elinizden aldığını, korkunç uçakları, son model tankları, patlayan gaz bombalarını, yıkılan evleri, öldürülen anne babanın soğuk bedenlerini ve ilaçsızlıktan, açlıktan yitip gidenleri sadece seyretmek…

Tâ ki, Karacaoğlan’ın bahsini ettiği, ‘iğneden ipliğe sorulacak olan’ o güne kadar…