Tarihteki en büyük söylentilerden biri de Baltacı Mehmet Paşa ve Katerina ilişkisidir. Birçok roman, hikâye hatta filme konu olan bu ilişki gerçekten

Tarihteki en büyük söylentilerden biri de Baltacı Mehmet Paşa ve Katerina ilişkisidir. Birçok roman, hikâye hatta filme konu olan bu ilişki gerçekten de vuku buldu mu? Dilerseniz Prut Nehri’nin kıyısında tam olarak neler yaşandığına, gelin hep birlikte bakalım.
18. yüzyılın başlarında Avrupa karışıklık içerisindeydi. Viyana’da uğranılan yenilgiden sonra yeni yeni toparlanan Osmanlı Devleti, batıda yaşanan gelişmelerden uzak durmaya çalışıyor, tarafsız bir tutum sergiliyordu. Ancak gelişmeler Osmanlı Devleti’nin tarafsız kalmasını imkânsız kılmaktaydı. İsveç ile Rusya arasında baş gösteren muharebeler ve yenilen İsveç Kralı XII. Şarl’ın Osmanlı’ya sığınmasıyla Rusya yönünü Osmanlı’ya çevirmişti.
Rus Çarı Petro, devletinin sıcak denizlere inebilmesi için önünde iki engel olduğunu biliyordu. Bunlardan biri İsveç diğeri ise Osmanlı idi. Petro öncelikle daha hafif rakip olarak gördüğü İsveç üzerine yürümüştü. Rus baskısından kurtulmak isteyen İsveç Kralı ise akıllıca hareket ederek Osmanlı Devleti’ne sığınmış ve böylece Osmanlı Devleti’ni de savaşın içerisine çekmeyi başarmıştı.
Rusya’nın, İsveç Kralı’nı takip niyetiyle dahi olsa Osmanlı topraklarına girmesi savaş sebebiydi. Kırım Hanı’nın da teşvikleriyle Osmanlı Sultanı III. Ahmet, Rusya’ya savaş ilan etti. Sadrazam Baltacı Mehmet Paşa 9 Nisan 1711 tarihinde, 100 bini aşkın ordusu ile İstanbul’dan hareket ederek Kırım Ordusu ile birleşti. Bu arada Karadeniz’e açılan Osmanlı Donanması da Azak’a doğru yol almaya başlamıştı.
Prut’ta köşeye sıkıştırılan 60 bin civarındaki Rus ordusu ile savaşa başlandı. Savaşın başından sonuna kadar üstün olan taraf Osmanlı Devleti olunca Rusya barış istedi. Baltacı Mehmet Paşa barış isteğini kabul etmeyerek savaşa devam edince Ruslar ikinci defa barış isteğinde bulundular. Rusların ısrarla barış istemesi üzerine harp meclisi toplandı. Kırım Hanı Devlet Giray, Rus Ordusunun savaşmaya mecali kalmadığını söyleyerek barışa karşı çıktı. Ancak çoğunluk barıştan yana tavır alınca Prut Barışı yapıldı ve Ruslar ellerini kollarını sallayarak çekip gittiler.
İşte tam da bu noktada dedikodular başlıyor. Ruslar çembere alınmışken, imha edilmeleri imkân dâhilinde iken, hatta Rus Çar’ının esir alınması dahi mümkünken ne oldu da Osmanlı tarafı barışa razı oldu? Rus Mareşal Şeremetyev: ‘Kedi fare ile görüşme masasına oturur mu hiç? Bir hafta içerisinde her şeyi almaları mümkünken azıcıkla niye yetinsinler? Bunlar bu kadar aptal mı?’ derken ve Rus General Janus: ‘Bu şartlarda sadrazam bizi bırakacak olursa ona dünyanın en büyük aptalı derim.’ Diye bas bas bağırırken ne oldu da Ruslar silahlarını dahi bırakmadan ve adeta resmigeçit yaparak çekip gittiler.
İddia edildiği gibi gerçekten de Katerina’nın, araya girmesiyle mi Rus Ordusu imha olmaktan kurtulmuş oldu? Hele savaştan hemen sonra Baltacı Mehmet’in azledilip Midilli’ye sürülmesi, mallarının yağmalanması ve bir yıl sonra da Limni Adası’nda üzüntüden ölmesi(belki de zehirlendi) olayı daha da ilginç hale getirmektedir.
Açık ve net olan bir şey var ki Ruslar gerçekten de çok zor durumda kalmışlardı. O an için Baltacı Mehmet Paşa ne isterse istesin, vermeye hazır durumdalardı. Barış için gelen elçi adeta boş bir kâğıtla gelmişti ve Osmanlı tarafı bu kâğıda ne istiyor ise onu yazacaktı. Fakat Osmanlı tarafında da her şey süt liman değildi. Bir kere kapıkulu askerleri isteksizdiler ve homurdanmaya başlamışlardı. Köşeye sıkışan ve savaşmaktan başka çaresi kalmayan Ruslara karşı gayretle savaşıp savaşmayacakları şüpheliydi. Hem zaten Ruslar barış istemişti ve Azak başta olmak üzere bir takım stratejik yerleri geri alabilmek için savaşmaya hacet kalmamıştı.
Kapıkulu askerlerinin, son dönemlerdeki başına buyruk davranışları düşünülecek olursa mecliste oluşan bu endişe, yabana atılacak gibi değildir. Ayrıca harp meclisinde bulunanların geneli barış istediğine göre, bu endişe harp heyetince de paylaşılıyor olsa gerekti.
Bir düşünceye göre de Sadrazam Baltacı Mehmet Paşa, bilinçli bir şekilde Rusları ezmek istememişti. Böylece İsveç çok fazla güçlenmeyecek, ayrıca Rusya’nın Avrupa’daki dengeleri karıştırıcı bir etkisi bulunduğundan bu durum Osmanlı devletinin daha rahat olmasına imkân sağlayacaktı.
Şimdi diyeceksiniz ki Katerina bu işin neresinde? Onu da şöyle açıklayalım:
İstanbul’da elçilik görevi yapan Tolstoy’un raporuna göre, sadrazam ve kâhyası Osman, hediyelere karşı zaaf içerisindeydi ve bu zaafı Ruslar çok iyi değerlendirdiler. Ruslar şartları da zorlayarak değerli kürk ve mücevherlerin yanı sıra 200. 000 duka altını rüşvet olarak verdiler.
Osmanlı Devleti de bu rüşvet iddialarını ciddiye almış olacak ki Sadrazamın mallarını müsadere edecek, rüşvet almaya gittiği iddia edilen Kâhya Osman’ı, Mektupçu Ömer Efendi’yi ve Rus ordusunun silahlarını bilerek az gösteren ve böylece teslimini engelleyen Çavuşlar kâtibi Abdülbaki’yi idam edecekti.
Tarihi vesikalara göre, Katerina Osmanlı karargâhına hiç gelmedi ve aslında savaş meydanında da olmadı. İddia edildiği gibi bir rüşvet olayı vuku bulduysa Katerina, bu rüşvetin hazırlanmasına mücevherleriyle katkıda bulunmuştur, o kadar.
Katerina ve Baltacı Mehmet Paşa hiç görüşmediği halde bu söylentiler neden çıkmış olabilir? Görünen o ki Prut zaferinden gerekli kazanımların elde edilememesi, hiç yaşanmadığı halde böyle senaryoların yazılıp çizilmesine fırsat vermiştir.