Başarılı olmanın şartlarından değişime ayak uydurma bahsine geçen hafta başlamıştık. Bu yazımda da konuya devam ediyorum. FENNÎ DEĞİŞİM Çağ

Başarılı olmanın şartlarından değişime ayak uydurma bahsine geçen hafta başlamıştık. Bu yazımda da konuya devam ediyorum.
FENNÎ DEĞİŞİM
Çağa ayak uydurmak, zamanımızın fen bilgilerini çok iyi öğrenmek, okulda ve iş yerinde her yerde öğrendiğini tatbik etmek, çağın gerektirdiği teknolojiden istifade, hızlı iletişim ve hızlı hareket etme, çağın gerektirdiği iş prensiplerini benimseyip uygulamaya koymak, ilmî araştırmaları yakından takip ederek bünyemize uydurmak ve neticede halkın istifadesine sunmaktır.
Eski metotlarla uzmanlaşmış bir kişinin paradigması ile olayları değişik açılardan ele alan ve çağın yeniliklerinin sağladığı ölçüler ve değerlerle değişik açılardan bakabilen birinin paradigmaları yani bakış açıları ve vardıkları hükümler oldukça farklıdır.
Onun için zamanımızın teknolojik ve ekonomik ilerlemelerine ayak uyduramayan, yeni yeni teknikleri öğrenip de tatbik etmeyen, özel hayatında da iş hayatında da silinir gider.
ÇAĞA UYMAKTA DEĞİŞİM
Çoğu etkili ve yetkili devlet adamlarının dediği gibi çağı yakalamaya değil, gelecek çağı yakalamaya çalışmalıyız. Asrımızda erişilen teknolojiyi, enformasyonu ve yönetim bilimini değil, bu alanlarda en ileride olan devletlerin, gelecek asırda ulaşacağı seviyeyi bugünden yakalamaya çalışmalıyız. Yarını değil, elli yıl sonrasını bugünden yaşamaya çalışmalıyız. Bunu gerçekleştirebilmek için fütürizm denilen gelecek biliminden istifade edebiliriz. Önce geleceği düşünmek ve tahayyül etmek, sonra da elde mevcut imkânlarla başlayıp giderek iyileştirerek geleceği bugünden yaşamalıyız. Yani analitik düşüneceğiz. Günümüzde hasıl olan olaylara bir magazin haberi gibi bakmayacağız. Bu olay yakın gelecekte ve uzak gelecekte insan hayatına nasıl tesir eder ne getirir ne götürür, bunları düşünerek geleceğimize bugünden alacağımız tedbirlerle yön vermeliyiz. Gelecek çağ demek, zamanda, enformasyonda (bilgi akışında), aktivitede ve üretimde yıldırım hızına ulaşmak demektir.
Bunun başarılması önce kendi şahsımızda yani özel hayatımızda, tahsil ve iş hayatımızda çağ dışına çıkmaya çalışmamızla (değişimle) mümkün olacaktır. Bunu yaparken de bizce kutsal olan manevi değerlerimizi ihya etmemiz ve sahip çıkmamız bizim itici gücümüzü oluşturacaktır. Zira insanları birbirine yaklaştıran, birlik ve beraberlik ruhunu meydana getiren, ekip çalışmasını ve ülkü (vizyon) birliğini ortaya çıkaran ana unsur, manevi değerlerimizdir.
Şimdi de başarılı olmanın şartlarından iradeli olma bahsine başlıyorum.
İRADELİ OLMAK
Başarılı olmanın ilk şartı veya başarılı bir hayat için gerekli olan, her şeyden evvel iradeli olmaktır. Tembellik ve kötü arkadaşın yıldığı tek kuvvet ve silah, iradeli tutum ve davranışlardır. İradeli olunduğu takdirde arkadaşın kötüsü semtinize uğrayamaz. Karşınızdaki safsatacıların dilleri ötmez, kötü örnekler zehirli dillerini çıkarıp sizinle alay edemezler. İnsan, zekâ ve bilgisinden ziyade iradesi ile insandır. Zekâ ve bilgi az çok hayvanda da vardır. Fakat özellikle, ahlaki manada irade, canlı uzviyetler zincirinin son halkasını teşkil eden insana mahsus bir kudret, bir imtiyazdır. Aklın beş duyu organı ile idrak ettiği (algıladığı) veriler, şuurun mücerret (soyut) verileri ile yan yana gelerek zihni bir muhakemeye sevk eder. Zekâ, akıl ile şuur arasında hareket ederek insanın maddî ve manevî ihtiyaçlarını dengelemeye çalışır. İşte “irade” bu faaliyetlerin, şuurun kontrolü altında cereyan etmesi demektir. Bir seçme ve karar verebilme kabiliyetidir.
Seçme hürriyeti demek, sınırsız ve şuursuz olarak istediğini yapma hürriyeti demek değildir. Dünya işleri kanunlarla şekillendirilmiştir. Yine bir ferdin hürriyetinin bittiği yerden diğer bir ferdin hürriyeti başlar. Sınırlar aşılırsa şuursuz bir irade ortaya çıkar ki kanun, adamın yakasına yapışır. Diğer yanda ise Allahü teâlâ insana verdiği akıl ve irade ile onu iyiliğe yöneltmiştir, kötülüğü ise bir “çeldirici” olarak yaratmıştır. İnsan çatallı bir yol ağzında bırakılmış ve tercihlerinden sorumlu tutulmuştur. İnsanın iradesi, bu iki yol arasında göstereceği gayrete bağlıdır. İyilik irade eden, sevap kazanır ve iyilik bulur. Kötülük irade eden, günah kazanır ve kötülük bulur. İşte insanlar, bu iradelerinden sorumludurlar. Bu iradeye de cüz’i irade denmektedir.
İrade yalnız insanı hayvandan değil, insanları da birbirinden ayıran ve aralarında üstünlük veya aşağılık farkları meydana getiren yegâne ruhî kudrettir. İnsan nasıl şuurunu kullanarak hayatını tanzim etmek zorunda ise aynı şekilde “iradesini kullanarak” başarılı tercihler yapmak durumundadır. Tercihlerimizi, şuurumuzla yaptığımız andan itibaren “irade” meydana çıkar. Yani şuur iradeyi zaruri kılar. Tarihte şerefle yer almış olan ve ün kazanmış şahsiyetlerin hepsi bunu irade silahı ile başarmışlardır. Hayatta mesut olmanın da şartıdır. Ancak iradesini nefsinin yani vücut dediğimiz organizmanın sınırsız isteklerini karşılamakta değil de başarı için gerekli olan karakter kaynaklı altın ahlak ilkelerine uymakta kullanır ve gücünü zorlayan durumlarda güçlüklere sabrederek azmeder ve mukaddes ilkelere (İslam ahlakına) uymakta gayret gösterirse hayatta mesut ve başarılı olunur.
İradenizi, daima iyiyi, güzeli, doğruyu, faydalıyı, mükemmeli, iyi ahlakı, cömertliği, mertliği, cesareti, adaleti, yardımlaşmayı, ihsan etmeyi, ilim öğrenmeyi ve öğretmeyi, insanlara ve kanunlara saygılı olmayı, kul hakkına riayet etmeyi, emaneti korumayı, farz olanı yapmayı ve çalışkanlığı seçmekte kullanın.
İradenin, felsefi, sosyal, tarihi ve dinî açıdan değişik tarifleri var. Biz başarılı olmanız için gerekli ve konumuzla ilgili olan açıklamaları ve tarifleri seçtik.
a. Hareketlerin Kaynağı
Hayatımız boyunca kontrol ettiğimiz veya edemediğimiz bazı hareketlerin etkisi altında kalırız. Bunlara bir açıklama getirebilirsek iradeli hareketlerimizi daha iyi anlayacağız. Genel olarak bizi etkileyen hareketleri üçe ayırıyoruz.
(1) Kontrolümüz dışındaki hareketler
(a) Dışımızdan kaynaklanan hareketler
Biz dünya denilen yer küresi üzerinde yaşıyoruz. Dünyamız olduğu yerde duruyor mu? Hayır onun da kendine has bazı hareketleri var. Öncelikle güneşin etrafında bir yörüngede dönerek mevsimlerin meydana gelmesine sebep oluyor ve biz çeşitli iklimleri yaşama durumunda kalıyoruz. Yörüngeden ayrılıp güneşin biraz daha yakınında dolaşsa dünya kavrulur, az uzaklaşsa dünya donar ve hayat biter.
Dünyanın diğer bir hareketi de kendi ekseni etrafında dönmesidir. Bu hareketinden de günler yani gece ve gündüz meydana gelir. İnsanlar gündüzün ışık ve sıcaklığında çalışırken, gecenin serin karanlığında da istirahat etmektedirler. Dünya ekseninin de eğiminde az bir fark olsa yine dünyada hayatın akışı değişir ve kutuplarda ki buzların eriyip denizlerin seviyelerinin yükselmesine sebep olur. Neticede bütün bu hareketlerin kontrolü bu kâinatı yaratan bir yaratıcı tarafından yapılmaktadır.
(b) İçimizden kaynaklanan hareketler
Bu tür hareketler ikiye ayrılır:
(ı) Birincisi insiyaki yani sevki tabii dediğimiz içgüdüye bağlı hareketler. Bir kuş kendisine öğretilmediği hâlde yuvasını yapar ve yavrularını besleyebilir. Bir çocuk doğduğu gibi hemen annesinin memesine sarılır. Oradan beslenebileceğini nereden biliyor? Kim öğretti? İşte bu tür hareketlerde şuur ve irade yoktur, yaratılırken programlandığı gibi veya genetik yoldan gelen birtakım davranışlarla hareket eder.
(ıı) İkincisi ise gözümüzün seğirmesi, kalbimizin çarpması, kanımızın damarlarda dolaşması velhasıl vücut metabolizmasının işleyişi hep elimizde olmadan meydana gelen hareketlerdir. Bu hareketlerin de kontrolü, bizi yaratan bir yaratıcının elindedir.
İrade bahsine haftaya kaldığım yerden devam edeceğim.