Ülkemizin yoğun gündemi ile birlikte Karadeniz’de yükselen gerilimi gözden kaçırmamız gerekiyor. Var olan gündeme konu olan Montrö Sözleşmesi’nin bu bölgedeki önemini görmemek bizi hataya götürecektir. Kullanılan her kelimeden alınganlık yapmanın kimseye bir şey kazandırmadığını ve niyet dedektifliğinin  kurumların saygın mertebesinin çerçevesinde yapılması gerektiğini  de ayrıca bilmemiz gerekiyor.

Rusya ve Ukrayna arasındaki kriz,  Batı ile Doğu restleşmesi açısından büyük önem taşıyor. Türkiye’yi de Karadeniz bölgesinin en güçlü devleti olarak yakından ilgilendiriyor. Rus ordusunun Ukrayna sınırındaki askeri hareketliliğini artırması, Ukrayna'nın doğusundaki Donbas bölgesinde var olan gerilimi yeniden tırmandırması, Lavrov’un tehdit açıklaması, AB, ABD ve NATO'dan peş peşe gelen açıklamalar; krizin Türkiye açısından sonuçlarını etkin analiz etmemiz gerektiğine işaret ediyor.

ABD’nin Ukrayna’ya “sarsılmaz desteğini” ilan etmesi, Ukrayna’yı Karadeniz tuzağında , Rusya’ya karşı bölgede vekil devlet olarak kullanacağının mesajını okuyabiliyoruz. Diğer taraftan da Azak Deniz’ini Donbass bölgesinden kontrolünü sağlamak isteyen Rusya , Avrupa’ya karşı tampon bölge olarak kullandığı Ukrayna’nın NATO’ya sıcak bakmasından rahatsız...

ABD,Türkiye ile Rusya’nın arasını açmak istiyor. 

ABD, Karadeniz ‘in dünyadaki bütün ülkelere açık olması beklentisiyle , Karadeniz'de Rusya-Türkiye hakimiyetini ve iş birliğini istemiyor. Bu nedenle gerilimi sadece Rusya-Ukrayna krizi olarak görmemeliyiz.

Rusya’ya NATO tarafından çevreleme politikasının uygulanılıyor. Bu yüzden Rusya, NATO’nun genişleme stratejisinin önüne geçmek istiyor. Şu an için tabi NATO-Rusya krizi gündem de değil ancak tansiyonun seyri böyle devam eder ise bu krizin de yaşanması da kaçınılmaz olacaktır.

 Türkiye; 2014 yılında Kırım'ın İlhakına karşı çıkmakla Ukrayna tarafı olduğunu göstermişti. O dönemden bu döneme baktığımızda Rusya-Türkiye ilişkileri mükemmel olarak tabir edilecek bir konuma yükseldi. Ama yine de Türkiye her iki tarafla da ilişkilerini korumak zorunda. Yaşanılan ‘tuzak’ krizlerde hemen bir tarafa girmemesi gerekiyor. NATO üyeliğinden dolayı Türkiye tercih yapma zorunluluğunda bırakılabilir. Denge politikasında ilerlemesi, bölgedeki güçlü varlığını , ve söz hakkını aktif olarak sürdürmesi gerekiyor. Doğu Akdeniz’de olduğu gibi kürsüye çıkan herkesin konuştuğu ve hak iddia ettiği bir ortama Karadeniz'de izin vermemelidir.

Yunan medyası: “Mavi Vatan kışkırtıcısı gözaltına alındı”  

Montrö Sözleşmesi'nin varlığı ile gururlandığımız Karadeniz ‘de,  tansiyon yükseldikçe gündemde olan sözleşmenin önemini yeniden kavrayabiliyoruz. Montrö Sözleşmesi, Türkiye’nin diplomasi ve askeri güvenliğini uluslararası sözleşme ile koruma altına alan ‘diplomasi bir başarıdır.’

Mavi Vatan’ın isim babası Cem Gürdeniz’in, bağımsızlığımızın temsili sözleşmenin varlığının korunmasının vurgusuyla imzaladığı Montrö Bildirisi sebebiyle Yunan basınında milli duygulara dokunacak başlıklara konu oldu.

Ne acı…

Dış politika gündeminin   ve normal yaşamın zamanlaması açısından uyandırdığı algının , farklı anlaşılmaya açık olduğuna katılıyorum. Türkiye’nin geleceği ve statükosunu hedef alan 2015 ‘darbe girişimini’ yaşamış bir ülkenin tepkisi bu açıdan normaldir.

Ancak , Türkiye Cumhuriyeti’nde görevini yapmış, Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğruluğundaki amirallerin , tarih bilmeyen uzmanların bildiri için “Ruslara  çalışan amiraller tarafından oluşturuldu” söylemine ve ‘darbeci,cuntacı,zevzek, pervasız, FETÖ’cü’ hakaretlerine maruz kalmasını üzülerek karşılıyorum.

Ayrıca ,ülkesine gönül veren, bayrağımızı Mavi Vatan’da dalgalandırmış amiralleri, Yunan basının ,vatan hainlerinin dillerine düşmesi de kabul edilmemelidir.

Dış dünyaya ‘kaygılı ‘ imaj yerine , ‘Güçlü, Bağımsız Türkiye’ vurgusu yapılmalı  ve daima  yaşatılması gerekmektedir.

Dünyadaki  hiçbir ülke Türkiye’yi , Atatürk ilkleri ve devrimlerine bağlılığından, milli duygularından ,vatanseverliğinden, muhafazakarlığından, laikliğinden, birliğinden vuramaz , vuramayacaktır da!

Ancak ,tarihini bilmeyen , araştırmayan , okumayan , düşünemeyen bir ülke hep ilk hedef olacaktır.