Dünyada olduğu gibi ülkemizde de zaman zaman popüler olan diyetler vardır. Bu diyetler, kimi zaman diyetisyenler tarafından kabul görüp uygulanırken kimi zaman da sağlığa uygun bulunmaz ve uygulanması tavsiye edilmez. Hatta bazen kişilerin tek başına belli bir diyeti yapması istenmeyen sağlık sorunlarından, ölümlere kadar gidebilir. Her zaman beslenmenin kişiye özel olduğu unutulmamalıdır. Ama genel anlamda sebze, meyve, zeytinyağı, balık, yumurta, yağlı tohumlardan zengin, tahıl, un ve unlu besinler, şekerli gıdalardan fakir beslenmek sağlıklı bir beslenme tarzıdır diyebiliriz. 

Taş Devri (Paleo) Diyeti; Paleo diyeti; avcı toplayıcı atalarımızın beslendiği şekilde beslenmektir. Böyle bir beslenme tarzının pek çok hastalığa iyi geldiği bilinmektedir. Bu hastalıkların başında inflamasyon ile seyreden kronik hastalıklar (diyabet, romotoid artrit(eklem iltihabı), fibromiyalji vb), ve kronik ağrılar gelir. Taş devrindeki gibi beslenmek için, glutensiz, süt ve süt ürünsüz, rafine ve işlenmiş karbonhidratsız, katkı maddesiz, doğal beslenmek gerekmektedir. Hayvansal et (kırmızı, kanatlı, balık), yumurta, sebze, meyve, yağlı tohumlar (ceviz, fındık, badem), zeytin ve zeytinyağı ise taş devri diyetinin temel taşlarını oluşturur. Bu besinler vücut için elzem olan antioksidan, fitobesleyici, vitamin ve mineral ihtiyaçlarını karşılarlar. Taş devri tipinde beslenen hastalar, kazein ve gluten proteinlerinin, rafine tahılların, süt şekerinin, işlenmiş gıdaların içerisinde bulunan omega-6 ve trans yağların, katkı maddelerinin etkisinden kurtuldukları için iyileşme sağlayabilirler. 

Akdeniz Diyeti; Akdeniz diyeti herhalde bütün sağlıkçılar tarafından kabul gören bir diyettir. Türkiyede bu beslenmeye Egeli gibi beslenmek de diyebiliriz. Bu tip beslenmenin ana mantığı ağırlıkla balık, yumurta, bol sebze (özellikle yeşillik ve ot), bol zeytinyağı, tam tahıllar, meyve ve yağlı tohumlardan oluşmaktadır. Süt ürünlerinin (çoğunlukla yoğurt,peynir) tüketimi orta düzeyde, kırmızı et tüketimi az, işlenmiş etlerle, katı yağların tüketimi ise minimum seviyededir. Böyle bir beslenmenin içerdiği lif, fitobesleyiciler, antioksidanlar, vitaminler, mineraller ve omega-3, omega-9 doymamış yağların; birçok kronik hastalığın görülme sıklığını azalttığı bildirilmektedir. Akdeniz diyetinin kanser üzerine etkileri incelendiğinde özellikle meme ve kolon kanseri başta olmak üzere çeşitli kanser türlerine karşı koruyucu etkileri olduğunu gösteren veriler de bulunmaktadır. Ayrıca yemeğin ardından, dinleme ve peşi sıra da düzenli fiziksel aktivite Akdeniz diyetinde oldukça önemlidir. Sonuç olarak Akdeniz diyetini kilo yönetimini desteklemesi ve sağlıklı yaşamı geliştirmesi açısından etkin bir strateji olarak değerlendirebiliriz. Ancak bu diyet günümüzde 30-50 yıl öncesi gibi yaygın ve sıkı uygulanmamakta, bunun nedeni ise Akdeniz-Ege bölgesinde yaşayan toplumların da Batı tarzı diyetine geçişi olduğu belirtiliyor.

Ketojenik Diyet; Ketojenik diyet, epilepsi hastalarını tedavi etmek amacıyla ortaya çıkmıştır. Ketojenik beslenme, yağların miktarını arttırma, çok az karbonhidrat kullanma ve yeterli protein tüketme mantığına dayanır. Vücut karbonhidrat yerine yakıt olarak yağları yakar. Bu da yağ birikintilerinin parçalanmasına neden olur ve ketoz yoluyla ketonlar oluşturur. Ketojenik diyet hakkında diyetisyenler tarafından ortak bir karar bulunmamaktadır. Bazı diyetisyenler, insülin direnci, hormonal dengesizlikler, otoimmün hastalıklar gibi durumlarda bu diyeti uygularken, bazıları karşı çıkar. Aslında ketojenik beslenmenin yararlı olup olmadığı diyetin içeriğininin sağlıklı bir şekilde hazırlanıp hazırlanmadığıyla ve ne kadar süre uygulandığıyla ilgilidir. Yani yağlardan zengin bir diyet diyor diye ayçiçek/soya yağını, margarini, kahvaltılık yağları, kızartmaları beslenmeye eklerseniz, nişasta ve türevlerine, şekere yönelirseniz tabi ki bu beslenme sağlıklı olmaktan çıkar. Yararlı sayılabilecek hafifletilmiş ketojenik diyet ise yararlı yağlar (zeytinyağı,sade yağ), sebzeler ve meyvelerden gelen karbonhidrat, rengarenk beslenme ve yeterli protein alımına dayanır. 

Alkali Diyet; Alkali diyetin temelinde yatan teori şu şekilde açıklanmaktadır. Asit yiyecekleri daha fazla yersek vücudumuzun ph’ı asit tarafa kayar ve şişmanlık, kanser, diyabet, hipertansiyon kas ve kemik erimesine kadar birçok hastalığa maruz kalırız. Tersine %80 alkali ve %20 asitli yiyecek tüketirsek bu hastalıklardan korunabiliriz. Yiyeceklerin asit içeriğini belirleyen unsurların başında kükürtlü ve fosfatlı bileşikler gelir. Yiyeceklerin alkali içeriğini belirleyen başlıca unsurlar ise kalsiyum, magnezyum ve potasyumdur. Genel olarak söylersek hayvansal ürünler ve tahıllar asit, sebze ve meyveler ise alkali oluşturan gıdalardır. Yağlar ve şekerler için nötrdürler. Asit yiyecekler aldığımız zaman idrarımızın asidik olması doğrudur ama böbreklerimiz düzgün çalıştığı sürece kanımız asiditeyi (ph) göstermez. Çünkü böbreklerimiz bir taraftan asitleri atarken diğer taraftan bikarbonat üreterek asit yükünü nötralize edecek kapasiteye sahiptirler. Bu nedenle vücudumuz ph’ı 7.35 ile 7.45 arasındaki alkali sınırlar içinde tutar ve asla değişmez. Yani bu diyetin kilo verdirmesinin sebebi ya da hastalıklardan korumasının sebebi aslında alkalilik veya asitlik değil, tahıl tüketiminin azalması ve sebze meyve tüketiminin artmasıdır. Fakat protein içeren hayvansal gıdalardan yoksun bir beslenme tarzı olduğu için uygulanabilirliği düşüktür.  

Detoks Diyeti; Detoks diyetleri, açlık diyetleri veya lahana çorbası gibi tek bir yiyeceğin tüketildiği diyetler olabilirken, belli sürelerde yapılan sağlığı destekleyici daha geniş çaplı besinlerin bulunduğu diyetler de olabilir. Genellikle bu tip diyetler,  şeker, tahıl, hayvansal ürünlerin  tüketimini sınırlarken, ağırlıklı olarak sebze ve meyve tüketimine odaklanır.Bu beslenmenin amacı vücuttaki toksinleri atmaktır. Aslında toksinler  karaciğer ve böbrekler yoluyla  vücuttan uzaklaştırılır. Fakat kötü beslenme, stres, çevresel etkiler karaciğerin detoksifikasyon kapasitesini azaltabilir. Bu durumda vücudumuza destek olmak için yeterli ve dengeli beslenmeyi hedefleyeyip,  ek olarak da sebze sularını, otları, zencefil, zerdeçal gibi baharatları hayatımıza alabiliriz.  Çünkü tek başına sadece sebze- meyve sularıyla beslenmek veya sadece lahana çorbası içmek , bize ihtiyacımız olan besin ögelerinin tamamını sağlayamaz. Bu tip diyetler kısa süreli kilo kaybı için etkili bulunsa da bu sadece kalori kısıtlamasına dayanır, sağlıklı olmaktan çıkar.