Gücü, kudreti sembolize eden ve daha çok padişahların kullandığı sultan unvanı, aynı zamanda padişah eşlerine, annelerine ve kız çocuklarına da v

Gücü, kudreti sembolize eden ve daha çok padişahların kullandığı sultan unvanı, aynı zamanda padişah eşlerine, annelerine ve kız çocuklarına da verilmekteydi. Sultan olanlar eğer isterlerse dünyanın her türlü saltanatını sürebilir, gönüllerince yaşayabilirlerdi. Peki, bekârlık da bir tür sultanlık mıdır?
Herhalde tarihin en çok merak edilen ve henüz cevabı verilemeyen sorusudur ‘Bekârlık sultanlık mıdır?’ sorusu. Eskiden daha ziyade erkeklerin diline pelesenk olan ve cevabı erkek familyasınca aranan bu soruya, son yıllarda kızlar da dâhil olmuş durumdadırlar. Yakın zamana kadar en büyük endişeleri evde kalmak olan ve bu yüzden bir an önce münasip birini bulup evlenmek isteyen kızlar, şimdilerde ‘asıl evlenenin evde kaldığı, diğerlerinin ise paşa paşa gezdiği’ kanaatine sahip olmuşlardır.
Aslında ne bekârlık sultanlıktır ne de evlilik kötü bir şeydir. Kanaatimizce durum, konuya bakan kişinin bakış açısıyla ilgilidir. Çünkü bekârların gözünde her yerde kumrular gibi gezen, cıvıl cıvıl cıvıldayan, mesut çiftler yaşarken, evlilerin gözünde ise her tarafta ve her şartta gününü gün eden, nerede akşam orada sabah çılgın çılgın eğlenen mutlu bekârlar vardır. Yaratılışımız icabı herkes kendisinde olmayan şeye imrendiğinden belki de bu bakış açısı gayet doğaldır da. Tıpkı siyahların beyazlamak isterken beyazların bronzlaşmaya çalışması veyahut da ünlülerin köşe bucak kaçarken hayranlarının ünlü olmaya çalışması gibi.
Güçlü sesi ve farklı tarzıyla doksanlı yıllara damgasını vurmuş rahmetli Harun Kolçak: ‘Gir kanıma! Hani bekârlık sultanlıktı? Yetti canıma!’ diyerek evlilikten yana olanların duygularına tercüman olmuştu. Ancak evlilikten yana olmayan ünlüler de var. Mesela ünlü tarihçi İlber Ortaylı katıldığı bir televizyon programında, sunucunun ‘Evlenmeyi düşünür müsünüz?’ sorusuna tereddütsüz ‘Hayır!’ demiş ve bekâr yaşayarak çok daha mutlu olduğunu söylemişti. Ortaylı bunu söylerken kadın ve erkeklerin hayatı paylaşmayı bilmediklerine, tefekkür etmek veya kimi özel işleri için yalnız kalamadıklarına ve bu yüzden mutsuz olduklarına vurgu yapmıştı.
Türkiye’de evli çiftler evlilik müessesesi ile birbirlerine bağlanırken Ortaylı’ya göre bu bağlılık, ilginç bir şekilde bağımlılığa dönüşüyor ve bu bağımlılık kişiye ait birçok özel alanı yıkarken ferdi de yok ediyor. Yeni kişiliğine bir türlü intibak sağlayamayan fert ise yeniden eski günlerine özlem duymaya başlıyor. Belki de son yıllarda boşanma vakalarında meydana gelen artışa, bir de bu gözle bakmak lazım.
Evlilik üzerine kafa yoran uzmanlar da benzer şeyler söylüyorlar. Uzmanlara göre evlilikle birlikte çiftler, birbirlerini gerektiğinden fazla sahipleniyor, eşinin bir birey olduğunu unutup kontrol altına almaya çalışıyor hatta daha da ileri giderek kendisi gibi olmaya zorluyor. Böylece ilişki ya kopuyor ya da daha monoton bir hal alıyor.
Lübnanlı Şair ve Filozof Halil Cibran, evliliğin güzelce yürümesi ve çiftlerin bekârlığa özenmemesi için şu tavsiyede bulunuyor:
“Siz birliktelik için doğmuşsunuz. Ölüm meleğinin beyaz kanatları sizi ayırana kadar ayrılmayacaksınız.
Allah’ın sessiz tanıklığında bile beraber olacaksınız.
Ama birlikteliğinizde mesafeler bırakın.
Bırakın ki, cennetin rüzgârları aranızda dans edebilsin.
Birbirinizi sevin ama, aşk tutsaklığı istemeyin.
Bırakın aşk, ruhunuzun kıyılarına vuran dalgalar gibi olsun.
Birbirinizin bardağını doldurun ama aynı bardaktan içmeyin;
Ekmeğinizden verin birbirinize ama aynı somundan ısırmayın.
Birlikte şarkı söyleyin; lakin birbirinizi yalnız bırakmayı da bilin;
Sazın telleri de yalnızdır ve armoni içinde ayni melodiyi seslendirir.
Birbirinize kalbinizi verin ama karşılıklı kilitleyip saklamak için değil!
Sadece hayatın eli o kalbi saklar.
Birlikte durun, ama yapışmayın; tapınakların sütunları da bitişik değildir!
Ve unutmayın; meşe ile çınar, birbirlerinin gölgesinde büyümezler...”
Evliliğin sıhhatli yürüyebilmesi için enfes bir reçete sunan Cibran, sağlıklı bir ilişki için öngördüğü mesafeyi, kendi hayatında bir hayli abartmış gibi gözükmektedir. Çünkü derin bir aşkla bağlı olduğu Mey Ziyade ile hayatının sonuna kadar mektuplaşsa da onu bir kez olsun ziyarete gitmemiş, sevdiği kadını görmeden gözlerini kapamıştı…