Adınızı ekranların genç yeteneği olarak sıkça duyuyorum. Oyunculuğa emekleyen adımlarınız nasıl atıldı?



- Futbolu bırakmamla birlikte başladı. Profesyonel bir futbol hayatım vardı. O hayattan sıkıldım. Çok zamansız bir iş ve çok erkek
mesleği. Hayatımın çok spor üzerine kurulu olmasını istemedim, çünkü askeri bir hayatım olsun istemedim. Hayatımı bir kamptaymış gibi yaşamak istemediğim için
futbolculuktan oyunculuğa bir geçiş oldu. Bu konuda çok kaba bir tabir olacak, ama futbolcuyken sadece maddi bir gelişimin oluyor. Kendine dönük kişisel
bir gelişimin olmuyor. Bunun olmamasının sebebi
kendine ayıracak vaktinin olmamasından kaynaklı. Sürekli bir fiziksel tekrar halinde olmak zorundasın ki, güçlü, mental ve fiziksel bir tempoya sahip olabilesin.
Bu da senin kişisel gelişimini engelleyen bir şey. Avrupalı futbolcuların kendilerini geliştirmek için bir metotları var, ama bizim Türklerin buna adapte olma
gibi bir durumu yok. Futbolculuğu istemedim, çünkü bizim ülkemizde spor kimliği aşılanmıyor, futbol kimliği aşılanıyor. Futbol kültürü de çok monarşi üzerine kurulmuş.



- Neden oyunculuk?

Batuhan Karacakaya ile birlikte spor yapıyorduk biz. O zamanlar Aşk-ı Memnu'nun son sezonuydu. Onunla küçük küçük skeçler oynardık. Birbirimize Kolpaçino'yu
oynamayı çok severdik. O bana 'Neden oyunculuk yapmıyorsun? Neden oyunculuğu düşünmüyorsun? 'diye sordu. Herhalde ben de o günü bekliyormuşum. O benim
için bir kıvılcım oldu. Sonra yapabilir miyim, yapamaz mıyım, denemek istedim. Yaşın verdiği bir cahil cesareti herhalde. Böylelikle oyunculuğa başladım.


Futbolu bıraktıktan sonra bir keşkeniz, pişmanlığınız oldu mu?

- Keşkem olsun çok istedim. Futbolu bıraktığım günden beri ayağıma futbol topu değmedi. Sosyal Sorumluluk projeleri için oynadım, ama halı sahada veya herhangi
bir maçta yer aldım.



- Takip ediyorsunuzdur?

- Aslında takip etmiyorum, ama sosyal medyada karşıma çıkıyor.



- Galatasaray taraftarısınız.

- Evet, Beşiktaş’ta oynadım, ama Galatasaray'lıyım.  Galatasaray'a hala çok büyük bir aşkım var, ama futbola karşı hiçbir ilgim ve keşkem yok.


 'Kırgın Çiçekler' dizisiyle bir patlamanız oldu. Sonrasında Avlu dizisine transfer oldunuz. Proje seçerken oynayacağınız karakterin içinde ne ararsınız?

- Türkiye'de karakter seçme gibi bir şansınız yok. Siz bir karaktere başlarken o karakter  o kadar anlık değişebiliyor. Bir bölüm çok aşık biriyken, bir bölüm sonra o karakter çok kötü birine dönüşüyor. Türkiye'de hiçbir şeyin düzeni ve sürekliliği yok. Senaristin yazdığını bazen sahnede çekmiyoruz.


- Türkiye'de yapımcı değiştirir, oyuncu oynar gibi bir algı var.

- Evet, senarist çoğu zaman ne yazdığından habersiz oluyor. Bize öyle bölümler geliyor ki bir bölüm oynadığınla diğer bölüm oynadığın arasında hiçbir fark yok, çünkü senarist bir bölüm önce ne yazdığını unutuyor. Bu bir eleştiri değil, çünkü haklılar. Her hafta roman yazmak zorundalar. Her hafta roman yazarsan o romanın karakterlerini takip edemezsin. O yüzden seçmiyoruz, sadece iş olarak yapıyoruz. İşin kalitesine bakıyoruz. Dizide olanlar çalışma şartlarından memnun mu, ödeme
düzenli mi, kanal yardımcı oluyor mu, yönetmen oyuncuya karakter konusunda yardım ediyor mu, bunlara bakıyoruz. Bunlara bakarken de o kadar yüzeysel bakılıyor ki derine iniyorum diyen yalan söyler.


Dokuz enstrüman çalıyormuşsunuz, aynı zamanda dört dil biliyorsunuz. Kültürel anlamda kendini geliştirmek için futbol kariyerini elinin tersiyle itip, zorlu çalışma şartlarını kabul edip oyuncu oldunuz. Aynı zamanda Sosyal Sorumluluk projelerinde de sıkça adınızı duyuyorum. Hatta en sık duyduğum ünlülerden birisiniz. Bilgiye öğrenmeye aç bir yapınız var galiba?

- Çok meraklıyım (gülerek) dokuz yaşındaki bir çocuğun merakı hangi seviyedeyse benimki de hala orada. Bence bu yaradılışla, karakterle alakalı bir şey. Sonradan ya da özenerek yapılacak bir şey değil. Yaşadığım dünyaya çok meraklıyım, doğaya çok meraklıyım, yaşadığım jenarasyona çok meraklıyım, en çok kendime çok meraklıyım.



- O zaman Burak Arslan'ı anlatacak kelime 'Merak'

- Evet, çok meraklı. Başına da ne geliyorsa meraktan geliyor (gülerek). En önemlisi de öğrenmeyi çok seviyorum. Bir para kazanıyorsam, bilmediğim bir ülkeyegitmeyi seviyorum, bir para kazanıyorsam bilmediğim bir enstrümanın hikayesini öğrenmeyi seviyorum, bir para kazanıyorsam bilmediğim dilde bir insanla tanışmaya çalışıyorum. İşlerin yoğunluğundan dolayı son dönem bunları yapabilme yetim biraz düştü, ama 2019'a dair bir misyonum var. Onu tamamlarsam devam edeceğim

- Hedefiniz nedir?


- Hedefim dil konusunda kendimi 10 dile çıkarabilmek, bir enstrümanı elime aldığımda çok iyi çalamasam bile o enstrümanın dilini çözebilmek, çünkü müziğin akademik bir kariyeri olamaz, dil öğrenmenin akademik bir kariyeri olamaz.

- O zaman bütün bu saydıklarınız yolunuzda bir araç...


- Kesinlikle öyle. Ben oyunculuğu da bir meslek olarak düşünmüyorum.

- Peki, kendinize bir meslek olarak düşündüğünüz kategori var mı?

- Benim asla bir meslek erbabım olamaz, çünkü ben çok meraklıyım. Bugün merakım oyunculuk üzerine, ama yarın başka bir meslek olabilir. Tabi ki temelinde oyunculuk benim hayat felsefem, oynamak benim hayat felsefem, ama oyunculuğun en güzel yanı bu zaten; oyunculuk kendi içinde milyonlarca
mesleği barındırır. Ben o karakteri yaşamayı, o karakterin dünyasına girip anlatmayı çok seviyorum. Silsile filminde sokak çocuğu karakterini oynarken Ozan Açıklar’la birlikte iki hafta Karaköy'de kamp yaptık. Hayatım boyunca bir sokak çocuğu olmadım, ama bir sokak çocuğu olarak yaşadım. Kırgın Çiçekler dizisinde lise dönemime döndüm. Milyonlarca mesleği bir arada oynamak gibi bir imkanım varken tek bir mesleği neden seçeyim.


Burak Arslan'ın 24 saati nasıl geçer?

- Öncelikle sporla güne başlamak benim olmazsa olmazım. Bunu söz olsun diye söylemiyorum. 12 yaşından beri hayatımda spor var ve spor benim hayatımın en önemli noktasıdır. İki aylık sinema filmi serüvenimde spora ara vermem gerekti, çünkü Kastamonu'da çekimleri tamamladık. Oynadığım karakter doğu da bir asker, o yüzden de çok kaslı görünmemesi lazımdı. Spora iki ay ara vermek zorunda kaldım ve bu iki ay benim için inanılmaz sancılı geçti. O yüzden günümün bir kısmında mutlaka spor yapmak vardır. O bittikten sonra yazmakla, sosyal sorumluluk projeleri yapmakla ilgilenirim. Hemen bir gazete okumaya başlarım. O gün dünyada ne oluyor, ama dünyada ne oluyor. Türkiye ile ilgili genel bir gündeme girmemeye çalışırım. Çok kaotik bir gündemimiz var. Bunları yaparken elimden geldiğince eğlenmeye çalışıyorum. Gün içinde mutlaka enstrümanlarımı çalmaya çalışırım, arkadaşlarıma vakit ayırırım. Ben çok çok sosyalimdir.

Oyunculuk eğitiminizi yurtdışında alıyordunuz. Bitti mi?


  • Son senem.



- Bu bir oyuncu için çok büyük bir şans. Hele de Alpaçino gibi dünya çapında dev bir oyuncuyla oynamak, ondan ders almak. Türkiye'deki oyunculuklara baktığınız da aldığınız eğitimin farklarını görüyor musunuz?

- Orada oyunculuğa bakış açıları çok farklı. Ülkemizde çocuklara sorulduğunda 'ya topçu ya popçu' olacağız derler, çünkü maddi olarak iki güçlü meslek, ama yurtdışında böyle bir şey yok. Onlar popçu olmak için oyunculuk eğitimi görmüyorlar. Orada bir oyuncu olmanın metotlarından bir tanesi, kendinle alakalı yatırım yapmak. Dil bilmen, enstrüman bilmen, spor branşı yapabilmen, ata binebilmen, ok atabilmen gerekiyor. Benim tam aradığım sistem orası, çünkü ne yaparsan kendine yaparsın. Burada oyunculuk yapmak çok zor, çünkü burada oyunculuk yapmıyorsun, sektöre kendini atmaya çalışıyorsun. Yaptığın şeyin iyi olmasından ziyade ne karşılığında yaptığını bilmen lazım. Avrupa'daki dinamiklerle buradaki dinamikler çok farklı, ikisini birbirine karıştırmak haksızlık olur. Burada sektörle uğraşıyoruz orada bir endüstri var. Birinden 100 bin kişi ekmek yiyor, diğerinden 100 milyon kişi ekmek yiyor. Burada bizim ne yapmadığımız daha önemli. Yaptıklarımızı karşılaştırmak bir fecaat olur. Biz Türkiye'de sinemayı seyircinin isteğine göre yapıyoruz, ama Türkiye'nin hiçbir yerinde seyircinin istediği verilmez. Film dediğimiz şey, zilyon tane insanın anlatmak istediği şeydir. Seyircinin istediğini verirsen bu bir şey yaratmak olmaz, kendi içinde sürekli devirdaim yapmak olur


Türkiye'de bir gelecek düşünüyor musunuz?

- Türkiye'de bir gelecek yok ki, benim bir geleceğim olsun. Televizyonlar da artık dijitale gitmeye başladı, ama dijitalin amacı bu değil. Bağımsız sinema dediğimiz şey; klasik yapım şirketlerinin haricinde üniversite öğrencilerin kendilerine yaptıkları projeler. Sen bir yapım şirketi olarak bağımsız film yapıyorum diyemezsin.
Bir kanal patronu da dijital platforma geçiyorum diyemez. Türkiye'deki dijital platformlar kanalların yan versiyonu. Türkiye bu konuda ilerleyemiyor. 40 yaşın üzeri karar merci olduğu sürece bu sektörde bir şeyin değişmesinin imkanı yok.


Müfreze bir filmin içinde olmak size neler kattı?



Müfreze bir film, askeri bir film demek. Ben henüz askerliğimi yapmadım. Asker olmadan o atmosferi anlamak çok keyifli bir şeydi. İkinci asker filmim ve şunu gördüm ki, insan o yaşlarda gerçekten zorlanabiliyor. Kendi hayatının başka bir penceresini görmüş oluyorsun. O yüzden gerçek hayatı görmüş oldum.



Filmdeki karakterinizden bahseder misiniz?



- Özel Harekat Birimi değil bizim grup, bir köy taburu. O yüzden oradaki karakterim gerçek bir köy çocuğu. Bizim milletimizin her zaman Vatan millet duyguları kabarık insanlarız, ama çatışma anında insan olarak kalıyorsun ve gerçek korkularınla varsın. Bu karakterde tek anladığım şey; savaşın göründüğü kadar masum olmadığı.



Bu karaktere nasıl hazırlandınız?



- Zor oldu, çünkü gerçek bir karakterdi. Sürprizini bozmamak için ismini vermiyorum. Ben bu karakterin ailesiyle görüştüm, bir aylık bir çalışmamız oldu. Daha önce de bir askerin filmin içinde olduğum için çok hazırlık süreci istemedi, ama karakterin önemli altyapıları vardı, ‘anne’ gibi bir hassasiyeti vardı. Bu da benim için çok etkileyiciydi.



1986 Yılında Müfreze isimli bir film daha vardı. Bu filmden mi esinlenildi?



- Hayır, aslında filmim başka bir ismi vardı, ama yapımcılar kendi aralarında anlaşmazlığa düşünce filmin ismi değişti.



Filmde en çok hangi sahneden etkilendiniz?



- Karakterlerin ölümleri çok gerçek.



Kamera karşısına geçtiğiniz zaman yaptığınız oyunculukla sizi izleyen seyirciye anlatmak istediğiniz şey nedir?

- En büyük çabam canlandırdığım ruhu aktarabilmek. Hikayenin bütününde karakter bir noktadan, bir noktaya geliyorsa, seyirci bu değişimi gözleriyle görebiliyorsa, bir insanın kafasında herhangi bir fikir hakkında kıvılcım yakabiliyorsan bir aktör olarak doğru bir şey yapıyorsundur. Bence zaten oyunculuk diye
bir şey yok. Dünyanın en başarılı oyuncuları çocuk oyunculardır. Onlar eğitim mi alıyor? Ama dünyanın en iyileri. Koy sahneye seninle birlikte 5 saniyede ağlayabiliyor. Alpaçino'nun karşısına da çocuk oyuncu koyabilirsin, herhangi bir Türk oyuncunun karşısına da koyabilirsin. Onların ki kirlenmemiş bir oyunculuk



Kameraya karşı bakış açınızı biliyorum, tiyatro ile ilgili düşünceleriniz de farklı. Bütün bu tecrübelerinizi yapımcı koltuğunda birleştirmek, Aklınızdakileri içerideki duvarları kaldırarak seyirciye ulaştırma gibi bir fikriniz var mı?

- Bu sene kendimi şöyle motive ediyorum: 'Burak sen yapmazsan kimse yapmayacak'. Şuan için yapımcılığa soyundum diyebilirim. Yeni bir dizi var. Aslında yapım ortaklığı yapıyorum. Ben yeni jenerasyonun kesinlikle daha fazla sorumluluk alması gerektiğini düşünüyorum. Avrupa'ya, hatta Hindistan'da, Hollywood ve Boolywood'da 17-18 yaşındaki insanlar yapım prodüktörlüğü yapıyorlar, çünkü hem kendilerine hem de yaptıkları işe güveniyorlar. Yeni jenerasyon olarak biz bu riski almazsak beklemeye, şikayet etmeye ve ağlamaya mahkum kalacağız. Bizim yeni dünya ile yaptığımız ayrım iyi ve kötünün ayrımı değil, genç akıl ile eski akıl savaşı. İlerleyen zamanlarda televizyonda iki ayrı kültür göreceksiniz; eski kafa iş yapanlar ve yeni kafa iş yapanlar.

Biraz önce de söylemiştim, sosyal sorumluluk projelerinde isminizi sıkça duyuyorum. Kansersiz Yaşam Derneği için Bülent Ortaçgil'in şarkısını yeniden düzenleyip ünlülerle bir klip hazırladınız. 'Bir notaya da sen bas' projesinin içeriğinden bahseder misiniz?

- Bu proje benim hayalim olan bir projeydi. Kansersiz Yaşam Derneği ile bir araya geldiğimizde, ben ünlülerle çocukların amatör ruhu olan bir şarkıyı yeniden coverlanmasını istediğimi söyledim. Bunun üzerine Nida Kaymaz, Kansersiz Yaşam Genç Komite Başkanı Kübra Hanım, Eda Hoşceylan, Umur Sungurlu, Zuhal Müzik bir araya geldik ve ne yapabiliriz onu konuştuk. Projenin yönetmenliği bana ait, projenin her ayağında benim bir izim vardır. O yüzden projenin tamamı 1 yılımı aldı. Amacımız şuydu; Kanserli çocukların tedavisini ajite etmeden, onları üzmeden, onların kalplerini kırmadan nasıl devam ettirebiliriz, bu çocukları nasıl motive edebiliriz, çünkü kanser dediğimiz hastalığın en büyük ilacı motivasyon. Benim için bir çocuğu mutlu etmenin yolu müzikten geçer, çünkü müzik evrenseldir ve ruha hitap eder. Ben bu şarkıyı yaparken çocuklar benimle birlikte enstrümanın başına oturduğunda, benimle beraber o kulaklığı takıp, o mikrofonun başına geçtiğinde gözlerindeki mutluluğu gördüm. Bu projenin en büyük amacı da buydu, çünkü bağış toplamak, tedavi çok zor bir süreç, ama kesinlikle ihtiyaçları olan şey; gerçek moral, gerçek sevgi, gerçek ilgi. Sevgi ile müziği birleştirdiğinde mucizevi bir şey çıkıyor. Bu mucizenin bir parçası olabilmek 25 yaşında bir adam olarak beni çok mutlu ediyor.


Projenin ikinci ayağı olacak mı?

- Ben olsun çok istiyorum. Bu projeyle birlikte biz ritim sınıfları açtık. Ebeveynleri ve Zuhal Müzik ile birlikte ritim dersleri alıyorlar. Elde edilen bütün gelir Kansersiz Yaşam Derneği'ne bağışlanıyor. Bu projenin ikinci ayağında bir konser projemiz olacak. Sürprizi kaçsın istemiyorum, ama Türkiye'nin bugüne kadar ki en büyük sosyal sorumluluk projelerinden biri olacak diyebilirim.


Kansersiz Yaşam Derneği ile nasıl bir araya geldiniz?


  • Ben Kırgın Çiçekler dizisinde oynarken, onların bir projesiyle ilgili destek isteği olmuştu. Ben o dönem yapım şirketinden izin alamadığım için bir sonraki dönemde yaparız demiştim. Sonra 'Bir notaya da sen bas' projesi aklıma gelince ben onlara gittim. Onlar bir ucundan tuttu, biz bir ucundan tuttuk ve projeyi tamamladık.



İlerleyen zamanlarda başka bir sosyal sorumluluk projesinin içinde görecek miyiz?

- Nefes aldığım sürece her yıl iki tane sosyal sorumluluk projesi yapmaya özen göstereceğim.


Bu güzel sohbet için teşekkür ederim. Benim sormayı unuttuğum, sizin söylemek istediğiniz bir şey var mı?

- Ben teşekkür ederim, çok güzel bir sohbet oldu. Bu sene daha aktif olmak istediğim bir dönem. Yeni bir çağ açılacaksa bunu internet üzerinden açmak istiyorum. Dijital platformlara daha özen gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Editör: TE Bilisim