2000’li yılların başları. Henüz Akp iktidar değil. O yüzden İstanbul daha yeşil, daha yaşanılır bir halde. Trafik sorunu var ama bu kadar kanser

2000’li yılların başları.
Henüz Akp iktidar değil. O yüzden İstanbul daha yeşil, daha yaşanılır bir halde.
Trafik sorunu var ama bu kadar kanser olmuş değil.
E5’in ortasında metrobüs sistemi yok. Taşıma ihtiyacının bir kısmını minibüsler çözmeye çalışıyor.
Bugünkü metrobüs gibi o zamanlar da 20 kişilik araçlara 50 kişi filan dolduruyorlar.

Topkapı – Avcılar Minibüsünde nefes almadan yolculuk yapıyoruz.
Derken duraktan bir kadın bindi ve ‘Bir kişi alır mısınız? Diyerek parasını uzattı.
Şoför kadının suratına bakmadan parayı aldı ve üstünü geri geri çevirdi.
Fakat kadın henüz bir durak bile gitmeden; ‘Ayy pardon yanlış binmişim, inebilir miyim, paramı geri verebilir misiniz?’ dedi.
Şoför yine kadının suratına bakmadan sert, otoriter ve kesin bir dille cevap verdi;
‘Bilet yandı!’
Oysa ortada alınmış, verilmiş, kesilmiş bir bilet olmadığı gibi para dışında bir kağıt parçası bile yoktu.

Şoför burada ‘Bilet’ vurgusu yaparak olaya ‘Resmi’ bir hava katmaya çalışmış ve kadının ‘Devlet’ korkusundan yararlanarak paranın üstüne yatmaya çalışıyordu o kadar.
Sonunda çıkan homurtulara dayanamayan şoför kadına parasını geri verdi ve kadın minübüsten indi.

2018’in Mayıs ayı.
Akp yaklaşık 16 yıldır iktidarda.
Doğrudur, Çok yol yaptılar ama yolda kalma zamanı da rekor kırıyor.
Bu kargaşa ve deprasyondan kaçmak için arabayı evde bırakıp yola çıktık ve yine bir minübüsteyiz.
- Vergi dairesine gider mi?
- Gider.
- Kaç para?
- İki lira…
Aşırı bina, kalabalık ve trafikten dolayı Minübüs istese de hızlı gidemeyeceği gibi yaklaşık bir eşek hızında aheste aheste yoluna devam ediyor.
Sanki hepimizin bir işi, gücü yok da iş olsun diye, gezelim diye, kenti turlayalım diye binmişiz gibi…

Binen herkes gideceği yeri söyleyip para uzatıyor, şoför de hem aracı kullanıyor hem para üstü veriyor, hem de diğer arabalara çarpmamak için kılı kırık yarmaya çalışıyor.
Derken orta yaşta bir erkek bindi araca. Elindeki demir paraları uzatıp;
- Yakın mesafe dedi.
Şoför; ‘Neresi?’ diye sormadan aldı parayı keseye koydu.
Ama bizim kafalarımız karıştı.
Adam neye göre ‘Yakın mesafe’ demişti ki?
Adama göre yakın olan mesafe belki de minübüsün son durağı olabilir fiyatı da en pahalısı olabilirdi.

Demek ki;
‘Yakın mesafe’ demek en az parayla minübüse binmek için yetiyordu…

İster;
‘Bilet yandı’ kafasında ol,
İster;
‘Yakın mesafe’ kafasında,
Çok ama çok fırın ekmek yemen lazım güzel ülkem, yakışıklı memleketim benim.
Yaşadıklarını hiç haketmiyorsun.

Mesafe yakınlaştı,
Bileti yakmadan;
Kurtul yüklerinden artık.