Fetihlerin babası diye anılan; İstanbul’un fatihi, Fatih Sultan Mehmet. Fetih sonrası 22 gün İstanbul’da kaldı. ‪‪21 Haziran 1453'te büyük bir törenle İstanbul'dan ayrılarak Edirne'ye hareket etti. Kentin güvenliği için bin beş yüz yeniçeri bıraktı. O günlerdeki gelişmeleri izleyen Jacopo Languschi'nin gözlemlerine göre Bizans'ı ortadan kaldıran Fatih'in tek amacı dünyayı (Akdeniz havzası) tek bir yönetim altına almak ve bir "iman" (kültür) birliği kurmaktı.

Bunun için en uygun merkez olan İstanbul'u elde etmiş bulunuyordu. Buraya sahip olduktan sonra Hıristiyan dünyasını da hükmü altına almanın zor olmayacağı inanandaydı. Bu nedenle kendisini Roma imparatoru görmekteydi.

1453'te Memlûk sultanına gönderdiği İstanbul fetihnamesinde "gaza ve cihat yolundan ayrılmayacağını" vurgulayan Fatih, kendisini Doğu'da İslamiyet’in, Batı'da Hıristiyanlığın tek ve meşru otoritesi görüyor, İstanbul'u da Akdeniz dünyasının biricik merkezi sayıyordu. Ortodoks Patrikliği'nin yanı sıra, Ermeni Patrikliği'nin ve Yahudi Hahambaşılığı'nın kurulmasına izin vermesi de İstanbul'u "cihanın başkenti ve semavi dinlerin merkezi" yapma düşüncesinin somut adımlarıydı. Yine aynı amaçla G. Amirutzes'e dünya haritası yaptırtmış olması ilginçtir. Yeni başkente, eskiden olduğu gibi bir Venedik Balyosu’nun(Elçisi’nin) oturmasına da müsaade etmiş, Bizans'ın Paleólogos, Kantakuzenos vb soylu ailelerinden aydın gençleri sarayına alarak onlara önemli görevler vermişti.

Rum Mehmet Paşa, Has Murat Paşa ile kardeşi Mesih Paşa bunlar arasından yetişmişlerdir. Pontus Rum imparator ailesini, ayrıca Trabzon civarından bin beş yüz seçme genci İstanbul'a getirtmiş, kurduğu Saray Enderunu'na da ilkin bu soylu gençler alınmıştı. Fetihten sonraki yıllarda İstanbul’a dönen Rum bilginler de Fatih'in hizmetine girdiler. Ünlü tarihçi Mihael Kritovulos bu sırada kaleme aldığı eserinde II. Mehmet'i "Yunan kültürünün koruyucusu ve dostu" olarak tanıtır. Oluşturulan Divan-ı Hümayunda ise, bazı hükümlerin Rumca ya da Batı dilleriyle yazılmış, gerektiğinden bu hizmetlerde de Rum aydınlarından yararlanılıyordu.

Bütün bu yaklaşımları nedeniyle kendisinin Hristiyanlığa eğilimi olduğu sonucunu çıkartan Papa II. Pius, 1460 tan sonra yazdığı ama Fatih'e ulaşmayan mektubunda onu Hristiyanlığa davet ederek, dinini değiştirirse kendisin, Hristiyanlık âleminin meşru imparatoru ve dünyanın en kudretli hükümdarı sayacaklarını vadetmişti.

Fatih'in inançlı bir Müslüman olmasına karşın evrensel kültüre ilgi duyduğu, bütün dinlere eşit mesafede durmaya özen gösterdiği, daha Manisa Sarayı'ndaki şehzadeliğinde Grek ve Latin kültürleriyle tanıştığı biliniyor. İtalyan hümanist Cyriaco d'Ancona'yı ve birçok yabancı aydını çevresine aldığı gibi, Cenevizli, Venedikli, Raguzalı, Napolili nedimelerine geceleri Roma tarihi okutturmaktaydı. Floransalılar'la ilişkisiyse Galata'da düzenledikleri bir şenliğe katılıp onlarla birlikte yemek yiyecek kadar içtenlikliydi. Yakın çevresinde Bizanslı, İranlı, Arap ve Türk uzmanlar, aydınlar ve sanatçılar çoktu.

Patrik Gennadios, itikatnamesini kendisine ithaf ettiği gibi, Trapezuntios da "Hıristiyanlıkla Müslümanlık arasında önemli farklar bulunmadığı" savını onun döneminde özgürce açıklayabilmişti. Fatih, görüşlerinden sıkça yararlandığı Hocazade, Molla Güranî, Molla İlyas, Siraceddin Hâlebî, Molla Abdülkadir, Hasan Samsunî, Molla Hayreddin, Ali Kuşet ve Akşemseddin'le hatta Georgios Amirutzes'Ie de din ve felsefe konularını tartışmaktaydı. Batı kültürüne ilgisi Avrupa'da da etkiler uyandırmıştı.

Örneğin, eserlerini Fatih'e ithaf eden Latin yazarlar arasında, Françesco Berlinghieri ve Roberto Valturia da vardır. Ozan Stefano Emiliano ise ölümüne bir mersiye yazmıştır. Fatih İstanbul’u aldığı zaman, kentin kültür merkezi kimliği tamamen sönmüş bulunmaktaydı. Patrik Gennadios'a göre fetihten sekiz yıl önceki durumu ile İstanbul'un bilim ve kültür çehresi bir harabeden ibaretti.

Bununla birlikte bazı felsefe ve din konulan yine de tartışılabiliyordu. Her iki alana da ilgi duyan Fatih fetihten sonra ilk akademik oturumu bir çevirmen yardımıyla Patrik Gennadios'la Pammakaristos Manastırı’nda (Fethiye Camii) yaptı. Buradaki hoşgörülü yaklaşımı, dinleyenlerde hayranlık uyandırdı. Bu davranışları kimilerince Hıristiyan eğilimli olduğuna yorumlansa da onun amacı, her dinden ulemayı "kimine sof, kimine çuha ve kimine akçe verip" hoşnut etmekti. Genç Padişah kavim ve din farkı gözetmeksizin sanatçıları, düşün ve bilim adamlarını İstanbul'a toplamayı amaç edinmiş, İslam bilimleri için de medreseler yaptırtmıştır.

Kısacası; “Bilge Padişah, Sultan Fatih” çok genç yaşlarında aydın yapısı ve yenilikçi uygulamalarıyla dünya kamuoyu tarafından halen hayranlıkla izlenen muhteşem bir hükümdardır.