ANKARA

Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Kanal 24'teki "Ankara Masası" programında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Yunanistan'daki referanduma ilişkin görüşünün sorulması üzerine Akdoğan, "Yunanistan'ın bu hali bizi üzüyor. Bu hem Avrupa Birliği'nin gidişatını etkileyecek bir durum, hem de tüm bölge ülkelerini etkileyecek bir tablodur. Yunanistan'da dramatik bir çöküş yaşanırsa bu bütün bölgeyi etkiler, bizi de Avrupa Birliğini de etkiler" yanıtını verdi.

Akdoğan, Yunanistan'ın bu durumunun yanlış politikaların neticesi olduğunu, fon ve kaynakları çok fazla kullandığını söyledi.

Yunanistan'a önceki yönetimler zamanında "şımarık çocuk" muamelesi yapıldığını hatırlatan Akdoğan, "IMF'ye teslim olması halinde şu anki hükümetin siyaseten krize gireceği söylenebilir. Eğer referandumdan 'hayır' çıkarsa ekonomik olarak büyük bir krize sürükleneceği söylenebilir. İki zorluk arasında sıkışmış durumda. Eğer IMF reçeteleri kabul edilirse o zaman durum halk açısından çok da kolay olmayacak" diye konuştu.

Referandumla vatandaşın kararını vereceğine işaret eden Akdoğan, Yunanistan için sonucun hayırlı olmasını diledi.

Akdoğan, benzer bir çöküşün geçmişte Türkiye'de de yaşandığının hatırlatılması üzerine, "Aslında AK Parti'nin zaferi diye nitelendirilen 3 Kasım'dan sonraki süreç, AK Parti'nin kendi iradesiyle çıkış yolu bulması bütün bu dengeleri yeniden düzeltmesi. O zaman IMF ile ilişki vardı ama Türkiye kendi milli yol haritasıyla ülkeyi büyütmeyi bildi" dedi.

Halkın liderine güvenmesinin önemli olduğunu ifade eden Akdoğan, kısa vadeli günübirlik politikalarla bu tür derinleşmiş krizlerden çıkılamayacağını söyledi.

"Belirsizliğin giderilmesi lazım"

Akdoğan, seçim sonuçlarını da değerlendirerek, "Belirsizliğin giderilmesi lazım. Seçimler her zaman bir belirsizlik ortamıdır. Herkes bir frene basar, uluslararası yatırımcılar da ülke de. Para hareketliliği de durur seçim dönemlerinde. Seçimden çıkalı bir ay oldu, taşlar daha yerine oturmadı. Bir an önce belirsizliğin aşılması, Türkiye'nin düzlüğe çıkması önemli. Hükümet de burada gerçekten sorumlu bir yaklaşım içerisinde. Hükümet, Türkiye'yi türbülansa sokmadan, Türkiye bir zarar görmesin sorumluluğuyla hareket ediyor" ifadesini kullandı.

Hükümetin bir an önce kurulmasının, herkesin önünü görmesinin önem taşıdığına dikkati çeken Akdoğan, tüm partilerin bu mantıkla hareket etmesi gerektiğini bildirdi.

Akdoğan, seçim sonuçlarına ilişkin anketlerin farklı tablolar ortaya koyduğunu belirterek, AK Parti'nin seçim konusunda tecrübeli olduğunu vurguladı.

Toplumun nabzını en iyi tutan partinin AK Parti olduğunu, o yüzden bu tablonun çok sürpriz olmadığını dile getiren Akdoğan, şöyle devam etti:

"Bu tabloyu şöyle okumak lazım, AK Parti'nin 40-45 bandında olduğu görülüyordu zaten anketlere göre. Hatırlarsanız yayınınızda söyledim, biz yüksek oy alabiliriz. Yüzde 41 yüksek bir oydur, 40'ı geçmiş çok fazla parti yok Türk siyasetinde. Yüzde 43-44 alsak hükümet olamayabiliriz, böyle bir sıkıntı var. Dört parti olunca, bir iki puanla hükümet kurmak mümkün olabilir veya olmayabilir yorumunu yapmıştım. Sadece HDP açısından barajı geçecek mi geçmeyecek mi değil."

"Seçim gününden beri çalışmalar, analizler yapıyoruz"

Akdoğan, hükümet kurmak açısından 1-2 puanın çok önemli olduğunu, bunu daha önce vurguladığını belirterek, şunları söyledi:

"Bazıları tedirgin oldu. Nasıl yüksek oy alıp da 276 bulunamıyor. Bu sistemde böyle bir sıkıntı var. Aslında sistemin, yapının iflasıdır. Bir parti yüzde 40-45 bandında oy alıyor ama iktidar olamıyor tek başına, bu bir sıkıntıdır aslında. Diyelim MHP üç puan fazla alıyor, milletvekili sayısı aynı HDP'yle. Burada bir terslik yok mu? Üç puan az bir puan değil. Üç puan fazla alıyorsunuz aynı vekili çıkarıyorsunuz veya biz 40'ın üzerinde oy alıyoruz tek başına iktidar olamıyoruz. Burada bir terslik var.

Bunu yaptığımız projeksiyonlarla görüyorum, gündeme getirdim. Bu yüzden 'HDP'nin barajı geçmemesi süper olur' derken bu mantıkla söyledim. AK Parti'nin tek başına iktidar olabilmesi için üç partili bir yapı gerekiyor. Dört parti olduğunda ince hesaplara iş kalıyor çok zorlaşıyor. Yoksa her hangi bir partiye düşmanlıkla alakalı bir şey değil. Dördüncü partiye geçtiği andan itibaren birinci olan partinin çok yüksek alması gerekiyor. Bu ne kadar mümkün olabilir. Bu yüzden böyle bir eleştiriydi bu."

Başbakan Yardımcısı Akdoğan, seçim gününden beri çalışmalar, analizler yaptıklarını, vatandaşın nasıl bir mesaj verdiğini doğru anlamanın önemli olduğuna değindi. İçinden geçilen sürecin önemine işaret eden Akdoğan, partiler arası temasların olacağını, belki erken seçime gidileceğini, vatandaşın nabzının doğru tutulması gerektiğini kaydetti.

Seçimden önce tam bir mücadele olurken, seçimden sonra temiz bir sayfa açılması gerektiğine değinen Akdoğan, partiler arasında diyaloğun olmazsa olmaz olduğunu, böyle bir diyalog sürecinin başladığını bildirdi.

"Yüzde 25'i yüzde 75'e, yüzde 41'e dayatamazsın"

Partilerin nasıl bir tavır takındığı ve o süreci nasıl yönettiğinin seçmenin kanaatini etkileyecek bir faktör olduğunu ifade eden Akdoğan, "Vatandaş seyrediyor. Seçimden sonra kim doğru olanı yapıyor. Böyle baktığımızda da en doğru yol ve yöntemi AK Parti'nin izlediğini söyleyebiliriz" diye konuştu.

Akdoğan, partilerin grup toplantılarında yapılan konuşmaları örnek göstererek, şöyle devam etti:

"Siyasi söylem olarak yeni bir sayfa açılacaksa, partiler arasında bir temas olacaksa, müzakere süreci başlayacaksa burada o zaman daha farklı bir dil kullanmak gerekir. Bakın Sayın Kılıçdaroğlu'nun grup konuşmasına, ne değişti? Yeni dönemin gereklerine uygun bir tavrı var mı? Bunu göremedik maalesef. Yine hırçın, yine dikte eden, yine tepeden bakan, yine şartlar koşan... Sanki vatandaş onların bütün söylemlerini kabul etti, bunu dikte ediyor. Sen yüzde 25'i, yüzde 75'e yüzde 41'e dayatamazsın ki. Vatandaş onu çok beğenseydi sana yüzde 41 oy verirdi. Aldığın oyla bütün söylediklerini dayatmaya kalkarsan bu doğru olmaz. Şart koşmayan, dikte etmeyen ve hırçın olmayan bir dil kullanmak lazım. Yeni bir durum var ortada, bunu anlamamız ve ona göre hareket etmemiz lazım."

"Cumhurbaşkanı adayını niye desteklemiyorsun?"

Uzlaşının makulde buluşmak olduğunun altını çizen Akdoğan, "Makulde buluşmalıyız, şart dikte etmemeliyiz, kendi politikalarında ısrar etmemek gerekir" dedi.

Akdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ve yerel seçimlerde muhalefet partilerinin birlikte hareket ettiğini, bunun sonuç odaklı bir yaklaşım olduğunu belirtti. "Karşıda bir düşman var, ona karşı herkes işbirliği içinde olsun" yaklaşımının çöktüğünü vurgulayan Akdoğan, "Bu, partilerin kendi siyasi kimliklerinde erozyon olması demektir. 'AK Parti kaybetsin de ne olursa olsun' yaklaşımı çökmüştür. Sonuç odaklı pragmatik siyaset tarzı çökmüştür" ifadesini kullandı.

Bunun siyasi kimlikleri öldüren bir şey olduğuna değinen Akdoğan, "Geçmişte düşman olduğunuz yapılarla öyle bir işbirliği içine giriyorsunuz ki o sizi anlamsızlaştırmaya başlıyor" diye konuştu.

MHP'nin Meclis Başkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu'nun desteklenmediğine dikkati çeken Akdoğan, "Bu senin Cumhurbaşkanı adayındı, Meclis Başkanlığı'nda niye desteklemiyorsun. Bu mesela bir paradoks. Kendi adayını desteklemeyip onu desteklese bu da bir paradoks olacaktı. Bu yola girdiğiniz zaman mutlaka bir paradoksla karşılaşacaktınız" dedi.

"Bahçeli ve MHP'nin tavrı doğru"

Akdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin ve MHP'nin tavrını bu anlamda doğru bulduğunu belirterek, "Siz HDP'ye o kadar laf söyleyeceksiniz, sonra birlikte aynı çuvala girme görüntüsü, aynı kişiyi destekliyor görüntüsü bütün inandırıcılığı ortadan kaldırırdı. İlkeli olmak, siyasi tutarlılık çok önemli. Bu açıdan MHP'yi çok eleştiriyorlar ama kendi açısından doğru olanı yaptı" ifadesini kullandı.

Türkiye'nin ulusal çıkarlarının her şeyin üzerinde tutulması gerektiğine işaret eden Akdoğan, "Elbirliği vereceğiz. Herkes taşın altına elini koyacak. Ülkemiz ve milletimiz için bu çalkantılı dönemi geride bırakacağız. Burada en sorumlu davranan AK Parti'dir. Diğer partiler de dikte eden, şart koşan, kendi durumunu dayatan değil, Türkiye'nin menfaatleri için makulde buluşan olmalı" dedi.

"Bizim kırmızı çizgilerimiz yok"

"Sayın Başbakanımız, samimi bir şekilde elini uzattı" diyen Akdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun bütün partileri ziyaret etmesiyle başlayacak olan süreci şöyle anlattı:

"Önce ilk görüşmede genel bir Türkiye tablosu çizilecektir. İlkelerimiz, genel hassasiyetler ortaya konacaktır. Sonraki aşamalarda daha somut konular, muhteva ve koalisyon protokolü üzerinde birtakım müzakereler muhtemelen yapılacaktır."

Davutoğlu, kırmızı çizgilerinin olmadığının altını çizen Akdoğan, "Türkiye'nin gerçekleri ve menfaatleri bizim önceliklerimizdir" dedi.

"Bizim için müzakere ve tartışma konusu değil"

"Cumhurbaşkanımızı eleştirmeye kalkıyorlar ama HDP seçim kampanyasını nasıl başlattı?" diye soran Akdoğan, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın "Seni başkan seçtirmeyeceğiz" sözlerini hatırlattı.

HDP'nin seçim kampanyasını "Tayyip Erdoğan karşıtlığı" üzerine kurduğunu dile getiren Akdoğan, diğer partilerin de benzer şeyleri yaptığını ve bunu seçimden sonra da sürdürmelerinin doğru olmayacağına değindi. Akdoğan, muhalefetin bugün Cumurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan üzerinden bir ajitasyon yapmasının ve onu hedefe koymasının kabul edilebilir bir tablo olmadığını belirterek, şöyle konuştu:

"Bu bizim için müzakere ve tartışma konusu değildir. Bunun üzerinde durmak Türkiye'nin meselelerini gözardı etmek demektir. Başka yerlere meseleyi getirmek, üzüm yemeye niyeti yok demektir."

"Nerede bu heyetler"

Akdoğan, seçim kampanyası sürecinde HDP'nin makas değiştirdiğini ve Çözüm Süreci'nin aktörlerine savaş açtığını söyledi.

Akdoğan, şöyle devam etti:

"Mesele seçim siyaset değil, burada bir süreç yürütüyoruz. Eğer sizin girdiğiniz yol bu süreci heba edecek bir yol ise o zaman ben sürece sahip çıkan kişi olarak sizi eleştiririm arkadaş. Sen burada bir projede kendini kullandırtıyorsun. Çözüm Süreci'nin düşmanlarına kullandırtıyorsun. Sen Çözüm Süreci'nin en önemli aktörünü devirme projesinde kendini kullandırtıyorsan, Çözüm Süreci'ne karşı bir işin içerisine girmişsin demektir. Çözüm Süreci'ne bir nevi ihanettir bu."

Başbakan Yardımcısı Akdoğan, bir şaibe görüntüsü olduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti:

"Tulum çıkmış birçok köyde. Diktatörlük rejimlerinde bu kadar çok tulum çıkmaz. 12 Eylül referandumunda belki bu kadar olmamıştır. Nasıl oluyor bu? Bir sürü gözlemci vardı. Hani kıyameti koparacaklardı AK Parti tek başına iktidar olsa, 'Türkiye'de şaibe karışmıştır seçime' diyeceklerdi. Her şeyi hazırlamışlardı, açıklamalarını bile... Nerede bu heyetler? Niye gitmediler, bu köylerde tulum çıktı, bir kişi gitti bir sürü yerde oy kullandı. Bu bir şaibe değil midir? Örgütün baskısıyla bir tablo oluştuğunu görüyoruz ama maalesef buna dünya sessiz kaldı. İstedikleri tablo olunca, HDP barajı geçince 'Türkiye'de son derece iyi bir seçim oldu'. Türkiye'de seçime hiçbir zaman şaibe karışmaz ki... En şeffaf seçimler Türkiye'de oluyor. Bir şaibe karışacaksa HDP'nin oylarına karışır, Güneydoğu'da bazı yerlerde karışır. Biz bunları söylüyorduk. Ama o gelenler bunları görmediler. O gelenler zaten o tablo çıksın diye uğraşıyorlardı."

HDP milletvekili Pervin Buldan'ın sürecin devam etmesi durumunda kendisini istemediklerine dair açıklamasının hatırlatılması üzerine Akdoğan, "İsteme makamındalar hazretler, sürekli istiyorlar. Yani 'O olmasın, bu olsun.' Onlar oy alsın, işi başkaları yapsın. 'O olsun, bu olmasın.' Böyle bir isteme makamına oturmuşlar ve sürekli istiyorlar. Ondan dolayı da bizi kırmızı çizgi ilan etmişler, 'Aman bu olmasın' vesaire. Yani koalisyon yapacak bir parti bulurlarsa onlardan isterler. Yani 'Şu isim olsun, olmasın', o noktaya gelirlerse herhangi bir partiyle" değerlendirmesinde bulundu.

HDP'ye oy veren vatandaşların çok farklı nedenlerle hareket ettiğini ve bunu da saygıyla karşıladıklarını dile getiren Akdoğan, şöyle devam etti:

"Bu ayrı. Ama iki faktör önemli olmuştur. Bir tanesi 'Eğer barajı geçmezse isyan çıkar.' Bu korku üzerine insanların 'Aman şimdi bir sıkıntı yaşanmasın' düşüncesiyle hareket ettiklerini görüyoruz. O diğer bahsettiğimiz işte hile, hurda, korku vesaire onlar ayrı şeyler. Bir partinin aldığı oy bütün bunlara indirgenemez tabi. Çünkü çok farklı bölgelerde farklı kesimler, farklı saiklerle oy kullanıyor olabilir. Ama bu da bir motivasyon kaynağı olmuştur, olumsuz tarafından bakarsak."

"AK Parti senin taşeronun mu?"

Akdoğan, çözüm sürecini destekleyen insanların HDP'ye 'çözüm olsun' diye oy verdiklerini vurgulayarak şöyle konuştu:

"HDP ne yapıyor? Çözüm Süreci'ni yapabiliyor mu? Çıkıyor istiyor işte 'O yapsın, bu yapsın.' Biz yapalım, bizden istiyor, 'Siz bunu yapın.' Oyu sen aldın o kadar. Sen yapacaktın bunu. Niye yapmıyorsun? Yani insanlar 'Sen yap' diye verdi bu oyu. Yapabiliyor musun, yani sonuca bir faydan var mı senin? Burada AK Parti, bunu yapabilecek olan parti. Ama sen bunu hep istismar ettin. Şimdi AK Parti'ye diyorsun ki 'Sen bunu yap.' Elbette bu AK Parti'nin projesidir, AK Parti, bu sürecin sahibidir, başlatıcısıdır, yapıcısıdır. Ama o zaman 'Yani ben olmazsam kıyamet kopar, süreç olmaz' vesaire diye insanları kandırıp oy almayacaksın. AK Parti bu süreci bir noktaya getirecek olan partidir. AK Parti'yi sen devirme projesinin içinde olacaksın, ondan sonra diyeceksin ki 'Sen şunlarla koalisyon yap. Bu süreci de hallet.' AK Parti senin taşeronun mu? Bunun vatandaşlarımız tarafından doğru anlaşılması lazım. Bu sürecin sahibi AK Parti'dir. AK Parti olduğu sürece bu süreç bir noktaya varabilir. Diğerleri sadece bunun istismarını yapan partilerdir. Bunun bir kere anlaşılması lazım."

Akdoğan, "Şimdi 'Devlet politikası olsun, devlet yapsın.' Bunlar alışmış zaten 'Her şeyi devlet yapsın, devletten gelsin, devlet etsin.' Peki o zaman sen yapacaksın? Yani sizi lağvedelim, devlet politikası, devlet bütün bunları kendi kendine yapsın. Elbette bu siyasi mücadeledir ve bu süreci başlatan ve devam ettirecek olan da AK Parti'dir. Ama sen Çözüm Süreci'nin sahibi olan, aktörü olan yapılara savaş açarsan, onlara devirmenin projesi olarak kendini kullandırtırsan ondan sonra böyle bir darboğazda kalır" diye konuştu.

"HDP'liler panikte"

Şimdi bir sürü HDP'linin paniklediğini ifade eden Akdoğan, "Yani 'Şimdi ne olacak?' Yani 'Tamam biz bir şey yaptık, kendimizi kullandırdık, barajı da geçtik. Siz de tek başına iktidar olamadınız. Şimdi ne olacak? Bu süreci kim, nasıl yapacak? MHP'yle koalisyon kurarsanız ne olacak? CHP'yle kurulursa ne olacak? Bu süreç ne olacak?' Bunu arkadaş zamanında niye düşünmüyordun? Niye düşünmedin? Yani o projede kendini kullandırtırken niye düşünmedin? İnsanları niye kandırdın? Biz hep dedik 'AK Parti varsa bu var'. Şimdi paniktesin 'Ne olacak?' diye" değerlendirmesinde bulundu.

Akdoğan, vatandaşlardan müsterih olmalarını isteyerek, "Sürecin bunlar istismarını yaparlar, bu sürecin sahibi AK Parti'dir ve ne yapacaksa yine AK Parti yapacak. Bunlar, dışarıdan böyle konuşup duracaklar" dedi.

Demokratik açılım ve Çözüm Süreci'nin iç içe geçmiş süreçler olduğunu ve bu sürecin devam edeceğini belirten Akdoğan, "Bunların, bu gerçekliğin oturup konuşulması gerekiyor. Varsa yanlış algılamalar, bunların düzeltilmesi gerekiyor. Yani isimler, başlıklar değişebilir. Ama Türkiye'nin gerçeklerini bir şekilde herkesin göreceğini ben düşünüyorum ve bu yolda yürümeye devam ederiz inşallah" ifadesini kullandı.

HDP heyetinin, uzun süredir İmralı ile görüşememesi konusundaki şikayetinin de bir tıkanıklık anlamına gelip gelmediği sorusuna ise Akdoğan, "Devletin ilgili kurumları çalışmalarını devam ettirdiler, seçim sürecinde de devam ettirdiler. Yani burada ben bir eksiklik, aksaklık olduğunu düşünmüyorum. Ama onun ötesini bütün bu çalışmalardan sonra göreceğiz" yanıtını verdi.

"HDP ile CHP koalisyon yapsa 'terör kabinesi' mi olacaktı?"

HDP'lilerin, olası bir AK Parti ve MHP koalisyonunu "Savaş kabinesi" olarak değerlendirmesi konusundaki görüşü sorulan Akdoğan, şunları söyledi:

"Yani MHP savaş lobisini mi temsil ediyor? Yani HDP ile CHP koalisyon yapsa 'terör kabinesi' mi olacaktı? Bunlar çirkin yakıştırmalar. Yani burada 'savaş lobisi' falan diye bir şey söz konusu değil. 'Savaş kabinesi' vesaire demek doğru bir yaklaşım olmaz. Yani neticede AK Parti, CHP'yle de görüşecek, MHP'yle de görüşecek. Türkiye'nin gerçekleri ortadadır, ulusal çıkarları, menfaatleri ortadadır. Süreç bağlamında birçok başlık var. Terör örgütü 'Silah bırakacağım' derse, MHP 'bırakma' mı diyecek? MHP, 'terör devam etsin, şehitler gelsin' bunu mu istiyor? Yani bunlar doğru şeyler değil. AK Parti olarak bizim önceliklerimiz bellidir, hassasiyetlerimiz bellidir. AK Parti'nin kırmızı çizgileri yok ama ilke ve değerleri var. Bunlardan da biz taviz vermeyiz."

Akdoğan, MHP'nin, Suriye konusunda da 'Girelim, vuralım, kuralım' şeklinde bir yaklaşımı olmadığını belirtti. Akdoğan, "Tam tersi şu anda daha eleştirel yaklaşım içerisinde. Yani bu yüzden 'savaş kabinesi olur' derken, bunu da kastettiklerini sanmıyorum. Ama genel olarak ben, Çözüm Süreci bağlamında bu lafı kullandıklarını düşünüyorum" diye konuştu.

Akdoğan, Suriye konusunda Türkiye'nin kendi ulusal güvenliğini düşünmek durumunda olduğuna dikkati çekerek, şunları ifade etti:

"Yani yanı başınızda, sınırınızda bir sürü terör örgütü cirit atıyor. Bir iç savaş var. Yani biz burada tedbir almayacak mıyız? Uluslararası çıkarlarımızı düşünmeyecek miyiz? Şimdi HDP'liler konuşuyorlar, işte 'Kendi çocuklarını göndersinler. Oraya savaşmaya mı gidecekler? Bu işte kirli bir oyundur' falan. Şimdi bir taraftan böyle diyorlar. Yani Türkiye bir şekilde askeri olarak oraya müdahale ederse 'Aman işte bu kıyamet. Biz engelleriz.' Bir taraftan da diyorlar ki 'Niye DEAŞ'la mücadele etmiyorlar? Yani tanklar orada durdu. Niye Kobani'ye girmediler? Niye DEAŞ'ın üzerine gitmiyorlar?' Yani şimdi böyle bir tenakuz olur mu? Bir taraftan ajitasyon yapacaksınız, öbür taraftan 'Niye siz müdahale etmiyorsunuz, niye üzerine gitmiyorsunuz?' diyeceksiniz. Bu samimi bir yaklaşım değil. Bunu aynı tezkerede de gördük. Suriye tezkeresine 'hayır' dediler, sonra 'Niye siz müdahale etmiyorsunuz Kobani'ye?' dediler. Arkadaş bir karar verin ya. Yani Türkiye bunlara müdahale etsin mi etmesin mi?"

"Türkiye partisi olacaksan Türkiye'yi öncele"

Akdoğan, "(Aman ha girmeyin), yani siz istediğiniz hedeflere yönelirse alkış tutun, hemen girsinler vursunlar, başka bir yere yönelirse 'Aman ha, insanlığı katletmek olur.' Şimdi bu doğru bir yaklaşım değil. Burada biz onun bunun çıkarını değil, Türkiye'nin menfaatini gözetmek durumundayız. Ona göre hareket etmek durumundayız" dedi.

Yalçın Akdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Türkiye'yi böyle teröristlere yardım eden ülkeymiş gibi gösterme, kendi ülkesini suçlama... Sen artık barajı geçtin, yüzde 13 oy aldın arkadaş. Türkiye partisi olacaksan Türkiye'yi öncele. Sen niye Türkiye'ye zarar verecek işlerin içerisine giriyorsun? Türkiye'nin imajı bozulursa bundan sen menfaat mi sağlayacaksın? Yani orada her şeyi biz yapacağız, sen kalkıp bizi suçlayacaksın. Yani insanları, oradaki sivilleri kabul edeceğiz, bütün insani yardımları biz göndereceğiz, yaralılarını biz alacağız, işte 1 milyon 700 bin insana kucağımızı açacağız. Bu konuda ne yapılıyorsa biz yapacağız, sonra da suçlu da biz olacağız, sen kalkıp bizi suçlayacaksın, eleştireceksin, bizi işte 'teröristlere yardım eden ülke' göstereceksin. Bu vefasızlıktır, bu ayıp bir şeydir.

Teşekkür etmiyorsun madem takdir etmiyorsun ama bu şekilde suçlama. Bu kara propagandayı bırakın arkadaş. Bütün dünyada davul zurnayla Türkiye'yi kötülemeye çalışıyorlar. Bu DEAŞ'ı Türkiye terör örgütü ilan etmiştir. Bütün Başbakanımızın konuşmalarında 'DEAŞ terör örgütü' diye cümle kurar. Bu bizim ulusal güvenliğimiz açısından bir sorun. Yani senin ne düşündüğünü geçtik. Biz sınırımızda bu tür şeyleri kabul edebilir miyiz? Elbette Türkiye burada bir takım tedbirler almak durumunda."

"Partiler kuramazlarsa o zaman milletin kendisi buna karar verecek"

Akdoğan, bir başka soru üzerine, seçimden çıkan sonucun, "tek başına bir parti iktidar olamıyor, birlikte hükümeti kurun" yönünde olduğuna işaret etti.

Akdoğan, şu ifadeleri kullandı:

"Bunu eğer partiler kuramazlarsa o zaman milletin kendisi buna karar verecek. Biz burada samimi diyalog ve güven temelinde işbirliği... Samimi bir şekilde diyalog kurarız, çaba gösteririz ama bunu hiçbir art niyet olmadan, samimi bir şekilde, doğru olan Türkiye'nin menfaatine olan hükümeti kurmak için sonuna kadar zorlarız, gerekeni yaparız ve güven temelinde bir işbirliğini ararız, zorlarız. Yani burada olmaz'ı değil, olur'u ararız, olur'u yapmaya çalışırız. Bunun için her türlü çabayı gösteririz. Ama buna yanaşmazlarsa ayak direrlerse, bir takım şartlar dikte ederlerse, bu hırçın üslubu devam ettirirlerse, yani bu iş olamazsa o zaman millet karar verir tabii, seçime gidilir. Milletimiz de şu anda yaşananları da takdir eder, olup bitenleri partilerin tavırlarını vesaire ölçer biçer; ona göre yani seçimden önceki süreç ayrı bir değerlendirme bu süreç de önemlidir, seçmen kanaati açısından. Bunu da görür; ona göre vatandaşımız karar verir. Ama inşallah bir an önce bunlar neticelenir, taşlar yerine oturur. Çünkü bunlar hep kayıptır. Yani şimdi düşünün 3 ay önce durdu bütün şeyler, uluslararası yatırımlardan başka şeylere kadar. Bir an önce bu belirsizlik ortamından çıkmamız gerekiyor. Onun için herkes samimi bir şekilde taşın altına elini koysun, makulde buluşalım ve Türkiye'yi bir an önce düzlüğe çıkaralım."

"Bu yap-boz tahtası değil"

"Türkiye'de güven ve istikrar önemli, yani bu yap-boz tahtası değil. Yani böyle taktik, işte şu kadar ay gitsin, 5 ay gitsin 1 yıl gitsin vesaire böyle bir şey olmaz" diyen Akdoğan, şunları kaydetti:

"Bahsettiğimiz yeni Türkiye, bütün her açıdan gelişmiş bir ülke, hep birlikte bunu yapmalıyız. Bu işler kolay olmuyor, yatırımlar icraatlar, bunlar 3-5 ayda yapılacak işler değil. Biz ona göre plan, proje yapmak zorundayız. Ama olmuyorsa da burada tabii erken seçimi de bunu da kıyamet gibi görmemek lazım, yani neticede vatandaş burada doğru olana karar verir."
Editör: TE Bilisim