Ne trajikomiktir şu İskandinav ülkeleri ile olan tarihsel ilişkimiz…

Bizim açımızda trajikomik elbette… İskandinavlar için önemli bir başarı hikayesi…

Bundan yaklaşık 10 bin yıl önce yani MÖ 7500’lü yıllarda, bugünkü İran’dan başlayan Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu bölgesini Dicle, Fırat nehirleriyle şöyle oval olarak dolanan, yine Dicle ve Fırat ile Ürdün’ün kuzeyine kadar inen bölgede muhteşem bir insani gelişmişlik atılımı başlamıştı.

Tarım devrimi ile birlikte, tekerlek. yazı, para keşfedilmişti. Toprağı işlemeyi, ekip biçmeyi öğrenmişlerdi. Bölge buğdayın, bulgurun, mercimeğin, fasulyenin kısaca birçok bakliyat ve sebze ailesinin anavatanı oldu.

O dönemde buraya gelenler gördüklerinden dolayı şaşkınlıklarını gizleyemiyor, hayranlık içinde oradan ayrılıyordu. Çünkü yüksek tarım, o bölgeyi zenginleştirmiş ve sağlıklı hayatlar yaşamalarına sebep olmuştu. Kültür sanat icra ediliyordu. Kütüphane kurulmuştu. Yasaları vardı.

Elbette gıda, insanlığın asla vazgeçemeyeceği yegâne ürün… Durum böyle olunca gelen kervanlar ile ekip, biçme, su bulma, sulama, taşıma bilimi yıllar içinde Anadolu’dan Avrupa ve Asya’ya yayılmaya başladı. İnsanlar bu mucizevi işlere, şimdiye kadar görmedikleri toprağın bereketine hayret ediyordu.

Bu bölgeden bahsederken “Bereketli Hilal” olarak anmaya başladılar. Çünkü tarım devriminin yapıldığı bu toprakların sınırları Hilal’i andırıyordu.

Avrupalılar uzun süre hayretlerini dindiremediler. Bereketli Hilal bölgesinde yaşayan insanları daha kutsal bile görmeye başlamışlardı. Bu evrenden olmadıklarını düşünenler dahi vardı. İlim, bilim, şifa, sağlıklı beslenme, mühendislik hep onlardaydı.

Bu devrim Yunanistan’a çok hızlı bir şekilde ulaştı. Fakat Avrupa’nın en kuzeyine yani İskandinavya’ya ulaşana kadar tam 5 bin yıl geçti. Evet yanlış duymadınız tam 5 bin yıl sonra yani MÖ 2500’lerde Norveç, Finlandiya, İsveç tarım ile tanıştı. Avrupa, tarımı aynı hızla birbiriyle paylaşamamıştı. Gerçi İskandinav bölgelerine ulaşmak kolay değildi. Yıllar sonra bile olsa koca Roma imparatorluğu İskandinav bölgesine hiç çıkamadı. Orayı hiç işgal etmedi, yönetmedi. Kim bilir belki de bu sebeple imparatorlukların gariplikleri ile kirlenmeyip, günümüzde ilime daha fazla zaman ayırabildiler.  

Evet bugün Dünya’da kişi başı milli geliri en yüksek olan ülkeler Norveç, İsveç, Finlandiya, İzlanda… O günlerin en ilkel toplumlarıydı. Bugün ise bilim adamlarıyla meşhur... O günlerde tek bildikleri yağma idi. Bugün ise eğitime, bilime yön veriyorlar.

Bırakın bilimden kazanç sağlamayi, adamlar bu yağmacı geçmişlerini bile prodüksiyona çevirdiler. Herkesin iyi tanıdığı Viking hikayelerini allayıp, pullayıp yıllardır Dünya’ya satıyorlar. Bildiğiniz o günün en ateşli yağmacıları işte… İbadethaneleri bile soyan o hırsızları, bugün bütün Dünya cesur denizci Vikingler olarak anıyor. Medeniyetin M’sinin olmadığı o vahşi dönemde, kahraman bulmak tabi ki zor… Buna lafımız yok. Ama bugün medeniyet ölçüsü sen olabiliyorsan, diğer toplumlar tarafından parmak ile gösteriliyorsan; demek ki o kara yılları da aklamak kolaylaşıyor. Olamıyorsan; yaşadığın dönemde bile diğer toplumlar sana kin duyabiliyor. Beka sorunu olabiliyor.

Konumuzun diğer bir yanı ise; bu topraklar İskandinavlardan binlerce yıl önce medeniyetle tanıştı… Bugün Sümer yazıtlarında adı geçen yirmiye yakın kralın isimlerinin Türk oluşundan biliyoruz ki! 10 bin yıldır Türkler bu topraklarda…

İşte Trajikomik hikâye burada başlıyor.

Bugün İskandinav ülkelerinin kişi başı milli gelirleri 80 ila 100 bin dolar aralığında… Ülkede hiç yağma yok. İnsanlar başkalarına saygı çerçevesinde düzenlenmiş kurallara uyuyor. Yazılı kurallara harfiyen uyuluyor. Yazılı olmayan ahlak kuralları ise hayatlarının ta kendisi olmuş. Okuma oranı yüksek. Eğitim düzeyi yüksek. Yeni mezun olan gençler işsizlik diye bir kavram tanımıyor. Geçim sıkıntısı yok. Birikim, finansal yatırım fazlaca yapılabiliniyor.

Bizde kişi başı milli gelir 7 bin dolar seviyelerinde, normal olmayan kur artışlarıyla birlikte her geçen günde düşmeye devam ediyor. Hukuk, yazılı olmayan ahlak kurallarına uyma, dolandırma, fesat, eğitim, işsizlik, birikim mevzularına girmeyeceğim bile… Ama şundan bahsetmem lazım!.. Avrupa’dan gelen biri, sokak röportajında şu sözler ile aslında ne de çok şey anlatmış. “Türkiye’ye gelince 500 Euro bozdurdum, 6 bin TL verdiler. Cebim bi tomar para gördü.” Evet maalesef Avrupalı ile değer aralığımız bu seviyede... Ayrıca cebinde para kalır da Avrupa’ya Türk Lirası götürürse, hiçbir change ofiste para değer görmez, değiştiremez.

Medeniyetin mimarı olan atalarımızın mirasını sular seller gibi yemiş, geçmişiz. Elimizdeki bilimi, gelişmişliği her mirasyedi gibi devretmişiz. Anadolu topraklarında doğan bu ilk ve inanılmaz medeniyetin üzerine koyarak ilerleyememişiz. ‘Keser döner sap döner gün gelir hesap döner’ sözüne ilham vermişiz. İlerlediğimiz yoldan sapmış, yanlışlarımızla hesabı başkalarının yararına döndürmüş, başkalarının bizi geçmesine göz yummuş, çok çok gerilerde kalmışız. Yaratılış imtihanından kırık not almışız.

Peki bu hep böyle mi gidecek?

Elbette gitmez. Genlerimize gelişmişliğin kodları yazılmış bir defa… Kendi içimizdeki mirasa, güce inanalım yeter. Bir kişinin arkasına saklanmak yerine, kodları güçlü toplumumuzun yan yana yürümeyi tercih etmesi yeterli…

Ve son olarak… Tabi ki bir günde her şey muhteşem olmayacak ama bir yerden başlamak lazım…