Seni ve zorlu sorularını tam olarak anlayabildiğimi, algılayabildiğimi (kendi adıma konuşuyorum, sende, tespitlerinde ve i

Seni ve zorlu sorularını tam olarak anlayabildiğimi, algılayabildiğimi (kendi adıma konuşuyorum, sende, tespitlerinde ve incelemelerinde sıkıntı yok) söyleyemem.



Bunun için yapmış olduğum palas pandıras açıklamalarım, ikna çabalarım ve kırık dökük cevaplarım seni tatmin etmemiş olabilir.



Belki de bana yönelttiklerin, benim düşünmediğim, düşünmeyi ertelediğim ve nasıl olsa irdelemek için daha zaman var dediğim şeylerdi.



Niçin yazdığım konusunda, telefonda söylediklerimden başka, sana diyeceğim bir şey yok aslında… İnan buna… Belki şaşıracaksın ama bu böyle… Sadece toparlayarak yazıyorum o kadar.



Belki yine tam açıklığa kavuşmayacak bazı şeyler… Ama belki her insan gibi bende de çelişkiler vardır onu da biliyorum. Bu yüzden şimdilik büyük hedefler koymamaktan, büyük laflar etmemekten yanayım.



Biliyorsun benim, belirlediğim hedefleri illaki yerine getirmek için çabalama, bunun için kendini paralama gibi bir rahatsızlığım/takıntım veya azmim vardır.



Bununla birlikte bazan da “Büyük kitaplar yazsam, çok büyük işler başarsam ne olacak bu dünyanın sonu var, hepimiz de gelip geçiciyiz,” derken yakalıyorum kendimi.



Buna ne yazık ki mi demeliyim bilmiyorum, faniyim, kitaplarımın elli yıl sonra ortalıkta olup olmayacağını bilmiyorum düşüncesi arada beni ciddi ciddi düşündürüyor.



Yine de beni anlayacağını, bana hak vereceğini umarım. Yazdıklarım öylesine şeyler değil bundan emin ol... Belki bir üst paragrafın sonunda söylediğim şeyler beni engelleyen, kendimi gerçekleştirmemi geciktiren bir durum ama bu düşünceleri içimden çıkarıp atamıyorum.



Yalnız şu da var, soruların beni derinlemesine düşünmeme sebebiyet verdi. Belki de beni kendime getirecek şeyler bunlar. Bunu bil… Hani illa ki “Amacın ne?” diye bana sorup duruyorsun ya.



En basit ifade ile en azından herkesin birbirini anlamaya çalıştığı bir dünya, saygı duyduğu bir yaşam tarzı, birbirinin ve diğer canlıların haklarına özen gösterdiği bir gidişat düşleyebiliriz.



***



Yalnız, bazan koyacağım hedeflerin, düşündüğüm şeylerin ve vermeye çalıştığım güzelliklerin birileri tarafından konulmuş ve verilmiş olduğunu da düşünmeden edemiyorum.



Hem “Şu gök kubbe altında söylenmemiş hiçbir şey kalmamıştır.” dememiş mi büyük yazarlar.



Hani ne yapmaya kalkışsak bir öncekini tekrar etmiş olmayacak mıyız sence? Gene öyleyken insanın içinden söküp çıkaramadığı, elinde olmadan düşündüğü ve yaptığı şeyleri de göz ardı etmemek gerekir.



Aynı zamanda herkesin kendine göre bir yoğurt yiyişi vardır. Benim bunları nasıl söylediğim, ne şekilde ifade ettiğim ve söylerken kendimden neler kattığım önemli öyle değil mi?



***



Birde kendini ve durumunu bilmek lazım değil mi ama. Hayrete düşmemek ve hüsrana uğramamak için abartmamak lazım.



(Böyle düşünüyorum düşünmesine de büyük hedefler büyük insanlardan ve onların büyük hayatlarından çıkar gibime geliyor.)



Yazımın genelini “Amaların, fakatların, lakinlerin, belkilerin” kapladığının farkındayım ve son olarak şunu söyleyebilirim.



Her şeye rağmen, yazarlık yaşam biçimim benim, şu hayatta tutunduğum tek dal… Bunu yürekten söylüyorum. Yazarlıkla dünyaya kazık çakmak istiyorum ben. Sonra da o kazığa bütün gücümle sarılmalıyım. Sevim Gündüz böyle demişti değil mi, o incecik kitabında…



Benim hayata kanalize olma şeklim bu. Çok görme… Yoksa gerçekten hayatımdan vazgeçerim veya suç işlerim, birilerine çok büyük zararlar veririm. İçimde öyle bir volkan var çünkü…



Julio Cortazar’ın dediği gibi “İçimde bir yerlerde pusuya yatmış köpekler olduğunu biliyorum. Onların seni parçalamasını istemem.’’



Üstelik insan bir kere sorgulamaya başladı mı ardı arkası kesilmiyor. Bitmeden tükenmeden bu hayata neden yaşadığımızın cevabını ben yazarak verebiliyorum hiç olmazsa.



***



İnsan bazı şeyleri irade dışı yapıyorsa, elinde olmadan kendini o konuyu düşünürken yakalıyorsa, o amaç onun bir parçası olmuş demektir değil mi? Bazan tıpkı (Sait Faik Abasıyanık gibi) yazmazsam deli olacağım gibime geliyor.



İşte bu yüzden ben, yazarak ve okuyarak, ölçerek ve tartarak, düşerek ve kalkarak, dahası her şeyden önce yaşayarak, kendimi büyük amaçlara hazırlıyorum.



Dur bakalım zaman ne gösterecek… Aslında bu ifade de yanlış öyle değil mi? Zaman bizim görmek istediklerimizi göstermiyor mu zaten. Şimdilik bu kadar yeter… Sen bunları karışık bir zihnin tezahürleri olarak kabul et.