Bu ülkelerde Başkan da seçim ile gelir, bölünmüş toprakların başındaki başkan yardımcıları da seçim ile gelir. Bu ülkelerin ortak özellikleri;

Bu ülkelerde Başkan da seçim ile gelir, bölünmüş toprakların başındaki başkan yardımcıları da seçim ile gelir.
Bu ülkelerin ortak özellikleri; ya sonradan olma ülke, ya sömürge ülke, ya da başkancı ülke olmalarıdır.
Özet ile; köklü devlet anlayışının olmadığı ülkelerdir. Halbuki biz, 700 yıllık devlet geleneğinden geliyoruz. Devlet nedir? Nasıl yönetilir? Çok iyi biliyoruz.
Başkanlık sistemi Osmanlı döneminde de bundan 20 sene önce de gündemimize girmişti. Hatta 1993 yılında “Başkanlık sistemi özentinin sonucudur, Amerikan emperyalizminin bize dayatmasıdır” denmişti.
Osmanlı döneminde de; yenilikçi kişiliği ile tanınan III. Selim ve sonrasında II. Mahmut tarafından Başkanlık Sistemi düşünülmüştü.
Mora isyanında Osmanlı, Mısır valisinden isyanı bastırmak için yardım isteyip de “yardım ederim ama şartlarım var” cevabı aldığında, bölünmenin tehlikeleri bir kez daha anlaşıldı. Kendi valisi “şart” sunmaktaydı. Osmanlı kabul etmeye mecbur kaldı. Karşılığında Girit’i ve Mora’yı verdi.
Ardından başka gelişmeler de yaşandı: Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa ayaklandı ve Girit’in başındaki oğlu ile birlikte Osmanlı’ya savaş açtı.
II. Meşrutiyet döneminde “Milletlerin Ayrılığı” adı altında benzer bir konu meclise getirildi. Toprak bütünlüğünün parçalanması anlamına gelen bu öneriyi II. Abdülhamit reddetti.
Vatanı birlik içinde tutmayı yeğledi. Erdem ve ruhi olgunluk, “bir” olmaktan geçer. Birlemek bir seçimdir. Mesela bazı ülkelerde çok tanrılı dinler vardır, “Seçilmiş Çok Başkan Yardımcılı Sistem” bu ülkelere yakışır. Çünkü onlar bölmeyi, çoklamayı seçmiştir.
II. Abdülhamit hatıralarında şöyle der: “Bulgaristan, Yunanistan, Arnavutluk, Sırbistan-Karadağ elimizden çıktı, şimdi de özellikle Ermeni’lerin yoğun bulunduğu Doğu Anadolu Bölgesine göz dikmekteler.”
Aynı dönemde İsviçre’de, Ermeni çetelere destek ve yardım sağlamak için büro açılmıştı. Ermeni çeteleri Doğu Anadolu’da büyük kıyımlar yaptı. Tabii ki amaç bölmek ve sahiplenmekti. Bu olaylarda basın marifeti ile suç II. Abdülhamit’e atıldı. Milletin kafası karıştırıldı.
Yani bu sistem, günümüzün konusu değil, defalarca ısıtılıp önümüze getirilen eski bir konu.
Başkanlık sistemi ile yönetilen ve herkesin örnek gösterdiği ülke ABD’de bile bu sistem kargaşalara yol açıyor.
Hatırlarsınız, geçen yıl ABD Başkanı Obama sağlık sigortalarının, vergilerin iyileştirilmesi ile ilgili sosyal bir eylemde bulunmak istedi. Her eyalet ayrı ayrı eleştirdi, topa tuttu. Birlik sağlanamadı.
Ki burası ABD, toprak bütünlüğüne tehdit almayan, ekonomik olarak çok zengin, birçok sömürgesi bulunan, bize nazaran milli sınırlarında terör yaşanmayan, dünyayı yöneten bir devlet. Bu sebeple başkanlık sistemi için ABD ile bizi kıyaslamak doğru olmaz.
Nijerya, Sudan’a bakıldığında; “Başkanlık Sisteminden” çok “Başkancı Sistem” olduğu görülüyor. Dikta rejiminden sanırım kimse hoşlanmaz.
Ayrıca bu sistemdeki ülkelerin ortak özelliği, ABD ve İngiltere’ye bağımlı olmaları, Almanya dâhil.
II. Dünya Savaşı’nda ABD askerleri Almanya’ya girdi ve savaş bitti. Yıllar geçti ama ABD, Almanya’dan hiç çıkmadı.
Parlementer sistem; seçilmiş çok baş olmasını engeller, demokratik karar sağlar. Birlik ve dirliğe daha uygundur.
Dış güçlerin 18 defa suikast girişiminde bulunduğu Atatürk’ün ve TBMM’nin değerli bakanlarının, milletvekillerinin o dönemde çok da popüler olan “Başkanlık Sistemi” yerine “Parlamenter Sistemi” tercih etmeleri geçmiş tecrübelerden ve dış mihrapların henüz oyunlarının bitmemesindendi. Bizden önceki nesil, yaptıkları seçim ile kısmen de olsa bu oyunu bitirmiş, bize vatanı devretmişti.
Her canlı biter, biz de biteceğiz. Ya bizim neslimiz bitiremeden biterse!...