Neler neler yaşıyoruz, bazısı üzücü, bazısı isyan ettirici, bazısı kahredici, dönem dönem düşünüyorum, çokça haberdar olmak sağlığımızı bozar mı diye. Milenyumun ilk çeyreğinde yaşıyoruz, enflasyon ve paramızın çokça dünya parası karşısında değer kaybı, en önemlisi de kendimce ahlaki değerlerimizin erozyona uğruyor olması hali. Doğrudur, bizden önceki yıllarda da kural dışı, etik dışı, kanun dışı çokça olaylar yaşanmıştır. Yaşadığımız bu dönemde illegal yaşanmışlıklar mı fazla, tüm olan bitenden çok kolay ve hızlı haberdar oluyoruz, ondan mıdır, muamma, bilmiyorum, bilmiyoruz.

..

Gençliğimde Şişhane'de, "Sarı Madam" adında bir kahve vardı.. İnsanlar oraya gelir, oyun oynardı.. Aileler de gelir çay içer, simit yer, sohbet ederdi.. Çok güzel bir Haliç manzarası vardı.. Şişhane'den Hasköy'e dönen köşedeydi.. Eskiden kahvenin anlamı, sadece oyun oynanan yer olmaktan çok uzaktı, tam anlamıyla sosyal bir ortamdı.. Kaçamak sigara içmek için de çoğu zaman oraya giderdik..

Bir gün oranın müdavimlerinden Şapat diye bir bey geldi.. Biz de yandaki masada arkadaşlarla oturmuş, çay içiyorduk.. Adamın orta halli bir görüntüsü vardı ama sıkıntılı olduğu her halinden belliydi.. Arkadaşları da bu durumu fark etmiş olacak ki, içlerinden biri, "Hayrola Şapat, bir derdin mi var?" dedi..

"Sormayın..."

İlk bulduğu boş sandalyeye çökercesine oturdu..

"Anlat be Şapat."

Adam anlatmaya başladı.. Yanımızdaki masada oturduğu için anlattıklarını bir bir duyuyorduk..

"Benim dört tane dairem vardı.. Bankada param vardı. Karımdan kalan ufak tefek birkaç mücevher de vardı. İki kızımı ve damatlarımı çağırdım ve 'Bunları size taksim edeyim, sonra birinizin evinde kalırım, yalnız yaşamak istemiyorum,' dedim.. Yaptım da.. Her şeyimi onlara verdim.. İki kızımda birer yıl kalacaktım, böyle konuşmuştuk. Baştan her şey yolunda gitti.. Sonra bu anlaşma aylara, haftalara, şimdi de günlere indi.. İkisi de kendi düzenleri bozulduğu için beni evinde istemiyor.. Anlayacağınız, beni kapının önüne koyacaklar.."

İshak Efendi diye bir adam, "Bu mudur senin bütün derdin?" dedi ; "Sen merak etme, yarın sabah burada buluşalım, senin derdini çözeceğim.."

Biz olanları sonradan kahvenin sahibine sorarak öğrendik.. Zavallı amcanın sonunu çok merak etmiştik.. Bu iki amca, ertesi gün buluşmuş, İshak Efendi cebinden bir anahtar çıkarmış ve Şapat'a vermiş.. Bu bir banka kasası anahtarıymış ve üstünde "OB" harfleriyle bir de numara varmış.. "OB", Osmanlı Bankası'nın kısaltmasıydı.. Bankanın itibarı da çok büyüktü..

"Bak, bu anahtarı hangi kızının evinde daha çok kalmak istiyorsan o evde kaybetmiş gibi yapacaksın.. Dikkat et de nereye attığını unutma. Sonra 'anahtarım kayboldu' diye ortalığı ayağa kaldıracak, sonra da bulacaksın.. Kızın sana 'Bu ne anahtarı?' diye sorduğunda, 'Ne anahtarı olacak, kasa anahtarı.. Sen bütün varlığımı size verdiğimi mi zannediyorsun? Paralarım, tahvillerim, banka kasasında duruyor.. Kimin evinde ölürsem, anahtar ve kalan servetim onun olacak.. Kafamdaki plan bu' diyeceksin.."

Şapat Bey, İshak Efendi'nin bütün dediklerini yapmış ve sonradan takip ettiğimize göre de küçük kızının evinde krallar gibi yaşayıp ölmüş.. Öldükten sonra kızı ve damadı anahtarı alıp bankaya gitmiş. Banka da onlara, "Ne böyle bir kasa numaramız var, ne de böyle bir anahtarımız," demiş..

Şapat Bey bir de yazı bırakmış ardından:

"Sizi ancak böyle adam edebilirdim!"

İbranice bir söz : Yeş mamod, yeş kavod..

Yani, Paran varsa, İtibarın da vardır...

..

Yazıma bu uzunca yaşanmış olayı hikâyeyi neden ekledim? Belirtmek isterim ki birlikte düşünüp birlikte bu yaşanmışlık üzerinden beyin, düşünme eksersizi yapalım. Yahudi hikâyesi olarak literatür de yer alan bu hadise günümüzde yaşanır olsa, yaşanacak olsa nasıl seyreder, nasıl sonuçlanır? Tahmin ve varsayımlarınızı düşünedurun, benim aklıma gelen banka anahtarını alıp kısa yoldan köşeyi dönüp zenginliği yaşamak için öldürme alternatifi dahi düşünülenler arasında yerini alır, Şapat ya da varsayımda ki kişimiz “İbrahim, Mustafa, Mehmet, Halil, Şaban, Metin, Süleyman vs” öldürülür, bir kazaya kurban gider. Türk milleti olarak, görgü, bilgi sahibi, sevgi, saygı, dayanışma sahibi bir halk olarak neden bu derece de zayıfladı kişiliklerimiz, düşünelim, birlikte düşünelim mi?