15 yaş üstü çalışabilecek, kayıt altındaki işgücümüz 2015 yılında 865 bin artarken, toplamda 29 milyon işgücüne ulaştık. İşsizlik oranımı

15 yaş üstü çalışabilecek, kayıt altındaki işgücümüz 2015 yılında 865 bin artarken, toplamda 29 milyon işgücüne ulaştık. İşsizlik oranımızda %10,8 oldu.
Nüfusumuz artıyor, yılda 1 milyon kişi daha işgücüne ekleniyor. Kayıt altında olupta iş bulabilenlerin 18 milyonu ücretli, bordrolu çalışıyor. Yani ödediği vergiden bi haber. Onlar adına, işvereni vergi, sosyal güvenlik primi ödüyor. Çalışanlarda kamuya ne kattığının farkına varamıyor.
Belki de bu sebepten yeni yol, köprü, ray, kaldırım, baraj, devlet binaları yapılınca bulmuş gibi seviniyor. Halbuki bedelini ödedi.
2015 itibarıyla toplam çalışanların %20’si sanayi, %19’u tarım, %7’si inşaatta çalışıyor. İstihdamın yükünü % 54 ile hizmet sektörü çekiyor.
Geçen yıl yeni iş bulan 806 bin kişinin, 715 bini hizmet sektöründe iş bulabildi.
Görülüyor ki; üç tarafı denizlerle çevrili güzel ülkemin ekonomi lokomotifi; sanayi ve tarım değil, hizmet sektörü. Dumansız sanayimiz biçok milletin arayıp da bulamadığı bir nimet.
Lâkin hizmet sektörü çok hassas ve duyarlıdır. Eğer bir ülke bu yola başkoyduysa dikkatli olmalıdır. Alacağı tüm kararları tekrar tekrar sorgulamalıdır.
Çünkü hizmet; karantinayı, devrimi, terörü sevmez. Bunlar yaşanırsa, türüne göre belli süreler sektör durur. En tehlikelisi ise terördür. Bir kere terör algısı oluştu mu, vay halinize… Bu algı yıllarca silinmez.
Verilerden de görünen, en fazla istihdam sağlayan sektörümüz, maalesef terör tehdidi altında…
Terör; megakentimiz İstanbul’da, başkentimizde, her yerde… Bombalar ardı ardına patlıyor, küçücük çocuklar ölüyor, yaralanıyor. Şehit vermediğimiz bir gün bile yok. Ülke kan ağlıyor...
Daha kötüsü ise; canlı bombaların Türk vatandaşı çıkabilmesi. Irak Anbar’daki canlı bombanın da Türk vatandaşı olduğu açıklandı. Türk’ler canlı bomba olarak anılır oldu.
Dün Belçika’da da havaalanı ve metroda patlamalar yaşandı. Belçika yıllarca terörü besledi, PKK’yı destekledi. Şimdi “keser döndü, sap döndü”. Arka arkaya patlayan bombalarla onlarca Belçika’lı öldü. “Teröre elini veren, kolunu alamaz” ifadesi bir kez daha rücu etti…
Geçtiğimiz hafta sonunda, Galatasaray-Fenerbahçe derbi maç öncesi milletim dik durdu. Akın akın seslerini duyurmak, mesaj vermek ve maç seyretmek için çeşitli şehirlerden İstanbul’a geldi.
Ama önlem alınamamıştı. Terör bir daha galip geldi ve maç seyircisiz oynama kararı alındı.
Oysaki derbiler karnavaldır. İnsanlar güler, eğlenir, sevdikleri ile vakit geçirir, şakalaşır. İnsan yoksa derbinin ne anlamı varki?..
Neyse ki fazla geçmeden maçın tatil kararı da geldi. Bu kararlar dünya basınında geniş yer buldu. Öncesinde Sultanahmet, Beyoğlu, Ankara ve diğer patlamalar da geniş yer bulmuştu.
Yine hafta sonunda Atatürk Havaalanı doluluk oranı %2 idi. İğne atsan yere düşmeyen havaalanımızda birkaç Türk ve Araptan başka kimseler yoktu. Yabancılar Türkiye’ye seyahati durdurdu sanki...
Son yıllarda ülkemizin ekonomi çarklarını döndüren inşaat sektörü gibi görünse de, istihdamı ile gelirin tabana yayılmasını sağlayan hizmet sektörümüz oldu.
Terör algısı birkaç gün içinde unutulacak bir algı değil. Turizm uzun bir süre durabilir, hizmet sektörü yara alabilir.
Bu durumda işsizlik artar. Artan işsizlik, maalesef suç getirir.
Geçinmenin zorlaşacağı, daha fazla kişinin kömür, erzak yardımına ihtiyaç duyacağı günler yakın...
1461’de Fatih Sultan Mehmet, Trabzon dağlarına tırmanırken şöyle demişti; “Bu zahmetler Allah içindir. Elimizde İslamın kılıcı vardır. Eğer bu zahmeti ihtiyar etmezseniz, bize gazî demek lâyık olmaz.”
Zahmetini çekti ve Trabzonu fethetti. Gazâ için gazî oldu, galip geldi.
Osmanlı sultanları ne zaman sarayda kaldı, vezirler onlar adına savaş alanında zahmet gördü, baş olması gereken yerde olmadı, işte o zaman sorunlar büyüdü, ülkeyi ateş sardı.
Halk ne zaman kömüre, erzağa tamah etti. Çalışmadan, iki çuval erzağa eyvallah dedi, hazır yedi. Olması gereken yerde olmadı. Zahmeti ihtiyar etmedi, bize huzur lâyık olmadı…
---------------------------------------
Yakından tanıdığımız Reza Zarrab ABD’de yakalandı. Dolandırıcılık, İran yaptırımlarını ihlal, banka sahtekârlığı, kara para aklama gibi suçlarından 75 yıl ile yargılanacak.
Muhtemelen, ABD bizden de görüş ister. Çünkü iddianame de yer alan şirketler Türkiye’de kurulmuş şirketler. Türkiye’deki yüksek mevkilerle iyi ilişkileri de biliniyor. Ayrıca altın ihracatından plakette almıştı.
Türkiye’de yargılanıp, 70 günde çıkmıştı. Bakalım, ABD’den ne kadar süre ceza alacak? Aklanabilecek mi?..
Bir yandan da; Rıza Zarrab’ın iki aranan arkadaşıyla birlikte ABD’ye gitmesi, hiç istihbarat alamamış olması, ortağının İran’da idam edilmiş olması “acaba bir aklanma operasyonu mu?” sorusunu da akıllara getirmiyor değil!..