Dört günlük Kurban Bayramı hükümetin isteği üzerine Dokuz günlük tatile çevrilince İstanbul boşaldı. Yollar, sokaklar, trafik rahatladı. Zengin

Dört günlük Kurban Bayramı hükümetin isteği üzerine Dokuz günlük tatile çevrilince İstanbul boşaldı.
Yollar, sokaklar, trafik rahatladı.
Zengin olanlar tatil köylerine, Fakir olanlar köylerine gitti.
Hiç parası olmayanlar ise İstanbul’un tadını çıkarmaya çalıştı.

Ve tatil bitti, Büyük kaos yeniden başladı.
Herkes ‘ekmek parası’ için İstanbul’a geri döndü.

Bu hareketlendirme gösteriyor ki; Aslında kimse İstanbul’da yaşamak istemiyor.
Çünkü; İstanbul beton demek, gürültü demek, trafik demek, kaos demek, cehennem demek.
Ve fakat İstanbul aynı zaman da; Rant demek, vurgun demek, talan demek.
Garibanlar içinse; İş demek, aş demek.
Kısacası; ‘Ekmek parası’ demek.

İstanbul’da herkes alınteriyle para kazanmıyor elbette.
Her yol var. Her tip, her model var.
Bu akıllılardan birisi de bayramın hemen ertesi ilk iş günü Galata Köprüsü’nde işe başlamış.
Almış eline iskambil kağıtlarından birkaç parça ‘Bul karayı, al parayı’ yapıyor.

Ne demek; ‘Bul karayı, al parayı?’,
Adamın elinde Üç tane oyun kağıdı var.
Kağıtlardan İki’sinde Kırmızı renk var.
Diğer kağıt ise ‘Kara – Siyah’ renkte.

Adam bu Üç kağıdı önce açıp, gösteriyor daha sonra ters çevirip karıştırıyor.
Ve bu Üç kağıdı ters olarak yere bırakıyor.
Parayı basıp bir kart seçen şayet seçtiği kart; ‘Kara – Siyah’ ise koyduğu paranın İki mislini alıyor.
Yani;
Karayı bulup, parayı alıyor.
Yani; yattığı yerden, alınteri olmadan para kazanıyor.

‘Bul karayı, al parayı’ mantığı neyin kafası biliyor musunuz?
Çiftlik Bank kafası ya da Kaşar Bank kafası.
Ve hatta ‘Boğaziçi Köprüsü’nü satma, satın alma kafası.

Maalesef ülkenin geldiği siyasi, ahlaki kafanın sonucu bu.
Kısa yoldan, emek vermeden köşeyi dönme kafası.
Yani; Vurgunun, talanının, yandaşa peşkeş çekme kafasının minik bir örneği.

Haa;
‘Bul karayı, al parayı kafası yeni bir şey de değil, Çok eskiden de vardı bu kafa’ derseniz, haklısınız.
Taa, 1970’li yıllarda bile vardı ‘Bul karayı, al parayı’ oyunu.
O yılarda özellikle lunapark ve halkın kalabalık olduğu mekanlarda oynatılırdı bu oyun.
Hatta bu olay rahmetli Kemal Sunal’ın filmlerine bile konu olmuştu.

Demek ki;
Zaman değişse de, hükümetler değişse de halkımızın bu kısa yoldan soyma ve soyulma isteği / kafası değişmiyor.
Bu yüzden dön bak bir, bu kadar tarikat, sözde yardım dernekleri, kastelli, jet fadıl, çiftlik bank sayısı azalıyor mu hiç?

‘Bul karayı, al parayı’ kafası ülkemiz insanın ‘ortalama insan kafası’dır.
Yakışmıyor sana yakışıklı memleketim.
Bu kafa sana yakışmıyor.
Bak sonunda buldun karayı aldın parayı pardon karayı.
Belki de; ‘Kara para’ da buradan çıkmıştır.