Öncelikle okuyucularımıza kendinizden bahseder misiniz? Burcu Yılmaz’ı tanıyabilir miyiz?

17.07.1990 Hatay doğumluyum. Üniversite dahil tüm öğrenim hayatım Hatay’da geçti. Muhasebe/Finans bölümünden mezun olduktan özel bir şirkette işe başladım. Kitap okumak ve film izlemek olmazsa olmazlarımdandır. Burcu Yılmaz tam anlamıyla bir kitap tutkunu demek en doğrusu olac‘BURCU YILMAZ  TAM ANLAMIYLA BİR  KİTAP TUTKUNU…’aktır.


Yazın hayatınıza nasıl başladınız? Bu yolda size etki eden şeyler nelerdi?


‘BURCU YILMAZ  TAM ANLAMIYLA BİR  KİTAP TUTKUNU…’Ortaokul yıllarımda yazmış olduğum şiirler ve deneme yazıları Türkçe öğretmenim tarafından fark edilince onun tarafından okullar arası yarışmalara katıldım. Aldığım dereceler içimdeki yazma tutkusunu daha da arttırırken öğretmenimin okumam için verdiği kitaplar ve hatta yazdırdığı tiyatro oyunları ile hayal dünyamın sonsuzluğunu fark ettim. Bunun sayesinde bir gün yazar olacağıma inandım ve hep bunun hayaliyle yaşadım.


Geçmişin Derin İzi’ adlı kitabınızda okuyucuya hangi mesajları vermek istediniz? Kitabın ismi nereden geliyor?


Geçmişin Derin İzi adlı romanımın başlangıcı yaşanmış bir hikayedir sonrası ise kurgu ile devam eder. Genç bir adamın hayatını anlattığım bu romanda okuyucuya vermek istediğim mesaj başımıza gelen her karanlığın bir aydınlığı olduğudur. Üstelik her kötü olayı kader gerçeğinin arkasına sığınarak acıyı kabullenmek yerine, her ne olursa olsun ayakta kalıp kendi kendimize savaşmayı öğrenmemiz gerektiğini anlatır. Kitabımın ismi de içerisindeki konudan geliyor. Okuyucularım ne demek istediğimi o zaman daha iyi anlar.


Yazmak’ sözcüğünde hep bir macera başlangıcı ve hikayesi aranır. İlk kitabınızı yazdığınızda ve kitabınız yayınlandığında neler hissettiniz?


Bu tam anlamıyla yeniden doğuş gibiydi benim için. Yazım sürecinde yaşadığım heyecanın çok daha fazlasını yaşadım. Basım sürecinde hayal kurdunuz mu diye sorsanız emin olun hatırlamıyorum derim. O gün geldiğinde kitabımı, yazdığım emeğimi, yazarken her satırında yaşadığım kurgumu elime alınca hayatımda yaşadığım bütün güzellikler boşa düştü sanki. Tek güzellik kitabımdı. Bunun mutluluğu tarif edilemeyecek kadar güzel.


Yazın hgec%cc%a7mis%cc%a7ayatınızda size öncülük etmiş, yol göstermiş isim veya isimler var mı?


Daha önce de belirttiğim gibi bana okumayı sevdiren yazmayı tutku haline getiren Türkçe öğretmenim Eşref Özlü. Bunun yanı sıra kitapları ile büyüdüğüm Nazım Hikmet Ran, Özdemir Asaf, Cemal Süreya gibi değerli üstatlarımız başta olmak üzere İpek Ongun ve Canan Tan kendime yakın hissettiğim yazarlardır. Onlarla büyümüş olmak benim için büyük gururdur.


İkinci kitabınız ‘Bir Ömrün Sonbaharı’ neyi anlatıyordu? Kitaptan bahseder misiniz bizlere?


Kitabımı deneme/yazın türünde yazdım. İçerisinde güzel dokunak


‘BURCU YILMAZ  TAM ANLAMIYLA BİR  KİTAP TUTKUNU…’

lı ve oldukça hüzünlü bir aşk hikayesi ve sonrasında devam eden kısa deneme yazıları var. Anlatmak isteyip de anlatamadığımız duygularımız içimizin derinliklerinde saklı kalır her zaman. Bir nefes gibi asılı kalır iki dudağımızın arasında. İşte Bir Ömrün Sonbaharı da bu saklı kalan duygularımıza bir tercüman olarak çıkıyor karşımıza.








Yazarken esas aldığınız noktalar nelerdir? Kaleminizi anlatır mısınız?


Yazarken esas aldığım tek nokta kurguların sadece bir hayalden ibaret kalmaması gerektiğidir. Kitaplar türü her ne olursa olsun içerisinde kendimizi bulup sığındığımız ve hatta bazen o karakterleri örnek aldığımız yerlerdir. Bu yüzden yazarken gerçek hayatı göz önünde bulundurmaya her daim dikkat ediyorum. Empati kurmak vazgeçmeyeceğim tek şeydir. Eminim ki bütün bunlar sayesinde yazdıklarım daha da güzelleşiyor ve okurlarım kitaplarımla çok daha rahat bütünleşebiliyor.


Daha önceden hayallerinizde yer ettiği için mi şu anda yazarsınız? Edebi yaşantınızdan memnun musunuz?


Çocukluğumdan kalma bir hayal, bir heyecan diyebiliriz elbette. Elbette memnunum okurlarımdan çok daha güzel destekler ve yorumlar gelince çok daha mutlu oluyorum.


Son olarak geçtiğimiz aylarda okuyucuyla buluşan ‘Umudun Gölgesinde’ isimli kitabınızı ele alalım. Ne anlatıyordu? Umuttan nasıl bahsediyordu kitap?


İkili ilişkilerde karşılıklı yaşanılan aşktan çok daha önemli bir bağ olduğunu ve o bağ olmadan aşkın sonsuza kadar devam edemeyeceğini ele aldığım bu kitapta vurgulamak istediğim konu güven ve sadakattir. Bu ikisi olmadan sadece aşkta değil hayatın karşımıza çıkardığı her evrede kazanamayız. Ne yazık ki kitaptaki karakterimiz de kazanamadı ama geçmiş yılların onun üzerinde bıraktığı izlerle yaşarken yıllar sonra karşısına çıkan olaylarla aşk için hala bir umudu olduğunu anladı. İçindeki umut gün yüzüne çıkarken önüne çıkan sınavları sabırla atlatmaya çalıştı. Sonunda ne mi oldu? Onu da kitapta okuyalım.


Günümüzdeki ve birçoğu yakın çevrenizde yer alan kendi kalemdaşlarınıza ve yeni başlayacak olanlara önerileriniz var mı? Varsa nelerdir?


Onlara tek önerim bol bol kitap okumaları ve yakaladıkları her fırsatta içinden geçen şeyleri karalamaları. Kendileri için saçma bile gelse yazmaları. Çünkü kalemimiz yazdıkça güzelleşir. Hayal kurmak, kitap okumak ve yazmak. İşte bu süper üçlü bize bu yolun en güzelini kazandırabilir.


Şu anda hazırlığını yaptığınız yeni bir eseriniz var mı?


Evet var. Daha önce çıkan kitaplarımdan çok daha farklısını yazıyorum diyebilirim.


Röportajımızı noktaladık. Yeni Çağrı gazetesi ve kendim adına teşekkür ediyorum. Bu keyifli sohbeti hangi cümlelerle sonlandırmak istersiniz?


Bu güzel röportajı benimle gerçekleştirdiğiniz için ben teşekkür ediyorum. Sizin gibi güzel genç yetenekler olduğunu görmek gerçekten çok güzel. Tekrar söylüyorum ki okumak hayatı ve insanları daha çok anlayabilmeyi başarmaktır. Her daim kitaplarla yaşamak dileğiyle. Sevgiyle kalın…

Editör: TE Bilisim