18 Mart Pazartesi günü, Çanakkale Deniz Zaferi’nin 104ncü yılı ve Şehitler Gününü Kadıköy’de İskele Meydanı’nda Atatürk Anıtı’nda icra

18 Mart Pazartesi günü, Çanakkale Deniz Zaferi’nin 104ncü yılı ve Şehitler Gününü Kadıköy’de İskele Meydanı’nda Atatürk Anıtı’nda icra edilen törenle andık.

Kadıköy Kaymakamı, Garnizon Komutanlığı ve Belediye Başkanı ile milli günlerde bu meydanı dolduran Sivil Toplum Kuruluşları, halkımız, gençler ve üniformaları ile gazilerimizin de katıldığı etkinliklerle bu büyük zafer anıldı, kutlandı, şehitliklerde kahraman şehitlerimiz de ziyaret edildi.

Değerli okurlarım, bilindiği gibi tarihin en şanlı ve büyük imparatorlukları arasında önemli bir yeri olan Osmanlı İmparatorluğu, tarih sahnesinden silindiği Birinci Cihan Savaşı’nda, şanına yakışan büyük zaferlere de imza atmıştı. 18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Zaferi bu zaferlerin ilkidir.

Malumları Çanakkale Boğazını tarihte birçok defa ordular; Anadolu’dan Balkanlara veya Balkanlardan Anadolu’ya geçişlerde ve ayrıca Ege Denizi-Marmara Denizi su yolunu kullanagelmişlerdir.

Osmanlı Devletinin Balkanlara geçişinden sonra Ege Denizi-Marmara Denizi su yolunun kontrolü önem kazanınca Yıldırım Beyazıt 1390 yılında Gelibolu’da Boğaz Muhafaza Komutanlığı kurmuştu.

Fatih Sultan Mehmet İstanbul’un fethi sırasında Ege Denizinden gelen yardım ve tehditlere artık mani olmak için 1462 yılında Çanakkale Boğazının her iki yakasına Kilitbahir ve Çimenlik kalelerini yaptırmıştı. Çimenlik Kalesi Çanakkale’nin hemen güneyinde, Kilitbahir Kalesi de karşı kıyıda Gelibolu Yarımadası’ndadır.

Yıllar sonra 1654’te, Boğazı zorlayan Venedik Donanması Kilitbahir önünde durdurulmuş, geçişi önlenmişti.

1656 yılında da Venediklilerin Limni ve Bozcaada’yı işgal etmeleri üzerine 1659 yılında Seddülbahir Kalesi ile karşısına da Kumkale inşa edilip su yolu daha emniyetli hale getirilmişti. Seddülbahir Kalesi Gelibolu Yarımadası’nın güneyinde, Kumkale de hemen karşısında Anadolu yakasındadır.

Nitekim 1770 yılında Cebelitarık yolu ile gelip Çanakkale Boğazı’nı zorlayan Rus donanması, Seddülbahir Kalesini geçememişti.

Daha sonra Avrupa’da Napolyon fırtınasının estiği Fransa’nın Jena’da Purasya’yı mağlup ettiği 1806 yılının sonunda, Balkanlarda, Osmanlı-Rus Harbi de patlak vermişti. Fransa karşısında Rusların yanında olan İngiltere; Rusların da talebi ile Osmanlı’dan Rus gemilerine Boğazların açılmasını ve savaştan da çekilmelerini talep etmiş, bu talep karşılanmayınca da 14 gemiden oluşan donanması ile 19 Şubat 1807 günü baskın şeklinde Çanakkale Boğazı’na girmişti. O gün, Kurban Bayramı nedeni ile namaza giden askerlerin yokluğundan yararlanan donanma, rastladığı dört gemimizi de batırarak 20 Şubat’ta İstanbul önlerine gelmiş, şehri ve Bab-ı Ali’yi tehdide başlamıştı.

Osmanlı tarihinde ilk defa bir düşman filosunun İstanbul’a kadar gelmesi başlangıçta Sarayda ve halkta büyük bir paniğe neden olsa da müzakereler uzatılarak, Sarayburnu’ndan Yedikule’ye, Kız Kulesi’nden Kadıköy’e, kıyılara toplar yerleştirilip savunma tedbirleri alınmaya, Çanakkale Boğaz tahkimatı da takviye edilmeye başlanmıştı.

Talepleri kabul edilmeyen, 10 gündür Marmara Denizi’nde atıl ve hareketsiz, imha tehlikesi ile karşı karşıya kalan İngiliz donanması için çekilmekten başka çare kalmamıştı. 2 Mart 1807 günü Çanakkale Boğazı’nı, bu defa Türk topçusunun ateşi altında geçebildi. Üç gemisi boğazda batan İngiliz Filosunun zayiatı 37’si ölü 449 idi.

Daha sonra da Trablusgarp Savaşı sırasında İtalyanlar 1912 yılında, biri 18 Nisan’da, diğeri 19 Temmuz’da, iki defa Çanakkale Boğazı’nı zorlamışsa da etkili olamamıştı.

Osmanlı İmparatorluğu Birinci Cihan Harbi’ne girdiğinde Avrupa’da üç aydır devam eden savaşın ilk ayında, Fransa taarruzu Marn’da duraklayan Almanlar; doğuda Tannenberg’de bir Rus ordusunu imha etmişler, Avusturya Ordusu ise Ruslar karşısında başarılı olamamıştı.

Daha sonraki iki ayda da, Avrupa’da Alman ve Avusturya orduları etkisiz bir durumda olduğundan, Almanya’nın savaşa sokmaya zorladığı Osmanlı’yı, İngiltere ve Fransa da tarafsız tutmaya çabalıyordu.

Ancak bilindiği gibi Osmanlı Devleti savaşa girmiş, doğuda Sarıkamış’ta, güneyde de Süveyş Kanalı’nda taarruzları hüsranla neticelenmişti. Daha Balkan bozgunu henüz hafızalarda iken bu iki yenilgi İngilizlerde, Osmanlının kolayca saf dışı edilip paylaşılabileceği ve zor durumdaki Rusya’ya da yardım edilebileceği fikrini öne çıkıverdi.

Ardından donanma ile forsalayarak Çanakkale Boğazı’nın geçip, İstanbul’un işgaline karar verildi. Bilindiği gibi 100 parça gemiden oluşan o tarihe kadar Akdeniz’in gördüğü en güçlü ve büyük donanma Boğaz tahkimat ve topçusuna 19 Şubat 1915’te saldırdı ve hava şartları elverdiğinde de bombardımana devam edildi.

18 Mart günü zorla geçiş için saat 10:30’da zırhlılar Boğaz’a girdi. Uzun menzilli 38 cm’lik toplarla Boğaz tahkimatına bomba yağdırmaya başladılar. Sayıca da az olan Türk topçuları menzil yetersizliğinden başlangıçta cevap veremeseler de menzile giren gemiler yoğun bir şekilde ateş altına alınıyordu.

İlerleyebilen gemilerden Bouvet zırhlısı, her ne kadar Boğaz mayınlardan temizlense de Nusret mayın gemimizin döktüğü mayınlardan birine, saat 14:10 sıralarında çarpıp sulara gömülmüştü. Ardından Agamemnon, Suffren ve Gaulois zırhlıları Türk topçusu tarafından ağır bir şekilde yaralanmış, 1600 sularında da iki zırhlı daha (Inflexible ve İrresistible) mayına çarparak biri batmış diğerleri de görev yapamaz hale gelmişti.

Saatler 17:80’yi gösterirken bu yenilmez armada yenilgiyi kabul edip Boğaz’dan çekilmeye çalışırken bir zırhlı daha (Ocean) Nusret’in mayınlarından birine çarparak, Boğaz’ın derin sularına gömülmüş ve mağrur düşman Çanakkale Boğazı’nı gerçek sahiplerine terk etmek zorunda kalmıştı.

6.5 saat süren savaş sonunda yenilmez armada savaş gücünün üçte biri yanında 900 askerini de kaybetmişti. Bizim kaybımız 58’i şehit toplam 132’dir.

O günün Düvel-i Muazzaması İngiliz ve Fransızlar; Birinci Cihan Harbi’nin ilk yenilgisini Çanakkale’de, Kahraman Mehmetçiğin azim ve kararlılığı karşısında tatmışlardı.

Çanakkale geçilmezdi, geçemediler.

Ardından Çanakkale’yi geçmeyi Düvel-i Muazzama bir daha deneyecek, Gelibolu’da da tarihin karşılarına çıkaracağı asrın en büyük Komutanı Mustafa Kemal ve O’nun kahraman askerleri karşısında bir daha kaybedeceklerdi.

Değerli okurlarım,

18 Mart Çanakkale Deniz Zaferini anarken bir hususa daha değinmek istiyorum. Malumları İngiliz ve Fransız orduları Çanakkale’ye saldırırken bütün hazırlıklarını, her türlü lojistik faaliyetlerini ve ihtiyaçlarını Kuzey Ege’de Limni Adası ve Bozcaada’da tesis ettikleri üslerde yaptılar. İki yıl önce bizim olan bu adaları Balkan Harbi’nde kaptırdığımız Yunanistan, bu adaları İngilizlere tahsis etmişti.

Bu adalar elimizde olsa İngiliz ve Fransızlar binlerce km ötelerden, ellerini kollarını sallayarak gelip taarruz edebilirler miydi?

Tabii ki edemezlerdi.

Hele Ege Denizi’nin kuzeyinde ve boğaz önünde kontrolü sağlayabilseydik, Düvel-i Muazzama da olsa bölgede cirit atabilirler miydi?

Tabii ki atamazlardı.

Kuzey Ege Adaları yanında etkili bir deniz gücümüz olsa idi küçücük Gelibolu Yarımadası’nı yüzbinler yerine bir-iki tümenle savunamaz mıydık? Bu kadar yüksek zayiatlar verir miydik?

Tabii bir-iki tümenle yarımadayı savunur, zayiatı düşmana verdirirdik.

Liste daha uzatılabilir.

Ege Denizi ve Ege Adaları ile Kıbrıs’ın, Anadolu’nun güvenliği ve Cumhuriyetin bekası açısından stratejik değeri apaçık ortadadır.

Kıbrıs Adası Yunanistan’a veya AB’ne ne şekil veya ad altında olursa olsun terkine nasıl razı olabiliriz?

Ders alınmadığında tarihin tekerrür edeceğini bir defa daha hatırlatırken, bize bu günleri ve bu muhteşem vatanı armağan eden başta Edebi Başkomutanımız Ulu Önder Atatürk ve O’nun Kahraman Silah Arkadaşları olmak üzere, Kahraman Şehitlerimize ve ebediyete intikal eden Kahraman Gazilerimize Ulu Tanrı’dan rahmet diliyorum. Ruhları şad, mekanları cennet olsun.