Çanakkale kahramanlığımızın 104.yılında bir kez daha gururlandık, canlarını veren atalarımızı sevgi, saygı ve şükranla andık, yad ettik. Düny

Çanakkale kahramanlığımızın 104.yılında bir kez daha gururlandık, canlarını veren atalarımızı sevgi, saygı ve şükranla andık, yad ettik. Dünya da irili ufaklı o kadar çok savaş, savaşlar olmuştur ki, kitaplara sığmaz, insanlık varoluşundan itibaren savaşmış durmuşlardır. Savaş ölüm, savaş yokluk, savaş yıkımdır, iyi tarafı elbette yoktur. Her savaşın kendi içinde kahramanlıkları olsa da, Çanakkale savaşının dünya da ses getiren hali yorum götürmez, tek ve çok farklıdır. Türkiye de yaşayan ya da Türk olup Dünya’nın başka coğrafyasında hayatını idame ettiren her insanımız Çanakkale kahramanlıklarımızla alakalı yazılar, şiirler okumuş, çokça yazılan kitaplardan birkaçına bakmıştır.

Savaştığımız düşman tarafında olan Anzak bir askerin ailesine yazdığı mektup ki, meseleye farklı gözle bakmak manasında önemli ve farklı geldi bana.  Değerli, Halk bilimci, müzikolog, yazar “Necdet Kurt” önemli bir mektuba ulaşma şansını yakalamış, aynı haliyle yazıma ekliyorum.

..

“Sevgili ve bir zamanlar mutlu ailem,

Cehennemden hepinize merhaba!

Bu mektubu size yazmak niyetinde değildim. Aslında ben artık kimseyle konuşmak, kimsenin yüzünü görmek istediğimden de emin değilim.

Hem siz benim buraya cehennem dediğime bakmayın burası hakikaten güzel bir yer. Üzerleri toz toprakla örtülmeden önce zeytin ağaçlarının bolluğu, savaşa aldırmadan her yanda pıtır pıtır açan kırmızı gelinciklerin neşesi, akşamları yarımadayı kızıla boyayarak batan güneşin insanın içini acıtan güzelliği ve bir de bülbülleri.

Gelibolu’da hâlâ un ufak olmadan kalan küçük bir ruh parçam mevcutsa bunu bülbüller sağlamıştır.

Eğer o sırada bir Türk öldürmüyor ya da Türkler tarafından öldürülmüyorsak, Gelibolu’nun muhteşem gurubunu seyrediyoruz.

Artık saatlerce hiçbir şey hissetmiyor ve duymuyorum. Bu arada sadece bakıyor, saklanıyor, ateş ediyor, süngü takıyor, düşman öldürüyor, bit ayıklıyor, yemek diye verdikleri kuru bisküvi, kraker, kuru et parçalarını kemiriyor, zaman olursa yatıyor, çok ender olarak da uyuyorum.

Ben artık sadece bir Anzak askeriyim. Ne sevdiğim şarkılar, yemekler, kokular ne de sevdiğim insanlar… Ben artık bir sayıyım. Yaşayan bir sayı. Ölürsem o zaman da bir sayı olacağım. Vatan uğruna kahramanca ölmüş bir sayı. Kahramanca ve vatan uğruna!

Kahramanlık mı?
Hadi yaa.
Kahramanlık zorla olmaz.
Vatana gelince…

Burası Türklerin vatanı ve bu savaş bizim savaşımız değil. Bizler İngilizlerin de söyledikleri gibi sadece hevesli oğlan çocuklarıyız. Asıl kahraman olan Türkler. Johny Türk dediğimiz Türkler vatanlarını savunmak için bize karşı çok ağır şartlar altında direniyorlar ve kahramanca ölen asıl onlar.

Geçen hafta ölüleri gömmek için karşılıklı ateşkes ilan edildiğinde ilk defa Türkleri yakından ve canlıyken gördük. Türkler bize anlatılan canavarlara benzemiyordu. Onlar da gözlerinde endişe ve keder olan genç insanlardı.

Onların da arkalarında bekleyen üzüntülü aileleri, yaşlı anne-babaları, karıları belki de sevgilileri vardı. Onlar da yaralanınca acı çekiyor, onlar da gencecik hayallerini bırakıp ölüyorlar. Türkler de insandı.

Bana sigara ikram eden iki Türk’e ben de konserve et verdim, ama kabul etmediler. Bu sığır etidir dediysem de inanmadılar. Aslında anlamadılar. O zaman ellerimle kafama boynuz yapıp öküz gibi böğürdüm. Güldüler. Ben de güldüm.

Orada savaş meydanında etrafımız askerlerin cesetleriyle doluydu, biz düşmandık ve birbirimize gülüyorduk. Bana sigara ikram eden Türklerden biri "sen no İngiliz? diye şaşırarak sordu. Ben "İngiliz değilim" dedim. Sonra elini uzattı "ben Türk" dedi. Bana uzatılan eli tuttum. Orada, Gelibolu’nun en kanlı savaşlarının yapıldığı o tepede, el sıkıştık. Ben artık bu adamla nasıl düşman olabilirdim?

Ben bu adamla neden düşman olmuştum ki? Düşmanım o anda artık "arkadaş Türk" olmuştu.

Ben bu savaşta ölmeyi reddediyorum.

Bu benim savaşım değil.

Fakat yaşamak için de hiç isteğim kalmadı.

Tanrım günahlarımı affet.

Hepinizi çok seviyorum.

Ebediyen sizin oğlunuz.

Alistair John TAYLOR

GELİBOLU 1915”

..

Çanakkale mücadelesini ne kadar biliyor olsak ta, gidip cephe cephe gezip, müzeleri, ören yerlerini ziyaret etmiş olsak ta, karşı cepheden bir askerin mektubunu, ailesine yazdığı içten ve samimi gerçekleri anlatan mektubu, daha bir anlamlı değil mi?

Mir Murat Demir