Bugün çok sevinçliyim çünkü 35 yıldır, elmas değerinde “öğrencilerim oldu.” Öğrencilerim diyorum! Evet, o “im” takısı o kadar önemli ki

Bugün çok sevinçliyim çünkü 35 yıldır, elmas değerinde “öğrencilerim oldu.” Öğrencilerim diyorum! Evet, o “im” takısı o kadar önemli ki; yani “öğrencim” ve “öğretmenim” deyimini içimizden gelerek söylüyorsak öğrencimizi-öğretmenimizi görünce sevgi beynimizde ve kalbimizde hissediliyorsa bugünkü öğretmenler gününün manası da o kadar değer kazanmış olur diyorum! Yoksa biri olmayınca, diğerinin değeri hiç olmaz!
Canımdan çok sevdiğim “canım öğrencilerim;” sizleri kalbimin ta derinliklerinde ve damarlarımdaki kanımın her zerresinde hissederek seviyorum. 35 yıl önceki mezun öğrencimden, şu anda aktif olan öğrencilerime kadar hepinizi ayrı ayrı özlüyor ve de seviyorum.
Biliniz ki sizlerle birlikte; sevgiyi, saygıyı, vefayı, arkadaşlığı, dostluğu, aile olmayı, genç kalmayı, dinç olmayı, manevi zenginliği, gönülden enginliği, şevki, heyecanı, sabrı, selâmeti, metaneti, merhameti, şefkati, adaleti, zahmeti, suhuleti, nezaketi, hidayeti, zarafeti, asaleti, aleniyeti, dirayeti, azameti, beşeriyeti, heybeti, kudreti, cesareti, meşruiyeti, meşguliyeti, kifayeti, kanaati, vuslatı, hasreti, gurbeti nedameti ve hayatı doya doya yaşadık! Selam olsun sizlere ve öğretmenlerime!
Bugünün anısına size bir öğretmenin nedametini dile getiren anonim hikâyeyi sunacağım! Bu hikâyeyi (hatta kahramanlar dünyanın herhangi bir yerinde olabilir) Türkiye’nin herhangi bir okulunda yaşanmış kabul edersek:
“Öğretmenin adı Bayan Nezaket idi ve 5. sınıf öğrencilerinin önünde ayakta durduğu ilk gün onlara bir yalan söyledi. Çoğu öğretmen gibi, onlara baktı ve hepsini aynı derecede sevdiğini söyledi. Bu mümkün değildi, çünkü orada en önde, sırasına adeta çökmüş gibi oturan küçük bir öğrenci vardı. Adı Gültekin Gül. Bir önceki yıl, Bayan Nezaket, Gültekin’i gözlemiş, onun diğer çocuklarla oynayamadığını; giysilerinin kirli ve kendinin de hep banyo yapması gereken bir halde olduğunu görmüştü ve Gültekin mutsuz da olabilirdi. Çalıştığı okulda Bayan Nezaket, her öğrencinin geçmişteki kayıtlarını incelemekle de görevlendirilmişti ve Gültekin’in bilgilerini en sona bırakmıştı. Onun dosyasını incelediğinde şaşırdı.
Çünkü birinci sınıf öğretmeni: “ Gültekin zeki bir çocuk ve her an gülmeye hazır. Ödevlerini düzenli olarak yapıyor ve çok iyi huylu... Ve arkadaşları onunla olmaktan mutlu...” diye yazmıştı. İkinci sınıf öğretmeni: “Mükemmel bir öğrenci, arkadaşları tarafından sevilen, fakat evde annesinin amansız hastalığı onu üzüyor ve sanırım evdeki yaşamı çok zor..” diyordu. Üçüncü sınıf öğretmeni: “Annesinin ölümü onun için çok zor oldu. Babası ona yeterince ilgi gösteremiyor ve eğer bir şeyler yapılmazsa evdeki olumsuz yaşam onu etkileyecek.” diye yazmıştı. Dördüncü sınıf öğretmenine gelince: “ Gültekin içine kapanık ve okula hiç ilgi göstermiyor, hiç arkadaşı yok ve bazen sınıfta uyuyor.” demişti.
Şimdi Bayan Nezaket sorunu çözmüştü ve kendinden utanıyordu. Öğrenciler ona güzel kâğıtlara sarılmış süslü kurdelelerle paketlenmiş yeni yıl hediyeleri getirdiğinde kendini daha da kötü hissetti. Çünkü Gültekin’in armağanı kaba kahverengi bir kese kâğıdına beceriksizce sarılmıştı. Bunu diğer öğrencilerin önünde açmak ona çok acı verdi.
Bazıları, paketten çıkan sahte taşlardan yapılmış, birkaç taşı düşmüş bileziği ve üçte biri dolu parfüm şişesini görünce gülmeye başladılar, fakat öğretmen, bileziğin ne kadar zarif olduğunu söyleyerek ve parfümden de birkaç damlayı bileğine damlatarak onların bu gülmelerini bastırdı. O gün okuldan sonra Gültekin öğretmenin yanına gelerek;
“Bayan Nezaket, bugün hep annem gibi koktunuz” dedi.
Çocuklar gittikten sonra öğretmen yaklaşık bir saat kadar ağladı. O günden sonra da çocuklara okuma, yazma, matematik öğretmekten vaz geçerek onları eğitmeye başladı. Gültekin’e özel bir ilgi gösterdi. Onunla çalışırken zekâsının tekrar canlandığını hissetti. Ona cesaret verdikçe çocuk gelişiyordu. Yılın sonuna dek, Gültekin sınıfın en çalışkan öğrencilerinden biri olmuştu. Öğretmenin, hepinizi aynı derecede seviyorum yalanına karşın Gültekin, onun en sevdiği öğrenci olmuştu.
Bir yıl sonra, kapısının altında bir not buldu. Gültekin’dendi. Tüm yaşantısındaki en iyi öğretmenin kendisi olduğunu yazıyordu. Ondan yeni bir not alana kadar 6 yıl geçti. Notunda liseyi bitirdiğini ve sınıfındaki üçüncü en iyi öğrenci olduğunu ve Bayan Nezaket’in halâ hayatında gördüğü en iyi öğretmen olduğunu yazıyordu. Dört yıl sonra, bir mektup daha aldı Gültekin’den. O arada zamanın onun için zor olduğunu çünkü üniversitede okuduğunu ve çok iyi dereceyle mezun olmak için çok çaba sarf etmesi gerektiğini yazıyordu. Ve Bayan Nezaket halâ onun hayatında tanıdığı en iyi öğretmendi. Daha sonra dört yıl daha geçti ve bir mektup daha geldi. Çok iyi bir dereceyle üniversiteden mezun olduğunu ama daha ileriye gitmek istediğini yazıyordu. Ve halâ Bayan Nezaket onun tanıdığı ve en çok sevdiği öğretmendi. Bu kez mektubun altındaki imza biraz daha uzundu. Gültekin Gül Tıp Doktoru.
Bu hikâye burada bitmedi. İlkbaharda bir mektup daha aldı Bayan Nezaket. Gültekin hayatının kızıyla tanıştığını ve evleneceğini yazmıştı. Babasının birkaç yıl önce öldüğünü, Bayan Nezaket’e düğünde damadın anne ve babası için ayrılan yere oturup oturamayacağını soruyordu. Tabii ki oturabilirdi. Tahmin edin bundan sonra ne oldu? Nezaket törene giderken özenle sakladığı birkaç taşı düşmüş olan o bileziği taktı, Gültekin’inin ona verdiği ve annesi gibi koktuğunu söylediği parfümden sürmeyi de ihmal etmedi. Birbirlerini sevgiyle kucaklarlarken, Gültekin, onun kulağına:
“Bana inandığınız için çok teşekkürler Bayan Nezaket, kendimi önemli hissetmemi sağladığınız için ve beni böyle değiştirdiğiniz için de...” diye fısıldadı.
Bayan Nezaket gözünde yaşlarla ona karşılık verdi: “Yanılıyorsun Gültekin... Ben değil, sen bana nedameti öğrettin. Seninle karşılaşıncaya kadar ben öğretmenliği bilmiyormuşum.”
Başta; “Başöğretmen Atam” ve tüm öğretmenlerin; “öğretmenler günü” kutlu olsun.