Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı 2 Ekim 2018 Salı günü, Türk nişanlısı Hatice Cengiz ile birlikte bir taksiye binerek Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosluğunun 4. Levent, Akasyalı Sokak 6 numaradaki binasına geldi. Türkiye’de kıyılacak nikâh için gerekli olan, evli olmadığına dair belgeyi almak üzere Başkonsolosluğa saat 13:08’de girdi. Önceki gelişinde çok iyi karşılanmasına ve bu defa randevulu olarak gelmesine güvenerek işinin en fazla yarım saat süreceğini tahmin ediyordu. Nişanlısı Hatice Hanım yine içeri alınmamış, dışarıda kalmıştı. Saatler geçti, Başkonsolosluğun mesai saati bitti. Ancak Kaşıkçı dışarı çıkmadı.


Başkonsolosluk binasında öldürüldüğünü itiraf etmek için Suudi Hükûmeti’nin tam 17 gün beklediği Kaşıkçı’nın cesedi, aradan 4 hafta geçmesine rağmen hâlâ bulunamadı.


CEMAL KAŞIKÇI KİMDİR?


Osmanlı devrinde Kayseri Germir’den Medine’ye göçmüş bir aileden gelen Cemal Kaşıkçı (Jamal Khashoggi) 1958’de Medine’de doğdu. Yüksek tahsilini ABD’de Indiana Devlet Üniversitesi, İşletme Fakültesinde 1982’de tamamladı. 1985’ten itibaren çeşitli basın kuruluşlarında çalıştı. Suudi yönetimine ve Vehhabiliğe muhalif görüşleriyle tanınan Kaşıkçı, 2017’den beri Washington Post Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapıyordu.


Babası Ahmed Kaşıkçı Medine’de giyim mağazası işletiyordu. Dedesi Dr. Muhammed Kaşıkçı (1889-1978) ise bugünkü Suudi Arabistan Devleti’nin kurucusu Abdülaziz b. Suud’un (1880-1953, saltanatı: 1924-1953) özel doktoruydu. Kral Abdülaziz’den sonra 45 oğlundan Suud, Faysal, Halid, Fehd, Abdullah ve Selman günümüze kadar peş peşe kral oldu.


Cemal Kaşıkçı’nın amcalarından iş adamı Adnan Kaşıkçı (1935-2017), 1980’lerde 4 milyar dolarlık mal varlığıyla dünyanın en zengin insanlarından sayılıyordu. Daha çok magazin basınına konu olan sosyetedeki hayatıyla tanınmıştı.


Halalarından Samira Kaşıkçı (1935-1986), El-Şarkiyye kadın dergisinin kurucusu ve genel yayın yönetmeniydi. Kısa bir müddet evli kaldığı Mısırlı iş adamı Muhammed El-Fayed’den olan oğlu Dodi El-Fayed, İngiltere Veliaht Prensi Charles’tan boşanan Lady Diana’nın sevgilisiydi. 1997 yılında Paris’te geçirdikleri bir trafik kazasında her ikisi de öldü.


Başka bir halası Suheyr Kaşıkçı tanınmış bir roman yazarıdır.


TÜRK HANIMLA EVLENMEK ÜZEREYDİ


Cemal Kaşıkçı üç kere evlenip boşanmıştı. İlk eşi Rawia’dan iki kızı ve iki oğlu vardı. Biraderi Sehl ve oğullarından Salah Kaşıkçı’yı, Kral Selman b. Abdülaziz ve oğlu Muhammed b. Selman 23 Ekim’de Riyad’daki saraylarına çağırıp taziyede bulundular.


Cemal Kaşıkçı Erzurum’dan gelip Bursa’ya yerleşmiş bir ailenin kızı olan 1982 doğumlu, İlahiyat Fakültesi mezunu Hatice Cengiz ile evlenme hazırlıkları yapıyordu. İstanbul’dan ev almış, bundan sonraki hayatını bazen ABD’de bazen de İstanbul’da yaşamak üzere planlamıştı. Ancak bu güzel hayaller 2 Ekim günü acı bir şekilde noktalandı. Bir türlü bulunamayan Kaşıkçı’nın cesedi konusunda yaygın kanaat, Suudilerin kendi ölülerine yaptığı gibi özel bir kimyasalla eritip kanalizasyona attıkları şeklindedir.


EN YETKİLİ AĞIZDAN CİNAYETİN HİKÂYESİ


İsterseniz cinayetin hikâyesini en yetkili ağızdan, 23 Ekim 2018 günü AK Parti TBMM Grup Toplantısı’nda konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan dinleyelim:


“Cemal Kaşıkçı ilk olarak 28 Eylül Cuma günü saat 11:50’de evlilik işlemleri için Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosluğuna gidiyor. Kaşıkçı’nın bu ziyaretinin, cinayeti planlayıp icra eden ekibe haber verildiği anlaşılıyor, yani bir planlama, bir yol haritası burada çalışmaya başlıyor. Konsolosluk görevlilerinden bazılarının aceleyle ülkelerine gitmeleri, hazırlık çalışmalarının orada yapıldığına işaret ediyor.


Operasyondan bir gün önce, yani 1 Ekim 2018 Pazartesi günü, saat 16:30’da üç kişilik bir ekip tarifeli seferle İstanbul’a inip önce otele yerleşiyor, sonra Başkonsolosluğa gidiyor. Bu arada Başkonsolosluktan bir başka ekip de Belgrad Ormanı ve Yalova’da keşif çalışmaları yapıyor. 2 Ekim saat 1:45’te üç kişilik ikinci ekip yine tarifeli seferle İstanbul’a gelip otele yerleşiyor. Aralarında generallerin de bulunduğu 9 kişilik üçüncü ekip ise özel bir uçakla havalimanına inip bir başka otele hareket ediyor.


Toplam 15 kişiden oluşan bu ekip, sabah 9:50’yle 11 saatleri arasında ayrı ayrı gelip Başkonsoloslukta buluşuyor. Önce Başkonsolosluğun kamera sistemindeki hard disk sökülüyor. Bu arada Cemal Kaşıkçı 11:50’de telefonla aranıp o günkü randevusu teyit ediliyor. Aynı gün erken saatlerde Londra’dan İstanbul’a dönen Kaşıkçı, saat 13:08’de Konsolosluk binasına yaya olarak giriyor, tabii nişanlısı kendisiyle beraber, bu saatten sonra da bir daha kendisinden haber alınamıyor.


Akşam saat 17:50’de ülkemiz resmî makamlarına nişanlısı tarafından Kaşıkçı’nın Başkonsolosluk binasında zorla alıkonduğu veya başına kötü bir şey geldiği şeklinde bir başvuru yapılıyor. Bunun üzerine İstanbul Emniyet Müdürlüğümüzün ilgili birimleri hemen tahkikat başlatıyor. Bölgeyi gören güvenlik kameralarının incelenmesi sonucunda, Kaşıkçı’nın Başkonsolosluk binasından çıkmadığı kesinlik kazanıyor. Viyana Sözleşmesi gereği diplomatik dokunulmazlığa sahip oldukları için Başkonsolosluk binası ve görevlileri hakkında ilk etapta fiilî bir işlem yapılamıyor.


Emniyet ve istihbarat birimlerimiz hadiseyi derinlemesine araştırmaya başlarken İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığımız da görevlendirdiği başsavcı vekili ve savcılar eliyle soruşturma açıyor. Araştırma ve soruşturma derinleştikçe tabii çok ilginç bilgilere ulaşılıyor. Öncelikle cinayetin olduğu günün arifesinden başlayarak çeşitli uçaklarla 15 Suudi güvenlikçi, istihbaratçı ve adli tıpçının ülkemize geldikleri görülüyor. Bu kişilerden 6’sının 2 Ekim akşamı saat 18:20’de, 7’sinin de saat 22:50’de özel uçaklarla ülkemizden ayrıldıkları tespit ediliyor. Kıyafeti, gözlüğü ve sakalıyla Cemal Kaşıkçı’ya benzetilmeye çalışılan bir diğer kişiyle yanındaki şahsın da gece yarısından sonra tarifeli uçakla Riyad’a hareket ettikleri belirleniyor. Olay günü Konsoloslukta çalışan personel denetleme olduğu bahanesiyle bir odada toplanıyor, ikamette görevli personele de yine aynı sebeple izin veriliyor.


Suudi Arabistan yönetimi ise 4 Ekim’de yaptığı bir açıklamayla Kaşıkçı’nın öldürüldüğüyle ilgili iddiaları önce tümüyle reddediyor. Hatta Başkonsolos 6 Ekim’de Reuters muhabirini içeriye davet ederek dolapları, kapıları, elektrik panolarının kapaklarını açıp kapatmak suretiyle lakayt bir havada kendini savunmaya çalışıyor. Bu arada gerek Emniyet ve İstihbarat birimlerimiz gerekse Savcılığımız, araştırmalarını-soruşturmalarını derinleştirerek sürekli yeni bilgiler ve belgeler ortaya çıkarmaya gayret ediyor. Dışişleri Bakanlığımız da kendi muhataplarıyla meseleyi sürekli görüşüyor, bilgi paylaşımında bulunuyor.


Suudi Arabistan’dan ülkemize 11 Ekim’de gelen ve özel temsilcilerden oluşan bir heyet çeşitli temaslar gerçekleştirdi. Konunun dünya ve ülkemiz medyası tarafından sürekli gündemde tutulması karşısında Suudi yetkililer Konsolosluk binasının aranmasına izin vereceklerini açıkladılar.


Önce tabii bazı şeyleri sormak ve bunun da cevabını aramak zorundayız. Zira bu olay İstanbul’da cereyan ediyor ve sorumluluk makamındayız, öyleyse sorumluluk makamında olanlar olarak bunu sorgulamak hakkımızdır. Meselenin üzerindeki sis bulutu yavaş yavaş ortadan kalkmaya başladıkça tabii diğer ülkeler de harekete geçtiler, biz de her fırsatta bu cinayet karşısında sessiz kalmayacağımızı, vicdanın ve hukukun gerektirdiği her türlü adımı atacağımızı ifade ettik. Bununla birlikte hiç kimseyi haksız yere zan altında bırakmamak için araştırma ve soruşturmaların sonucunu bekledik.


Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz’le 14 Ekim’de yaptığımız ilk telefon görüşmesinde kendisine meseleyi elimizdeki bulgular ışığında anlattım. Bu görüşmede olayı araştırmak üzere kendisinin daha önce göndermiş olduğu bir heyetle yaptığım görüşmeyi ve bu görüşmede bir ortak çalışma grubu oluşturma noktasındaki kararımızı da ifade ederek ‘Bu ortak çalışma grubumuz da çalışmaya başladı.’ dedik ve bu konuda mutabık kaldık. Kral’ın talimatı üzerine Başkonsolosluk binasına giren Savcılık makamı ve Emniyet Müdürlüğümüze bağlı ekipler burada çeşitli incelemeler yaptı.


18 Ekim’de bir kez daha Başkonsolosluk binasında inceleme yapıldı. 19 Ekim tarihinde, yani cinayetten 17 gün sonra Suudi Arabistan Yönetimi Cemal Kaşıkçı’nın Başkonsolosluk binasında öldürüldüğünü resmen kabul etti. Yönetim adına yapılan açıklamada, Kaşıkçı’nın Başkonsoloslukta çıkan bir arbede sırasında öldüğü söylendi. Aynı gün geç saatlerde Kral Selman bin Abdülaziz ile bir telefon görüşmesi daha gerçekleştirdik. Cinayetin kabulünün ardından olaya karıştığı belirtilen 18 kişinin şu anda tutuklandığını bana ifade etti. Ülkemize de verilen listedeki kişilerin, Emniyet ve İstihbarat birimlerimizce olaya karıştıkları tespit edilen isimlerle aynı oldukları görüldü. Yani bu gelen 15 kişi, artı 3 kişi. Bu artı 3, zaten Konsoloslukta görevli olan kişiler.


Her şeyden önce bu cinayet, evet Suudi Arabistan toprağı sayılan Konsolosluk binasında işlenmiş olabilir, fakat unutulmamalıdır ki burası Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları içindedir. Ayrıca, Viyana Sözleşmesi de diğer uluslararası hukuk kuralları da böyle vahşi bir cinayetin soruşturulmasının diplomatik dokunulmazlık zırhının altına gizlenmesine izin vermez. Biz sınırlarımız içinde işlenen bu cinayeti elbette tüm boyutlarıyla araştıracak, soruşturacak ve gereğini yerine getireceğiz. Diğer taraftan Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan vatandaşı sıfatı yanında dünya çapında tanınan bir gazeteci olması, bu konuda bize uluslararası bir sorumluluk da yüklüyor. Türkiye kendi egemenlik hakları yanında uluslararası toplum adına insanlığın ortak vicdanının temsilcisi olarak da bu meselenin takipçisidir.


Şu ana kadar ortaya çıkan bilgiler ve deliller Cemal Kaşıkçı’nın vahşi bir cinayete kurban gittiğini gösteriyor. Böyle bir vahşetin örtbas edilmesi tüm insanlığın vicdanını yaralayacaktır. Aynı hassasiyeti Suudi Arabistan yönetimi başta olmak üzere konunun tüm taraflarından da bekliyoruz.


Suudi Arabistan yönetimi cinayeti kabul ederek aslında önemli bir adım atmıştır. Bundan sonra kendilerinden meselenin en altından en üstüne kadar tüm sorumlularını açık yüreklilikle ortaya çıkarmalarını ve hukuk önünde gereken cezaya çarptırmalarını bekliyoruz. Cinayetin anlık bir hadiseden kaynaklanmadığı, planlı bir operasyonunun ürünü olduğu yönünde elimizde güçlü emareler bulunuyor.


Mevcut bilgiler ışığında şu sorular herkesin kafasını kurcalamaya devam ediyor: Tamamı da olayla ilişkili vasıflara sahip bu 15 kişi cinayet günü niçin İstanbul’da toplanmıştır; biz bu soruya cevap arıyoruz. Bu kişiler kimden emir alarak oraya gelmişlerdir; cevap arıyoruz. Başkonsolosluk binası niçin hemen değil de günler sonra incelemeye açılmıştır; cevap arıyoruz. Cinayet açıkça ortadayken, onca tutarsız açıklama niçin yapılmıştır? Öldürüldüğü resmen kabul edilen bir kişinin cesedi niçin hâlâ ortada yok? ‘Cesedin yerli işbirlikçiye verildiği’ ifadesi şayet doğruysa, çünkü yetkili bir ağız yapıyor bu açıklamayı, şimdi soruyorum, bu yerli işbirlikçi kimdir? Çünkü sıradan birisi bu yerli işbirlikçiden bahsetmiyor, Suudi Arabistan’ın yetkili bir ağızı bunu söylüyor. Öyleyse bu yerli iş birlikçiyi açıklamaya mecbursun, bunu açıklayacaksın.


Hiç kimse tüm bu sorular cevaplanmadan meselenin üzerinin kapatılacağını aklından dahi geçirmesin. Güvenlik ve istihbarat birimlerimizin elinde henüz değerlendirme safhasında olan kimi bilgiler, hadisenin kesinlikle planlı olduğuna zaten işaret ediyor. Bu bilgilerin değerlendirmesi tamamlandıkça savcılıktaki soruşturma dosyasında yerlerini alacaktır. Böyle bir meseleyi birkaç güvenlik ve istihbarat mensubunun üzerine yıkmak ne bizi ne de uluslararası toplumu tatmin eder. İnsanlığın vicdanı ancak emri verenden uygulayana kadar herkesten hesap sorulması halinde mutmain olacaktır.”


SUUDİ BAŞSAVCI İSTANBUL’DA


Bu yazı kaleme alındığı sırada, cinayetin faili veya şahidi 18 kişi ellerinde olmasına rağmen cesedin akıbeti hakkında dört haftadan beri tek kelime etmeyen Suudi Arabistan yönetiminin İstanbul’a gönderdiği Başsavcı Suud El-Mucib havaalanına inmişti.


18 Suudi zanlıyı Riyad’da sorgulayan Başsavcı El-Mucib, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan'la bir araya gelecek. Bakalım bu menfur cinayetin faturası kime kesilecek? Suudi Arabistan Devleti’nin en tepesindeki Kral ve Veliaht Prens bu badireyi nasıl atlatacaklar? Ömrümüz varsa hep beraber yaşayıp göreceğiz.