Ankara’da ilk gün Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ı ziyaretin ardından yapılan ortak basın toplantısında, pek çok ve de her iki ülke için çok ön

Ankara’da ilk gün Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ı ziyaretin ardından yapılan ortak basın toplantısında, pek çok ve de her iki ülke için çok önemli sorunlara değinilmedi bile. Sayın Başbakan, Yunanistan’a iltica eden Fetöcü hainlerin iadesi konusunu uzatarak sorunu hukuk devleti kavramına bağlamaya çalışsa da kimseyi inandıramadığı apaçık ortada idi. 
Sayın Başbakan ertesi gün de aynı havada, İstanbul’da Heybeliada Ruhban Okulu’nu ziyaretinde, kapalı olan bu okulun açılması mesajını ortaya attı. Ben de önce konunun geçmişini kısaca sizlere sunmak istiyorum: 
Malumları Hristiyan alemi uzun süre siyasi ve dini çekişmelerden sonra 1054 yılında Ortodoks ve Katolik kiliseleri olmak üzere ikiye ayrılmıştı. Ortodoks Kilisesinin merkezi de İstanbul’da Fener semtinde Aya Yorgi Kilisesi’nde faaliyette olduğundan Türkiye’de, Fener Rum Patrikhanesi olarak anılagelmiştir. 
İstanbul’un fethinden sonra Osmanlı, Ortodoks Patriğinin yetki alanını hem genişletmiş, hem de güçlendirmişti. Örneğin Patrik, vezirlere eşit statüde, vergiden muaf tutulur, ayrıca korunurdu da. 
Bu ayrıcalıklar sadece Patrik için değildi. 19ncu yüzyılda bir müddet İzmir ve İstanbul’da da yaşayan Fransız diplomat ve yazar Alphonse de Lamartine, Osmanlı Tarihi adlı eserinde Rumlar’ı; “Ülkelerinde egemen değillerdi ama Osmanlı uyruğuna girmiş de sayılmazlardı. Ayrıcalıklara sahiptiler. Bab-ı Ali tarafından Transilvanya’ya, Sırbistan’a, Eflak ve Boğdan’a Adalar’a başkanlar Rum soyluları arasından seçiliyordu. Dış politika onların elinde idi, Bab-ı Ali’nin Rum tercümanları nerede ise Osmanlı’nın gerçek dışişleri bakanlarıydı.” diye tanımlayarak ayrıcalıkları hakkında önemli örnekler vermiştir. 
Bu ayrıcalıkların yanında denizci olmalarının avantajlarını da kullanarak zenginleşen Rumlar; Osmanlı topraklarında, Akdeniz’de Trieste, Venedik ve Marsilya’da, hatta Londra, Odesa ve Moskova’da kurdukları kolonilerle sosyal ve siyasi hayatın içinde yer almaya başlamışlar, Fener Rum Patrikhanesi de kiliselerde papazlar aracılığı ile bu faaliyetleri desteklemiştir. 
Fransız İhtilali’nin ardından Avrupa’da Viyana’da, Paris’te, Bükreş’te, Atina’da, gizli amaçları isyan olan, değişik isimler altında birçok dernek kurulmakta idi. Kimi Rus Çarı’nın, kimileri de Fransa, İtalya ve İngiltere’nin himayesinde ve Mason locaları ile birlikte çalışan bu derneklerden bazılarının gizli merkezleri de İstanbul’da Patrikhane’nin yönetiminde idi. Hatta 1813’te Paris’te kurulan Hotel Grez adındaki böyle bir derneğin genel sekreterlik görevini, Bab-ı Ali’nin Paris maslahatgüzarı Angelopulos yapıyordu. 
Ne hazin değil mi?
Zaten Mora Yarımadasında 6 Nisan 1821’de başlayan isyanda parmağı olan Patrik, isyanın merkezi Patrikhanenin kapısında 22 Nisan’da idam edilmişti. Zira Rumların Megali İdea safsatası yıllardır Ortodoks papazları arasında yayılıyor, silah ve cephaneler kiliselerde gizleniyordu. 
Yunanistan’ın 1830’da bağımsızlığının tanınmasından sonra malumları 1839’da Tanzimat Fermanı ilanı ile Hristiyanlara tanınan hakları Patrikhaneye de güç katmıştı. Ancak bağımsızlığını kazanan Bulgaristan, Romanya ve Sırbistan kiliseleri Fener Patrikhanesi’nden de ayrılıyorlardı. 
Daha sonra da 1nci Dünya Savaşı’nda, Türkiye aleyhine faaliyetler içine giren Fener Rum Patrikhanesi, Osmanlı’dan elde ettiği ayrıcalıkları bilindiği gibi Lozan’da kaybetti. Patrikhane artık, Ortodoks azınlığın dini ihtiyaçlarını karşılayan, daha önce tanınan idari, siyasi ve adli bütün ayrıcalıkları kaldırılan TC yasalarına tabi bir dini kurum haline gelmiştir. 
Şimdilerde Patrikhane için ısrarla talep edilen ekümenik tezi ile de ülkemizde ikinci bir Vatikan yaratılması amaçlanmaktadır. Hedef özerk bir yapıya kavuşturularak yabancı misyona tanınan hakları kullanan Patrikhaneyi Türk  dış politikasında bir aktör durumuna getirmektir. 
Kabul edilemeyeceği apaçık ortadadır. 
Değerli okurlarım, 
Artık yetki alanı sınırlandırılan Patrik, Türk vatandaşları arasından TC’nin onayı ile seçilmeye başlandı. Ve Fener Ortodoks Kilisesinde Patrik’e bağlı Ruhban Okulu da Türk maarif sistemi sınırları içinde Patrikhaneye bağlı olarak din adamı yetiştirmekte idi. 
Uzun bir süre bu sistem devam etti. 
1971 yılında bir anayasal değişiklikle Özel Eğitim Kurumları Kanununun bazı maddeleri iptal edildiğinden bütün özel yüksek eğitim kurumları üniversite bünyesine girmek istemediğinden kendiliğinden kapanmıştır. 
O günden beri Ruhban Okulu kapalıdır ve Yunanistan; TC Anayasasına aykırı olduğundan Türk Maarif Sisteminde yeri olmayan, bu özel ve özerk okulun açılmasını ısrarla ve masumane bir eda ile Türkiye’den talep etmekte ve bu taleplerin, başta ABD ve AB olmak üzere Hristiyan alemince desteklenmesini de organize etmektedir. 
Değerli okurlarım, özet olarak sunduğumuz Avrupa’nın bu şımarık çocuğu, küçük komşumuzun; Akdeniz’de ve Ege’de denizinde, ve bu denizlerin hava sahalarında, Kıbrıs’ta ve Ege Adaları’nda, hem hiçbir hukuki mesnedi olmayan hem de kudret ve kabiliyeti dışında olan Megali İdea safsatasını arkasında koştuğunu Batı Trakya Türklerini temel hak ve hürriyetlerini akıl almaz baskılar altında tutup her platformda Türkiye karşıtlığına öncülük yaptığını unutmamalı ve unutturmamalıyız.