Toplumların geleceğinin inşasında önemli bir unsur olan çocuklar, tarih boyunca ilgi odağı olmuştur. Çocukların iyi bir eğitim sisteminden geçirilm

Toplumların geleceğinin inşasında önemli bir unsur olan çocuklar, tarih boyunca ilgi odağı olmuştur. Çocukların iyi bir eğitim sisteminden geçirilmesi, beden ve ruh sağlıklarının korunması Devletlerin kültür ve medeniyet değerlerinin geliştirilerek geleceğe taşınmasında önemli bir yer tutmaktadır. Erken çocukluk eğitimi, çocuğun doğumundan şimdilerde ilkokula kadar geçirdiği yılları kapsar ve bireyin yetişkinlikte nasıl olacağını büyük ölçüde belirler. Bu nedenle çok büyük önem taşır.

Bu dönemde çocuklar henüz kendi gelişim özelliklerini, yeteneklerini, ilgi alanlarını ve gereksinimlerini tanımadıklarından, duygu ve düşüncelerini ifade güçlüğü içerisinde olduklarından, onlarla ilgilenen yetişkinlerin çok bilinçli ve dikkatli olmaları gerekmektedir. Çocuklara  çocukluk eğitiminde belli davranışları kazandırmak ve gelişimlerini desteklemek için gerekli eğitim yaşantıları evde ebeveynler, erken çocukluk eğitim kurumlarında ise öğretmenler tarafından hazırlamalıdır. Bu eğitim yaşantılarından yararlanamayan çocukların gelişimleri yavaş olmakta ve çocuklar bu olumsuz izleri yaşamları boyunca taşımaktadır.

PEKİ,  ECDAD BU İŞİ NASIL YAPMIŞ?

Osmanlı Devleti diğer eğitim kurumlarında olduğu gibi çocuk eğitimine de gereken önemi vermiştir. Organize bir eğitim modeli olmasa da yapılan bu metod Osmanlı Devleti’nin çağdaşlarına göre iyi bir seviyededir.

Osmanlı Devletinde okul öncesi eğitim yaşı 4-7 yaş arasında yapılmaya başlanırdı. İlk eğitimin başlangıç noktası anne kucağında gerçekleşirdi.

Okullar karma eğitim verirdi. Osmanlı'nın Tanzimat öncesi döneminde ilkokul öğretimini veren okullara "sıbyan mektebi", "mahalle mektebi" veya "taş mektep" denirdi. Bu okulların çoğu taştan yapılır ve camilere bitişik inşa edilirdi.

Bu devirde eğitim külli bir şekilde cami ve müştemilatıyla beraber olurdu. Bu okulların giderleri mahalleli tarafından karşılanırdı.

Eğitim için belirli periyotlarda değil de yılın her döneminde aktif şekilde yapılırdı. Çocuğun ailesinin uygun gördüğü ve okul yetkililerinin de onaylaması ile çocuklar eğitim hayatlarına başlardı.

Bu okullarda müfredat olarak okuma yazma ile başlanır, Kuran Eğitimi, matematik, İlmihal bilgileri seviyelerine uygun olarak verilirdi.

ÇOÇUKLAR OKULA NASIL BAŞLARDI?

XII. yüzyıla kadar uzanan kaynaklarda çocukların eğitime belirli merasimler eşliğinde bir düğün havasında başladıkları yazılmaktadır.Çocuğu okula başlayacak olan aile ziyafetler verirdi. Okuldaki diğer öğrencilere de şeker simit gibi yiyecekler dağıtılırdı. Aileler çocuklarının mektebe başlama gününü kandillere denk getirmeye çalışırlardı. Eğer kandillere denk gelmezse çocuklar pazartesi veya perşembe günleri okula başlarlardı. Okula başlayacak çocuğu olan aile evini baştan aşağı temizler; sonra da öğrenci adayı çocuklarını hamama götürürlerdi. Bütün aile okula başlama töreninin yapılacağı gün hava aydınlanmadan kalkardı.

Yeni elbise giydirilen çocuk mücevherler ya da parıltılı taşlarla süslenir; boynuna işlemeli Kur'an cüz kesesi asılırdı… Fesin giyildiği dönemde çocuğun başındaki püskül mavi olur ve fese bir nazarlık asılırdı. Daha sonra da Eyüp Sultan ve Fatih türbeleri ziyaret edilirdi. Aile türbe ziyaretinden döndükten sonra, çocuğun aynı mektebe başlayan diğer arkadaşları, ilahi ve aminlerle çocuğu götürmek için eve gelirlerdi.

Çocukların okula başlamalarına "Âmin Alayı" veya "Bed'-i Besmele" denirdi. Okula gidecek çocuk evin önünde kendisini bekleyen süslenmiş ata bindikten sonra tören başlardı. İlahiciler hep bir ağızdan "Tövbe edelim zenbimize / Tövbe İllallah yâ Allah / Lütfunla bize merhamet eyle / Aman Allah yâ Allah" dedikten sonra onları âmincilerin "Âmin âmin" sözleri takip ederdi.

Çocuk ata bindirildikten sonra Âmin Alayı yürümeye başlardı. Alayın en önünde atlas yastık üzerinde sırmalı cüz kesesiyle elifba taşınırdı. Arkasından da başının üzerinde çocuğun okulda oturacağı minder ve elifbayı koyacağı rahleyi taşıyan birisi giderdi. Bu kişiyi ata binmiş çocuk takip eder, arkasından da mektep hocası, hocanın yardımcıları ilahiciler ve âminciler gelirdi. Törende çocuğun akrabaları ve davetliler de bulunurdu.

Çocukların anneleri ve mahallenin kadınları da okula başlayan çocuğa eşlik ederlerdi. Ayrıca töreni seyretmek isteyenler de yol boyunca dizilirlerdi. Âmin Alayı ilahiler eşliğinde okulun önüne gelince okul hocasının yardımcılarından biri öğrenciyi elinden tutarak okula götürürdü. Mektepten içeri giren çocuk, hocasının elini öptükten sonra kendisinden önce içeri alınmış ve hocanın karşısında bulunan mindere oturur, tanışıldıktan sonra ders başlardı. Bazı sıbyan mektepleri de iki katlı olurdu. Mektep hocası da genellikle okulun, yanında yer aldığı caminin imamı idi. Eğer mahalle mektebinde öğrenci sayısı çok ise hocanın yardımcıları da olurdu.

Öğrenci Kur'an'da belli bir yere geldiğinde, hocasının elini öptükten sonra hocanın yardımcılarından biriyle evine giderdi. Evde büyüklerinin elini öperek eğitiminin belli bir seviyeye geldiğini gösterirdi. Öğrencinin ailesi de durumlarına göre hocanın yardımcısına bir hediye verirdi. Bir öğrencinin mahalle mektebini bitirmesi, onun hatim indirmesi, yani Kur'an'ın tamamını okumasıyla olurdu. Eğitim iki ya da üç yıl sürerdi. Öğrencilerin hatim indirmelerinde de bir tören yapılırdı.

Mahalle mektebini bitirenler kabiliyetli iseler medreseye girerlerdi; yeteneği veya durumu uygun olmayan da bir sanat öğrenirdi.

Tabi ki sadece imkanları olanlar değil devlet bir takım eğitim kurumları ile bu süreci hızlandırırdı. “Dâru't-ta'lîm", "muallim hane" gibi adlar verilen, padişah vakfı ilkokulları da vardı. Vakfın şartlarına göre buraya devam eden fakir çocuklara yiyecek, içecek, giyecek ve harçlık verilirdi. Vakıf geliri olmayan mekteplerde ise fakir çocukların ihtiyacı varlıklı ailelere aitti.

Böylece sosyal dayanışma ve yardımlaşma sağlanmış oluyordu. Birçok başarılı devlet adamı, bilim adamı, tabip, muallim, müderris, kadı, bestekâr bu okullardan yetişmiştir. Osmanlı sosyal düzeninin temelleri bu okullarda atılmış, buralarda sağlıklı nesiller yetiştirilmiştir.

Bu uygulamalar tüm Osmanlı sathına yayılmasa da ciddi anlamda kazalardan kasabalara, köylere kadar uygulama biçimlerine arşiv belgelerinden ulaşılmaktadır.