"Güzel gülümsemelerim vardı benim, papatyalarımın arkasına sakladığım..."

 

Merhaba Elif Hanım. Hoş geldiniz. Nasılsınız?
Merhaba Yağmur, hoş buldum. İyi sayılırım, herkes kadar. Sen nasılsın?

Ben de iyiyim teşekkür ederim. İlk olarak yazmaya nasıl başladınız, bunu sormak istiyorum. Sizi teşvik eden biri ya da bir olay olmuş muydu?
İlkokula başladığım günden beri yazmaya çalışıyorum. Gecenin bir vakti kalkıp başucu defterime aklıma geleni yazıyorum. İlkokulda ormanla ile ilgili bir şiirimde dereceye girip ödül almıştım. Lise yıllarında okul gazetesinde birkaç şiir yazdım sonrasında bıraktım şiir yazmayı. Şairlik çok büyük bir erdem, o erdemi kendimde göremedim. Editörlük yaptığım bir kitabın imza gününe Cezmi Ersöz’le çok güzel bir sohbetim olmuştu, o da yazmamı söylemişti. Hatta ilk kitabımın arka kapak yazısını Cezmi Ersöz not düşmüştür, sonsuz teşekkürlerimle. Sonrasında aklını çok kıskandığım bir yazar vardır Hakan Günday, bir gün onun Akdeniz Üniversitesinde ki söyleşisine katılmıştım. İmza atmasını rica etmiştim, sonra bana bakıp sen yazıyorsun değil mi demişti çok şaşırmıştım bakıp sadece evet diyebildim. Yanına yaklaşıp eğildim usulca kulağına dedim ki ‘’sizin beyninizi köpek gibi kıskanıyorum.’’ Çok kahkaha atmıştı. Elimden tutup sahnenin ortasına getirdi ‘’ben bu arkadaşa ilham kaynağı olmuşum o da ileride size öyle olacak’’ dedi şaşkınla bakakaldım ardından o eğildi kulağıma ‘’yaz’’ dedi ‘’yaz.’’ (Belki kendisi bu olayı hatırlamıyordur bile) Fena gaza geldim sanırım, yazmaya çalışıyorum işte bende.


"Tarçınlı Süt"
"Tarçınlı Süt" en mutlu olduğum keyif aldığım bir anımdır benim. Oğlumla ikimizin hikâyesi, onunla birlikte büyürken yazdım. Keyifli sıcacık ve eğitici olduğuna inandım. Halen Adana’da yaz kurslarında okutuluyormuş, beni çok mutlu ediyor. Bu hikâye Adana Seyhan Belediyesi ile birlikte yaptığımız bir projeydi. 23 Nisan çocuklarına bedelsiz hediye olarak çıkarıldı. 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda orada oldum ve o kadar çok çocuğa imza verdim ki sayısını bile bilmiyorum. Öyle güzel gündü ki, Zafer Özgentürk ve Seyhan Belediyesi ekibine sonsuz teşekkürlerimle. "Çocuk gözlerimle umutla bakıyorum yarınlara..."

 

İlk kitabınızdan bahseder misiniz? "Ağrı Dağı'ndan Akan Irmak" okurlara ne anlatıyor?
Dağa çıkmış bir çocukla röportaj yaptım, önyargıdan uzak. Sadece onu dinledim ve yazdım. Neden dağa çıktığını, hangi şartlarda yaşadığını, nasıl indiğini ve indikten sonra ne şartlarda yaşamak zorunda kaldığını anlatmaya çalıştık kitabın anlatıcısıyla birlikte. Bazen insanlara dokunmak gerektiğini düşünüyorum.



Bu kitabın amacı neydi? Amacına ulaştı mı?
Sadece o anlatmak istedi ben de yazdım. Hayali yaşadıklarının kitap olmasıymış, ben de elimden geldiğince yazmaya çalıştım. Güzel günlerdi, o anlattı, dinledim. Bir gün hiç unutmuyorum "o anamdı" dedi Akdeniz’e bakarak gözlerinden döküldü, ona bakamadım konuşamadım. Akdeniz’e bakıp dakikalarca hiç konuşmadan ağladığımızı anımsıyorum. İnsanın bazen kelimeleri susar sessiz çığlıkları olur, yutkunur kalır. Eğer kocaman bir yüreğiniz varsa o dile gelir.

"Artık aşkın anlamı kalmadı"
Aşkı anlatmayı çok isterdim, herkesin aşkı kendine gibi geliyor bana. Herkes aşkını farklı yaşıyor, ben onun bir gülümsemesiyle mutlu olurken, başkası bir yüzüğüyle mutlu oluyor. Yani artık aşkın anlamı da kalmadı. Sanırım aşkı Leyla ile Mecnun giderken alıp götürdüler yanlarında.

"Tarçınlı Süt" kitabının ismi nereden geliyor?
Ofiste kitabımı hazırlarken mesai arkadaşımla isimi hakkında konuşuyorduk o anda tarçınlı süt içiyorduk, döndü bana dedi ki işte bak ‘’Tarçınlı Süt’’ isim tamamdır. Güzel bir anısı kaldı.



Anne olmak nasıl bir duygu?
Dünyanın en uzak noktasında ki bir annenin kederi sizin kederiniz oluyor. Tüm evlatların kokusu aynı ve hiç burnunuzdan gitmiyor. Özel günlerinde o mutluğunu yaşarken siz sessizce bir köşeye çekilip ağlıyorsunuz. İlkokul birinci sınıfta öğretmenler gününde halay başı olmuştu eline bir mendil aldı komutlar vererek arkadaşlarını yönetiyordu, ne çok duygulandım. Minicik parmaklarıyla, minicik bedeniyle neler yapıyordu. Evlatlar hiç büyümezmiş gerçekten. Ben çok duygu yüklü bir anneyim sanırım.

"Kitap okuyan insanlar geçsin ömrümüzden"
İlham kaynaklarınız nelerdir? Ne olmazsa yazamazsınız?
İnsanlar, kısacası bu koca evren. Hissederek yazmayı seviyorum. Yazmak beni iyileştiriyor. Yazmayı seviyorum. Bir film izlerken, bir türkü dinlerken, yolda, evde, sokakta her yerde yazıyorum. Gecenin bir vakti uyanıyorum başucu defterime notlarımı alıyorum. Yaşamayı, nefes almayı bize lütfeden Tanrı’ya binlerce teşekkür ediyorum. Eğer bulunduğunuz yer sizi mutlu ediyorsa daha da çok keyif alıp güzel cümleler çıkarıyorsunuz. Yaşadığınız yeri sevince hayat daha bir anlam kazanıyor, Antalya nefes aldığım şehir.

Yazar adaylarına tavsiyeleriniz neler?
Söz veriyorum eğer bir gün yazar olursam bu soruya cevap vereceğim. Hala kaç fırın ekmek yemem lazım bilemiyorum. Yolumun uzun olduğunu düşünüyorum. Okumalı hep okumalı diyebilirim ben sadece... Tramvayda oturuyordum durakta bir kapı açıldı, bir kız çocuğu bindi bakıp bana selam verdi gülümsedi. Yanıma oturdu sırt çantasını açtı içinden bir kitap çıkardı ve okumaya başladı. Kendisini takip ettiğini görünce başını kaldırıp baktı. Sonrasında sohbet ettik yazıyorum dedi, birçok projeler yapmış. Okumak işte yazmanın başlangıcıydı. "Kitap okuyan insanlar geçsin ömrümüzden."



"Demir'im..."
Demir’in öyle güzel yüreği var ki, bazen diyorum bu kötü dünyaya onu böyle yetiştirirken yanlış mı yaptım? Bazen işte, anne korkuları! Hangi anımız kötü ki, çünkü ben anneyim. Kitabımda çoğundan bahsetmiştim. Salonda temizlik yapıyorum birden dizim sehpanın köşesine çarptı, öyle bir "ah" sesi çıkardım ki... Demir de odasında oyuncakları ile oynuyordu. Sanırım 3 ya da 4 yaşlarında, koşarak salona geldi, dizlerinin üzerine çöktü ve dizimi öptü. Gözlerim dolu dolu ona baktım. Başını kaldırdı, yarım konuşmalarıyla "prensesim birazdan geçecek acısı, biliyorum." Hala konuşuyordu, "sen öpünce benim hemen geçiyor, senin de ben öpünce geçecek." Daha ne denir ki, evlat yüreği!

Yeni bir kitap çalışmanız var mı?
Evet, bir dosyam vardı hazırladığım, o dosyayı bir dostum alıp yayıncıya gitmişti, kendi dosyasını ve benim dosyamı bırakmıştı. Şimdilerde o dostumu kaybettim, (Yunus Karavelioğlu) Biraz ara verdim. Belki zamanı değil o dosyanın. İnsanın dostu giderse yapayalnız kalırmış bu koca dünyada. Biraz bekleyecek ya da güçlü olduğumda görüşmeleri yaparım sanırım. Karıncalarla konuşan bir kadın vardı, aldatılan, aldatan birçok kadını yazdım. Ne diyordu bir bölümde; "Canım yandığında gidecek kimsem yoktu benim, ne olur karıncalarım terk etmeyin beni."

Sizce en büyük Türk kimdir? Ve son olarak neler söylemek istersiniz?
Elbette Mustafa Kemal Atatürk. Son olarak, gerçekten hayat kısa. Kalp kırmak, üzmek, incitmek, acı çektirmek yerine sevmeyi denemek lazım. Güzel evlatlar büyütmek lazım, vatanına milletine değer veren çocuklar yetiştirmek lazım. Güzel dostlarınız olmalı, sizi bırakıp gittiğinde bile hep yanında varlığını hissedeceğiniz. Can dostumun son sözüyle sizlere sevgilerimi yolluyorum.

"Sen onu bulduğunu sanırken, aslında o sana kendini buldurur." – Yunus Karavelioğlu

 

 

 

Röportaj: Yağmur Tanyıldız

 
Editör: TE Bilisim