Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü'nde eğitim gören Yazar Mustafa Yahya Coşkun, yüksek lisansını Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde, yakın çağ tarihi üzerine tamamladı.

Birçok gazete ve dergide yazılar kaleme alan Coşkun, AA muhabirine yaptığı açıklamada, tarihçi olması sebebiyle, tarihi eser kaçakçılığının kendisi için çok derin bir yara olduğunu ifade ederek, konu üzerine çeşitli araştırmalar yaptığını söyledi.

"Kaçırılan eserler tekrar Türkiye'ye getirilmeli"

Coşkun, özellikle Türkiye'den yurt dışına kaçırılan ya da definecilerin elinde yağmalanan eserlerin tekrar Türkiye'ye gönderilmesi gerektiğini belirterek, şunları kaydetti:

"Dünyanın müzelerini gezin, özellikle antik çağ ve İslam eserleri bölümlerine göz atın, muhakkak coğrafyamızdan eserleri görürsünüz. Dünyanın en önemli müzelerinde, en bilinen, en mutantan sergilerinde hep coğrafyamızdan çalınan eserler vardır. Ben onlara bakınca, vatanından koparılmış, toprağından sökülmüş eserlerin hüznünü görüyor, içli seslerini duyuyorum. O eserler bu toprakların birikimidir, bu topraklarda, evlerinde olmalılar."

Tarihi eser kaçakçılığının bugün olduğu gibi çok eski tarihlerden beri yaşanan bir olay olduğuna dikkati çeken Coşkun, "Tarihin en hunhar, en insafsız yağmacılarının başında Romalılar gelir belki de. Anadolu'dan çaldıkları yüzlerce değerli eseri Roma'ya götürmüş ve kendi şehirlerini bu eserlerle süslemişlerdir. Aslında aynı acı tecrübeler bugün de yaşanıyor. Dün Irak'ta, bugün Suriye'de yaşanan tarihi eser kaçakçılığı da geçmiş devirlerinkinden eksik kalır mahiyette değil." ifadelerini kullandı.

"İrrasyonel bir sağanağın altındayız"

Her şeyin dijital olarak yaşandığı bir çağda, kitabın önemine de değinen Coşkun, şu tespitlerini paylaştı:

"Dijital alan bizim güç atfettiğimiz, belirleyiciliğine boyun eğdiğimiz bir alan. Kendi ellerimizle zincirlerimizi bağlıyoruz. Bununla yetinmeyip zincirlerimizle barışık yaşamaya çalışıyoruz. İrrasyonel bir sağanağın altındayız. Kitap burada gerçek anlamını bir defa daha belirginleştiriyor. Bu sağanaktan kaçarak kitap, sığınılacak bir önem taşıdığını güçlü bir şekilde hissettiriyor."

Coşkun, bu bağlamda toplumun değerleri, beklentileri veya problemleri ile ilgili tespitler ve önermeler içermeyen kitapların tekdüze olduğu yorumunda bulunarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Salt bireyi konu edinen ve onu toplumun öznesi konumundan soyutlayan eserler yetersizdir. Ben kitabı yazarken birilerinin özgürlüklerini, hayatlarını riske atarak giriştikleri yasadışı yolların, onları bu yollara sürükleyen duygusal ve maddi etkenlerin, dolayısıyla bireyin ve toplumun suç öğesi etrafındaki konumlanış biçiminin anlatıcılığına soyundum. Bunu yaparken de kimi zaman kulaklarımın tanıklık ettiği anlatılardan yararlandım."

Coşkun, bugün toplumun en çok kitaba ihtiyaç duyduğunu aktararak, "Cemil Meriç'in kitaplara sığınma gerekçesi bugün daha ciddiyetle geçerlidir. Meseleler biçim değiştirir, çareler hep aynıdır. Kitap, anlamını muhtevaya borçludur. Bugün temel ihtiyacımız da anlamdır. Kitabın koruması gereken değerler var. Bunların hiçbiri dijital alan için söylenemez. Aksine kitap, içinde bulunduğumuz bilgi kirliliğinden sakınmamız hususunda da imdadımıza yetişir. Son yaprağa, son tablete kadar insanlık tarihinin yazılı birikiminin tümü dijital ortama aktarılmadan kitaba duyulan ihtiyaç azalmayacaktır." şeklinde konuştu.
Editör: TE Bilisim