25 Eylül 2017. Büyük üstadın aramızdan ayrılışının tarihi... Ama kim diyebilir ki o öldü? Neşet Ertaş ölmez, kimse beklemesin böyle bir şey

25 Eylül 2017.
Büyük üstadın aramızdan ayrılışının tarihi...
Ama kim diyebilir ki o öldü?
Neşet Ertaş ölmez, kimse beklemesin böyle bir şey.

"Adının öyle olduğuna bakmayın,
biz onu;
neşe
dert
aşk
olarak bilirdik"
Nur içinde yat Bozkırın Tezenesi..."

Neşet Ertaş'ın gençliği

Büyük üstat Neşet Ertaş’ın doğum tarihi halen kesin olarak bilinmiyor.
5-6 yaşlarında bağlama ve keman çalmaya bağlayan Neşet Ertaş, babası Muharrem Ertaş düğünlerde aldıkları paralardan temin eden Ertaş'lar, birlikte 8 yıl il il gezerek bu işi sürdürdüler.
Neşet Ertaş, bu seyahatler yüzünden okula da gitmemiş, gidememiştir.

Neşet Ertaş’ın kendi ağzından İstanbul’a gelişi

Cebimde iki buçuk liram vardı. Kırşehir’den Ankara’ya kadar da otobüs iki buçuk lira, ben İstanbul’a gidiyorum. Ankara’da otobüsten indim, çığırtkanın birine gittim dedim ki "ben İstanbul’a gideceğim, param yok". Elimde sazım var ya, "çal" dedi ben başladım çalmaya... Sırası gelince çığırmaya gidiyor, geri geldiği zaman çal demesine gerek yok, alıştım çalıyorum.
Ne zaman vardıysam, ta gece yarısına kadar saz çaldım. En son otobüsün arkasında şöyle bir oyuk yer vardı beni oraya verdi, İstanbul’a kadar ayakta geldim...

Mütevazı kişiliği

Hiçbir zaman ben demeyen bir karakteri vardı. Devlet sanatçılığını kabul etmemesi, ayrımcılık olarak görmesi onun mütevazılığını ve karakterini ortaya koymaya yeterli oldu. Nil Karaibrahimgil’in: "Neşet Ertaş’ı tanımıyorum, dinlemedim" sözlerinden sonra: "Biz yaşlı adamız, kızımız henüz genç dinlemeyebilir, duymamış olabilir bu normal, bunda yanlış bir şey yok" diyerek mütevazı kişiliğinden ödün vermemiştir. Bu açıklamalar sonrası Nil Karaibrahimgil’in özrü gecikmemiştir.
BirGün gazetesi yazarı Hakan Demir de bu konuda, şu tweeti atmıştı: ‘'Kimse kimsenin önünde eğilmesin diyerek el öptürmeyen, devlet sanatçılığını ayrıcalık olmasın diye reddeden insanlık ustasıdır Neşet Ertaş...''

İstanbul Teknik Üniversitesi kendisine fahri doktora unvanı verdi

Neşet Ertaş, İTÜ’den fahri doktora unvanı almış ve fahri doktora unvanı aldığı günün akşamı Can Dündar'ın "Evet Neşet Usta, tebrik ederim. Önce heykeliniz dikildi, şimdi doktora aldınız. Ne hissettiniz bugün sahnede?" sorusuna;
"Efendim, dikilen bir heykel bir gün olur sökülür, ama ekilen emek hiçbir zaman sökülemez. O koparılsa bile yine devamı gelir" diye cevap vermiştir.

Türkülerinde işlediği aşk ve özlem

Neşet Ertaş önceki bestelerinin çoğunda sevgiliye duyulan aşk ve özlem konularını işlemişti. Son kasetlerindeki bestelerinde ise insanlara belli mesajlar veriyor: Allah aşkı, insan hakkı ve sevgisi, ana ve babaya duyulan özlem, ilim ve cehalet, memleket hasreti, ölüm gibi. Sanatçı bunun nedenini şöyle açıklıyor: "Aşık Veysel‘in de dediği gibi benim topraktır. Bu toprağın en güzeli insandır, insanların en güzeli de anamız ve yarimizdir. İnsanı seven insan; hakkı sever, biz de o hakkın aşığıyız. Şüphesiz ki ölmez, yitmez, yemez, içmez, solmaz bir tek Allah' tır. Allah hepimizi eşit yaratmış. Haksızlık, cana gıyma, düşük görme olmasın. Allah’tan geldik Allah’a gideceğiz. Cehalete hatırlatabildimse mutluyum."

"Sevda sırrınan olur"

Naifti. Öyle naifti ki, bir röportajda "İlk ne zaman âşık oldunuz?'' diye sorulduğunda, ''13 yaşımda. Yozgat’taydık, mahallenin kızıydı. Ona bir türkü havalandırdıydım" deyip kızın adını da söyledi. Sonra da pişman oldu: "Yazman gurban oluyum, sevda sırrınan olur."
Şimdi kimse sevdiği kıza türkü havalandırmıyor ustam, şimdi kimse sevdasının adını gizlemiyor koynunda. Her şey uluorta... Her şey dökülmüş yere...
Sana 'bozkırın tezenesi' lakabını takan Yaşar Kemal da gitti buralardan.
Buralar kan revan, buralar bulutlu, artık insanların sabrı kalmadı birbirine. Ama üzülme.
Siz gidince dünyanın rengine kananlar kaldı geriye, hepimiz cahil olduk.