Bütün dünyayı etkisi altına alan ve hayatı neredeyse felç eden Covid-19 virüsü, tarihte yaşanan benzer hastalıkları hatırlatıyor. Bunlardan şüphesiz en tehlikelisi ve insanları en çok etkileyeni vebaydı. Hz. Peygamber(SAV.) bu hastalığın önceki milletlere bir ceza olarak gönderildiğini, veba olan yere gidilmemesini, veba olan yerden de çıkılmamasını tavsiye etmişti.

Geçmişte bazı milletlerin başına belalar geldiğinde, o milletler toptan yok olurdu. Fakat bir hikmete veya Peygamber duasına binaen artık toptan helaklar yerine veba gibi hastalıklar insanlığın başına gelmeye başlar. Peygamber Efendimiz bu gibi hastalıklara sabredilmesi halinde bunun kişiye sevap kazandıracağını, kişinin ölmesi durumunda ise şehit olacağı müjdesini vermiştir.

Tarihin neredeyse her devrinde etkisini sürdüren veba, milyonları aşan canlar almıştır. Mesela 688 yılında Basra’da ortaya çıkan veba, birkaç gün içinde iki yüz bin insanın ölümü ile sonuçlanırken, sadece 14. yüzyılda 200 milyon civarında insanın hayatına mal olmuştur. Elde bir istatistik olmamakla birlikte, veba salgınına daha çok Avrupa kıtası maruz kalmıştır.

 Özellikle ticaret yollarının Akdeniz’e ulaşması, bu bölgeyi etkileşimin merkezi haline getirmekteydi. Dolayısıyla tüccarlar vasıtasıyla taşınan veba, başta Avrupa olmak üzere, Akdeniz havzasına yakın İslam ülkelerine ve dünyanın değişik bölgelerine yayılıyordu.

Tarihte fazla dillendirilmeyen ve belki de gözden kaçan bir husus vardır. Coğrafi Keşiflerin yapılıp Avrupalıların yeni yollar keşfetmesi, Osmanlı Devleti’ni ekonomik olarak olumsuz etkilemiş olsa da veba gibi hastalıkların ülkeye daha az girmesi gibi bir hayra hizmet etmişti.

Veba tüm dünyayı etkileyen ölümcül bir hastalık olunca tabipler uzun yıllar süren çalışmalar yapmış ve vebanın nedenlerini bulmaya çalışmışlardı. Araştırmalar neticesinde, hastalığın nedeni daha çok havaya bağlanmış, temiz havanın hastalık riskini azaltacağı görüşü ön plana çıkmıştı. Böylece yüksek yerlerde ikamet etmek, evleri sık sık havalandırmak, odaların içerisinde sirke, sandal ağacı ve gül suyu gibi maddeler kullanmaya özen gösterilmişti.

Bu tedbirlerin yanı sıra kan aldırmanın da hastalığa iyi geleceği inancı yaygınlaşmıştı. Tüm bunlara ek olarak duaya, muskaya ve tabi büyüye müracaat etmek de ihmal edilmemişti.

O günler geleceğin ne getireceğini ön göremeyen insanlar, derin bir karamsarlığın içerisine düşmüşlerdi. Belki de bu karamsarlığın tek iyi yanı, insanların günü yaşamaya başlaması, hayatı ıskalamaması ve sevdiklerinin kıymetini bilmesi olmuştu. Veba toplumun sadece sağlığını değil psikolojisini de bozmuştu. Hastalığı dilencilere ve azınlıklara bağlayanlar olmuş ve böylece toplumun bu kesimleri itilmiş, kakılmış, işkencelere maruz kalmıştı.

Vebayla birlikte insanların derileri siyahlaşmaya başlıyormuş. ‘Büyük Ölüm’ olarak adlandırılan veba, belki de bu nedenle ‘Kara Ölüm’ olarak adlandırılmaya başlanacaktır. Ancak bu ifadenin sıkıntı ve çaresizlik anlamında kullanılmış olabilme ihtimali de vardır.

İlginç bir şekilde veba, bazı güçler tarafından bir savaş stratejisi olarak da kullanılmıştır. Acımasızlığıyla bilinen Moğol orduları, zorlandıkları şehirlere karşı yeni taktikler geliştirirken bu taktiklerden biri de vebadan faydalanmaktı. Mancınıklara doldurdukları vebalı cesetleri düşman kalelerine atmak suretiyle onları kısa sürede dize getirebiliyorlardı.

20. yüzyılın ortalarına kadar etkisini sürdüren veba, insanların bağışıklık kazanması, sağlıkta iyileştirmeler ve karantina gibi uygulamalarla azalacak ve etkisini kaybedecekti. Umar ve ümit ederim ki corona da bir an önce etkisini kaybeder ve yok olup gider…