’Toprakta yeterli ilerleme olursa, garantiler tasfiye edilir ve Türk askeri çekilirse; Kıbrıs sorununa 2016 yılı içinde çözüm bulunabilir…’’

’Toprakta yeterli ilerleme olursa, garantiler tasfiye edilir ve Türk askeri çekilirse; Kıbrıs sorununa 2016 yılı içinde çözüm bulunabilir…’’
(Rum Kesimi Lideri Anastasiadis)
2015 yılında Kıbrıs davamızla ilgili adada yaşanan en önemli gelişme; Annan tuzak planı sürecinde ‘Birleşik Kıbrıs’ çatısı altında kurulacak ama hedefi: ‘’Tek devlet, tek egemenlik, tek halk olan’’ çözüm modeline büyük destek veren BDH’nın (Barış ve Demokrasi Hareketi) lideri Sn. Mustafa Akıncının, K.K.T.C’de yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini, 2’nci tur sonunda 26 Nisan 2015 tarihinde kazanarak, Kıbrıs Türk Halkının 4’ncü Cumhurbaşkanı seçilmesi olmuştu…
Bu tarihten sonra, adeta adaya sihirli bir değnek dokunmuş gibi 2015’in son periyodunda Kıbrıs, uluslar arası güçleri temsil eden önemli siyasetçilerin adeta akınına uğramıştır!
Kimler gelmemiştir ki Kıbrıs’a! ABD Başkan Yardımcısı, ABD Dış İşleri Bakanı, Fransa Dışişleri Bakanı, Rus Dışişleri Bakanı, BM Genel Sekreterinin Özel Temsilcisi, AB’nin üst düzey yöneticileri v.d
Böylesine önemli ziyaretçilerin adaya gelişlerinin onlara göre bir tek amacı vardır! O da 2008’den beri süregelen müzakerelere katkıda bulunmak..! Bu süreçte, böylesine önemli konukları ağırlayan Kıbrıs adasında gözden kaçırılmaması gereken şu hususu da hatırlamak gerekir:
Çünkü bu konukların tamamı, öncelikle adanın yasal hükümeti olarak kabul gören Güney Rum Kesimi Lideri’ne bu ziyaretleri gerçekleştirip; o makamda kim var ise onunla görüş alışverişi yaptıktan sonra nezaketen de olsa adanın kuzeyine geçerek; Kıbrıs Türk Halkının kendi özgür iradesiyle seçmiş oldukları Cumhurbaşkanı ile görüşüp, (ama her defasında Kıbrıs Türk Toplumu Lideriyle görüştüklerini açıklamışlardır!) çözüme ulaşabilmenin ortak paydalarını değil; tam tersine adanın Rum tarafının eline geçmesini öngören Rumlarla ortak isteklerini dayatmışlardır!
Ada tarihinde 1968 yılından beri devam eden müzakereler sürecinde yapılan benzer ziyaretlerin tamamında yaşanan budur! Ama bunun da ötesinde bu emperyalist güçlerin temsilcileri aslında bu müzakere sürecini bahane ederek kendi ulusal çıkarları adına adada elde etmeyi umdukları menfaatlerinin peşindedirler…
2015 yılı sonunda Kıbrıs Rum ve Türk tarafını temsilen liderler ortak açıklamalarında 2016 yılını çözüm yılı ilan etmişlerdir. Sn. Akıncı Rumca, Bay Anastasiadis Türkçe okudukları yeni yıl mesajlarında çözüm adına güçlü sinyaller aldıklarını belirtmişlerdir…
Aslında bu güçlü sinyallerin günümüze yansımaları da yavaş, yavaş ortaya çıkmaktadır!
2015 yılı içerisinde çözüme ulaşmanın ortak mutabakattan geçtiğini ifade eden Rum tarafı lideri, Rum hükümeti sözcüsü, Rum Ortodoks Kilisesini temsilen Başpiskopos Hrisostomos, Rum Ulusal Konseyi sözcüsü, 2015 yılında köşe bucakta birilerine söylettikleri asıl amaçlarını; günümüzde açıkça dile getirmekte, adada kalıcı bir çözüm olacak ise; yazımın girişinde tırnak içerisine almış olduğum, Güney Kıbrıs Rum Liderinin çözüm adına vazgeçilmez olarak öne çıkardığı hususları açıklamışlardır…
Bu açıklamalara konu olan hususlar aslında Rum tarafının hiçbir zaman vazgeçmediği, bu konulardan bir adım dahi geri atmadığı konulardır.
Yani Türk askerinin adayı terk etmesi, Türkiye’nin garantörlüğünün kalkması, adada daha çok toprağa sahip olabilmek…
Pekiyi, Rum tarafının bu kabul edilemez taleplerine, Kıbrıs Türk Halkını müzakere masasında temsil edenlerden nasıl bir yanıt gelmiştir/gelecektir?
Ya Anavatan Türkiye’den?
K.K.T.C’nin 4’cü Cumhurbaşkanı seçildiği günden buyana Rum tarafıyla yapılan görüşmeleri büyük bir gizlilik içerisinde yürüten Sn. Akıncı’dan bu hayati öneme haiz konularla ilgili olarak net, doyurucu bir açıklama duyulmadığı gibi! Çözüme ulaşabilmek adına masada her şeyin konuşulacağını, ortak bir mutabakat adına da bize acı verecek bazı konuların da kabul edilmesi mealinde bazı açıklamaları mevcuttur!
Şu ana kadar ortaya konulan tüm parametreler bunu işaret etmektedir! Devam eden müzakerelerde pek çok konu başlığında anlaşmak adına büyük ilerlemelerin sağlandığı haberleri Rum tarafında yazılı, görsel medyalara manşet olurken, Rum Liderinin açıklamasından görüleceği gibi; bir zamanlar Türkiye’nin, Kıbrıs Türk tarafının kırmızıçizgilerimizdir/dokunulmazlarımızdır dediği o üç önemli hususa da dokunulmuşken!
Türkiye’nin tarafların bu zeminde devam eden görüşmelerini etkilememek, çözüme ulaşılabilmesi için Rum tarafının yapmış olduğu bu kabul edilmez açıklamalara müdahil olmamak adına sesinin dahi çıkmadığı bu süreçte!
Sonu hüsranla bitecek, Annan planından da geriye düşecek bir çözüm modelinin referanduma götürülerek Kıbrıs Türk Halkına sunulması, kabul ettirilmesi yönünde dayatılması ne kadar doğru olacaktır?
Kıbrıs adasında 1959-1960 Zürih ve Londra antlaşmalarında Türkiye’nin, Kıbrıs Türk Halkının elde etmiş olduğu uluslararası ve tarihsel kazanımlarımız nasıl savunulacaktır?
Adada 2016 yılının ilk haftasından bugüne, yeni ve çarpıcı gelişmeler yaşanmaktadır!
Ama en çarpıcı olanı Rum liderinin artık açıkça Türkiye’nin garantörlüğünün kalkması, Türk askerinin adayı terk etmesi, toprak paylaşımında istediklerinin kendilerine teslimi yönündeki açıklamasıdır!
Bu arada yine iki gün önce Rum kesiminde Alithia gazetesinde manşet olan habere göre:
BM Genel Sekreteri Banki-Moon; Sn. Akıncı ve Bay Anastasiadis’i telefonla arayarak, önümüzdeki hafta 40’tan fazla ülkenin devlet ve hükümet başkanının da katılacağı Davos Ekonomi zirvesine davet ettiği ve birlikte kahve içme teklifinde bulunduğu öğrenilmiştir!
Amacı; Türkiye ve Yunanistan Başbakanlarının da bulunacağı bu zirvede Kıbrıs konusuyla ilgili, garantörlüklerinde konuşulacağı 4’lü bir görüşme olanağı yaratmakmış..!
Zaten Güney Rum lideri, Annan tuzak planıyla üye yapıldıkları AB’ye, bu sıfatını kullanarak Davos’a katılacaktır. Sn. Akıncı, twitter’dan yapmış olduğu açıklamayla, böylesi bir zirvenin çok faydalı olacağını belirtmiştir. Ancak Rum Lideri Anastasiadis; olumlu bir yanıt vermemişse de, sözcüsü böylesi bir gelişmenin yararlı olacağının altını çizmiştir!
Ne diyelim?
Umarım faydalı bir kahve sohbeti olur!
Ancak merakım o dur ki! Kıbrıs gibi çok önemli bir konunun görüşüleceği bu kahve toplantısında; ne marka kahvenin içileceğidir?
Dünyaca ünlü Türk Kahvesi mi? Yoksa lokumu, baklavayı, hatta hellimi dahi sahiplenerek, kahveye de, Yunan kahvesidir diyenlerin kahvesi mi içilecektir? Yoksa adada çok ünlü olan Girne Con kahvesi mi?
Belli mi olur? Bir bakarsınız bir de ünlü bir falcı bulunur, Kıbrıs’ın kahve falına bakılır; adada çözüm ne zaman, nasıl olacak diye…
Ne günlere kaldık böyle?