Merhaba Değerli Okuyucular, Bu hafta sizleri içinizi ısıtacak,yüreğinizi kıpırdatacak, "ahh keşke şöyle bir sahil kasabasında yaşayabilsek" dedi

Merhaba Değerli Okuyucular,

Bu hafta sizleri içinizi ısıtacak,yüreğinizi kıpırdatacak, "ahh keşke şöyle bir sahil kasabasında yaşayabilsek" dedirtecek bir yerden bahsedeceğim.

Bu hafta basın danışmanlığını yapmakta olduğum Arterus Spor Kulübü bayan Voleybol takımı 1.lige çıkış maçları için gittik. Biletlerimizi alıp çantalarımızı hazırladık. 2 günlük bir program olacaktı fakat güzel geçeceğini biliyordum.

Cuma sabah 06.50 uçağıyla İstanbul’dan yola çıktık. Sabah saat 08.00 sularında Dalamandaydık.

Havalimanına iniş yaptıktan sonra kiraladığımız araca çantalarımızı yerleştirip 2 gün sürecek Muğla programımıza başlamış olduk. Maçlar Muğla merkezde olduğu İçin Dalaman’dan merkeze doğru yola koyulduk. Yol boyunca yemyeşil tarlalar,insanı içini hoş edercesine uzayan portakal ağaçlarıyla dizili Bahçeler ve alabildiğine izleyebildiğimiz dağlar bize eşlik ediyordu. Hava ne sıcak ne soğuktu. Tam keyfini çıkarmalık bir atmosferdi.

Yol boyunca köylüler tarafından sağlı sollu organik portakal, greyfurt, ayva, çeşitli meyve ve sebzelerin satıldığı  tezgahlar kurulmuştu. Biz de şehirlerde organik meyvelere hasret kaldığımız için bir köylü tezgahının yanına yanaştık. Bizi karşılayan köylü amcamız (şu an ismini hatırlayamıyorum) tatlı dilli, şiveli konuşması,hoş sohbeti, doğal hali ve tavırlarına sempati duyduk. Bizi araçtan dışarıya tezgahın yanına davet etti. Araçtan indiğimiz gibi her birimiz için sulu portakalları 2 ye ayırıp ikram ederken, bir yandan taptaze greyfurtları meyve sıkacağına yerleştirip bizim için bardağa dolduruyordu. Gerçekten ne portakal ne de greyfurt İstanbul’da yediklerime benziyordu.



Çok doğal ve lezzetli bir tadı vardı. Daha sonrasında köylü amcayla bir süre sohbet edip portakal ve greyfurtları bagaja yükledikten sonra tekrar yolumuza koyulduk.
Muğla seyahatimi tek parçada anlatmak mümkün olmayacaktır.

Ben sizlere Bu hafta özellikle Muğla Akyaka beldesini aktarmak istiyorum.
Muğla Akyaka’ya giderken dağların eteklerinden kıvrıla Kıvrıla giden bir yol tuttuk. Gerçekten virajları çok keskin fakat keskinliği kadar sergilediği manzara görmeye değerdi. Dağların yamaçlarından indikçe yeşil ve denizin muhteşem tablosuna şahit oluyorsunuz.

Deniz seviyesine inip Akyaka’ya giriş yaptığınızda içinizden "Allah’ım şu güzelliğe bak" dememek imkansız.Deniz,kum,dağ,ağaçlar,tekneler bu kadar mı birbirini tamamlar!

Sanki bir ressamın elinden çıkmış bir tablo gibiydi adeta.

İlk önce sizi girişte teknelerin yanaştığı bir sahil karşılıyor. Yol boyunca kestane,Mısır kızartıp satanlar, el emekleriyle yaptığı kolyelerin sergilendiği tezgahlar ve sizi tekne turuna davet eden tur personelleri göreceksiniz. Şöyle tek bir kareye baktığınızda palmiye ağaçları, kıyıya yanaşmış tekneler ve denizin huzur veren tablosuna uzun uzun seyredebilirsiniz. Sahil boyunca biraz yürüdükten sonra kumsalla denizin birleştiği noktada bu atmosferi doya doya izlemek ve dostlarınızla koyu muhabbetlere dalmanız İçin kafeler yer alıyor. Biz de bu kafelerden birine oturduk. Önümüzde deniz,kum,palmiye ağaçları arkamızda dağlar sağ ve solumuzda ise içinde bulunduğumuz atmosfere uyum sağlamış evler vardı.



Kimileri kafelerde bir şeyler içerken kimileri denize kıyısında yürüyüş kimileri çocuklarıyla kumdan kaleler yapıp palmiye ağaçlarımın altında gölgeleniyordu. Burada saatlerce oturup hiç sıkılmadan içinde bulunduğum atmosferde zaman geçirebilirdim. Doğanın verdiği huzur gerçekten paha biçilmez. Fakat İstanbul’a dönüş vaktimiz gelmişti. Tüm bu doğa harikası güzellikleri ardımızda bırakarak İstanbul’a doğru yola koyulduk. Muğla’ya geldiğinizde mutlaka gelmeniz gereken bir yer olarak size ısrar tavsiye etmek isterim.

Hoşçakalın.