DEPREM BÖLGENİN KENT KÜLTÜRÜNÜ YIKTI.

TAMİRİ KOLAY DEĞİLDİR.

BİLİMSEL ÇALIŞMA GEREKTİRİR.

Türkler tarihin çok eski devirlerinde beşeriyete karşı yaptıkları kültürel vazifeleri yeniden ve fakat bu sefer daha üstün şekilde yapmaya hazırlanan yüksek bir varlıktır. (Gazi Mustafa Kemal Atatürk-1937) ·

Kentler; tarihi ve kültürel dokusuyla yaşayan canlı bir organizmadır.

Kentler; coğrafi yapısı, doğal dokusu, insan kaynağı ve kültürel zenginlikleri ile bir bütündür.

Kentler; mimarisi, parkları, yolları, alt ve üst yapısı ile özdeşleşen özel bir kimliğe sahiptir.

Kentler; şairleri, ressamları, yazarları, ozanları, bilim adamları, işçisi, memuru ,yaşlısı, genci, çocuğu, kadını, engelli yurttaşları ve tüm yaşayanları ile bütünleşerek kentleşir.

Kentlileşme ise bir kültür değişmesi ve gelişmesidir. İşte yukarıda saydığım değerlerin toplamı kent kültürünü oluşturur.

Kentleşmek kendiliğinden ortaya çıkmaz . Uzun bir tarihsel süreç içinde yavaş yavaş kentlilik bilincinin gelişmesi ile oluşur.

Dünyadaki sanayileşmeyle paralel olarak 19 yüzyılda insan nüfusunun yüzde 97′ si kırsal kesimde tarım ağırlıklı yaşarken, 20’nci yüzyılda bu oran kentler lehine dönmüş ve bu yüzyıl adeta tüm dünyada kentleşme yüzyılı olmuştur.

Gerçek şuki, bir asır önce dünya insanlığı tarımsal köylülük çağını yaşarken Anadolunun bugün depremle yerle bir olan toprak parçası üzerindeki insanlarımız kentli idi. Ve bu bölgede bin yıllık çok özel bir kent kültürü oluşmuştu. Yani bugün enkaz yığınlarını gördüğümüz kentler sadece binalardan ibaret değildi. Burada asıl yıkılan ve enkaz haline dönüşen unsur yüzlerce yıllık Anadolu Kent Kültürüydü.. Evet burada yıkılan sadece Anadolu kent kültürü de değil dünya insanlık mirasıydı.

Yüzyıl önce isimlerinin başına KAHRAMAN, ŞANLI, GAZİ ünvanını alan Maraş, Urfa ve Antep şehirleri, kent halkının şehirlerini emperyalist düşmana karşı savunmak için verdikleri destansı mücadele yüzünden bu isimleri taşımaya layık görülmüşlerdir. Bu isimler bir markadır ve bu şehirlerin halkı bu markayı daima ayakta tutmayı başarmışlar ve buralı olmaktan gurur duymuşlardır.

Cumhuriyet topraklarına en son katılan HATAY ise tarihi ve insani yapısı ile tüm dünyanın yakından tanıdığı bir kenttir . Bu kent sakinleri semavi dinlerin doğup gelişmesine şahitlik eden eserlerle birlikte büyümüştür. Ve Hatay ili bu dinlere mensup insanların birlikte iç içe en özgürce yaşadığı bir dünya kenti olmayı sürdürmüştür.

Deprem yıkımından nasibini alan Diyarbakır, Adıyaman, Malatya, Osmaniye, Kilis ve Adana gibi illeri de ayni ölçüler içinde değerlendirmek gerekir.

Günümüzde inşaat teknolojisi çok gelişmiştir. Yıkılan binaların çirkin molozlarını kısa sürede kaldırırsınız . Ve yıkılan bina komplekslerinin çok daha güzelini başlatılacak bir inşaat seferberliği ile eskisinden daha güzel olarak birkaç yıl içinde inşa edebilirsiniz. Fakat yıkılan kent ve kentlilik kültürünü inşa etmek hiçte kolay değildir. Yani bu şehirleri yeniden aynen inşa etseniz dahi onları 6 Şubat 2023 öncesindeki kültür düzeyine döndürmek çok zaman ve çok çaba gerektirir.

Bu gün enkaz görüntülerini içimiz acıyarak gözyaşları içinde izlediğimiz bölgenin Türk Kültürü ve Türk milli birlik ve beraberliği için önemi çok büyüktür. Burada yaşayan 13 milyon insanımız bugün yıkımdan kaçarak bölgeyi terk etmektedir. Yaşayanlar terk ettikçe şehirler hayaletkent halini almaktadır. Devletimiz onlara geçici olarak kalacakları barınaklara yerleştirmek ve yaşadıkları fiziki yıkımdan bir nebze olsun kurtarmak için büyük gayret göstermektedir. Bu çok doğaldır. Mutlaka yapılmalı ve bu bölge halkı depremden doğrudan etkilenmeyen 75 milyon tarafından sahiplenilmelidir.

İşin zor tarafı bundan sonra başlayacakrtır. Eğer bu insanları bir şekilde geriye döndüremez isek yerleşik kent kültürü kısa sürede yok olacaktır. Ve o şehirlerin sadece isimleri kalacak, milli kimliklerinden uzaklaşacaklardır.

Peki çare yok mudur ? Çare vardır..

Bundan sonra bölgede birinci öncelik bu şehirlerin kent kültürünün yok olmasına meydan verilmemesi olmalıdır.. Bu iş iktidarın veya Ak Partinin altından kalkamayacağı kadar karmaşık, zor ve uzun sürece bağlıdır. Bu bizim için milli bir meseledir ve topyekün tüm milletimizin birlikte dayanışma içinde çalışmasını gerektirir. Bu dahi yetmez çünkü bu bölgenin kent kültürü sadece bizim değil tüm dünya insanlığının özel kültür mirasıdır. Yani Birleşmiş Milletler ile de koodineli çalışmayı gerektirir.

Sonuç olarak; son deprem şehirlerin alt yapısı ile birlikte üst yapısını da Kent Kültürlerini de yerle bir etmiştir. Bu şehirlerin sadece binalarının değil kültürlerininde tarihi dokusu içinde yeniden özenle inşa edilmesi gerekmektedir..

İşte bu maksatla en kısa sürede TBMM’nin kontrol ve denetimi altında çalışacak “ON İLİN KENT KÜLTÜRÜNÜ YENİDEN İNŞA GRUBU” oluşturulmalıdır. Profesyonel kadrolu olarak çalışacak bu grubun içinde siyasetçiler ( iktidar ve muhalefete mensup), tarihçiler, psikologlar, sosyoloğlar, sosyal psikologlar, arkeologlar, şehir planlamacıları, mahalli toplum liderleri, inşaatçılar, finansçılar, din adamları ve güvenlik mensupları bulunmalıdır. Siyaset üstü ve uzun süreçte çalışacak bu grubun faaliyetleri kanunla düzenlenmeli ve çalışmaları zamanla sınırlandırılmamalıdır.

Bunlar benim şahsi düşüncemdir. Bir teklif olarak ben yetkili olsam böyle yapardım diyorum. Aklın yolu birdir. Eğer bu tarihi bölgenin çok zengin kent dokusunu devam ettirmek istiyorsak akıl ve bilimi kullanmak zorundayız. Bunu yaparken dünya insanlığının aklından da istifade etmeyi düşünmeliyiz.

Evet konu derindir. Akıl ve bilimi kullanan planlı ve proğramlı uzun soluklu bir çalışmayı zorunlu kılmaktadır. Kaybedilecek tek dakikamız dahi yoktur…..