İnsanoğlunun yaratıldığından beri maruz kaldığı en dehşetli tabii afet deprem olsa gerektir. Alınacak bazı tedbirlerle mala ve cana vereceği zarar kısmen azaltılabilse de teknolojinin asrımızda ulaştığı bu seviyeye rağmen diğer bazı afetlerde olduğu gibi depremin meydana gelmemesi konusunda da tamamen çaresiz kalınmaktadır.



Deprem tabiatı gereği büyük yerleşim yerlerindeki milyonlarca insanı aynı anda etkilemekte, yaşadıkları apartmanların beşik gibi sallanması, duvarların çatırdaması, eşyaların sağa sola savrulması ve bazen çıkan o dehşetli uğultu, canına ve malına zarar gelmeyen insanlarda dahi müthiş bir korku doğurmaktadır. Nasıl korkulmasın ki Cenab-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’de pek çok yerde, özellikle Kıyâmet Günü’nü anlatırken sûrun birinci defa üflenmesiyle yer küresinde şiddetli sarsıntılar meydana geleceğini ve dağların yerlerinden kopup savrulacağını, yeryüzünde yıkılmayan hiçbir şey kalmayacağını bildirmektedir. Hatta Kur’ân-ı Kerîm’deki 114 sûreden biri Deprem sûresidir.



Zilzâl (veya Zelzele) yani Deprem sûresindeki ilk üç âyet-i kerîmede mealen şöyle buyuruluyor:



“Yer o dehşetli zelzeleyle sarsıldığında, yer ağırlıklarını dışarı attığında ve insan, ‘Ne oluyor buna!’ dediğinde…” (Zilzâl, 1-3)



DEHŞETLİ BİR GÜN: 17 AĞUSTOS 1999



Bizim gibi İstanbul’da yaşayan milyonlarca insan deprem gerçeğiyle esaslı olarak en son 17 Ağustos 1999’da yüz yüze gelmişti. O sabah 03:02’de gerçekleşen ve merkez üssü Kocaeli’nin Gölcük ilçesi olan deprem 7,5 büyüklüğündeydi. İstanbul’un Bahçelievler ilçesi, Yenibosna semtindeki apartman dairesinde yakalandığım o dehşet anında, omuzlarımın koridorun bir o duvarına bir öbür duvarına çarpa çarpa çıkış kapısına doğru ilerlemeye çalıştığımı hatırlıyorum. Bir yandan da hayatımın tamamen Yüce Yaradan’ın kudret elinde bulunduğu aciz bir kul olduğumun tam bilincinde olarak dudaklarımdan titreyen ses bir sesle kelime-i şehadet dökülüyordu…



Büyük ölçüde can ve mal kaybına yol açan bu deprem, 27 Aralık 1939’da meydana gelen ve 32 bin 962 kişinin öldüğü, 7,9 büyüklüğündeki Erzincan depreminden sonra Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük ikinci depremi olarak kayıtlara geçti. Resmî ve gayriresmî farklı rakamlar mevcut olsa da İstanbul, Bolu, Bursa, Eskişehir, Kocaeli, Sakarya ve Yalova’da 17 bin 373 kişi hayatını kaybetti, 48 bin 901 kişi de yaralandı. 5 bin 840 kişi de kayboldu. En fazla can kaybı yaklaşık 4 bin 500 kişi ile Gölcük’te oldu. Kocaeli’nde kayıtlara geçen can kaybı 4 bin olurken, Yalova ve Sakarya’da ise yaklaşık 2 bin 500’er kişi hayatını kaybetti. Depremin etkilediği İstanbul’un Avcılar ilçesindeki ölü sayısı ise 976 idi.



1999’DA ORGANİZE OLAMADIK



İlkinden 60 sene sonra meydana gelen yüzyılın bu ikinci büyük depreminde ne yazık ki devlet ve millet olarak iyi bir imtihan verememiştik. Depremin şiddeti bile tam ölçülememişti. Kandilli önce 6,7 demiş, sonra düzeltmişti. Düşünün ki bizzat dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, iletişimin 4,5 saat tamamen kesildiğini söylemişti. Kriz masası oluşturulamamış, bu iş sivil toplum kuruluşlarına kalmış, dolayısıyla böyle durumlarda en gerekli şey olan koordinasyon sağlanamamıştı. Bu durum kurtarma çalışmalarında vakit kaybına yol açmış, çok önemli olan ilk 24 saatte kurtarılabilecek kişi sayısı çok düşük kalmıştı. Bunun yanı sıra yardımlar ve çalışma makinaları sadece karayolu ile ulaştırılmaya çalışılmış, deniz yolu hiç tercih edilmemiş, bu da yine vakit kaybına sebep olmuştu.



Yaralarını sarmak bir tarafa, daha 17 Ağustos 1999 depreminin şokunu atlatamadan, yaklaşık 3 ay sonra, bu defa 12 Kasım’da merkez üssü Düzce olan bir başka deprem daha meydana gelmişti. 7.2 büyüklüğünde olan ve 30 saniye süren Düzce Depremi’nde de 845 kişi hayatını kaybetmişti.



BİNGÖL VE VAN DEPREMLERİ



Acılarının sarılması çok uzun zaman alan 1999’daki bu iki büyük depremden sonra başka depremler de yaşamıştık. 3 Şubat 2002 tarihinde Afyonkarahisar’a bağlı Sultandağı ve Çay ilçelerinde etkili olan art arda iki deprem bunlar arasındadır. İki saat arayla meydana gelen 6,3 ve 6,0 büyüklüğündeki bu depremlerde 42 vatandaşımız hayatını kaybetmişti. 1 Mayıs 2003 tarihinde Bingöl’de meydana gelen 6,4 büyüklüğündeki depremde ise bilanço 177 ölü ve 520 yaralı idi. Bu depremdeki en üzücü olay ise Çeltiksuyu Yatılı İlköğretim Bölge Okulu’nun yatakhane binasında yaşanmıştı. O sırada çöken binada bulunan 198 öğrenciden 115 tanesi kurtarılmış, 83 öğrenci ve bir öğretmen hayatını kaybetmişti.



Bu arada 8 Mart 2010’da Elazığ’ın Karakoçan ilçesinde meydana gelen 6,0 büyüklüğündeki depremde 51 kişi hayatını kaybetmiş, 34 kişi de yaralanmıştı.



Son yıllarda yaşadığımız ve kayıplarıyla akıllarda kalan bir diğer deprem de 23 Ekim 2011 günü meydana gelen Erciş (Van) depremiydi ki büyüklüğü 7,2 idi. Bu depremde 604 kişi hayatını kaybederken 4000’den fazla kişi de yaralanmıştı. Bu depremin üzerinden daha iki hafta kadar süre geçmişti ki 9 Kasım 2011 tarihinde, yine aynı bölgede Edremit (Van) merkezli 5,7 büyüklüğünde bir deprem daha yaşanmıştı. Bu depremde de 40 kişi hayatını kaybetmişti.



VAN’DA BAŞARILI OLDUK



1999’daki kötü tecrübenin ardından Van depremlerinde devlet ve milletçe çok iyi organize olmuştuk. Depremin hemen ardından dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere birçok bakan, siyasetçi ve sivil toplum kuruluşu temsilcisi şehre gelmişti.



Bütün ülkenin depremzedeler için topyekûn seferber olduğu Van depreminde, çalışmaları yerinden yöneten bakanlar, depremin hemen akabinde sağladıkları koordinasyonla önce arama kurtarma çalışmalarına ağırlık vermiş, daha sonra depremzedelerin barınma, beslenme ve diğer ihtiyaçlarına yönelmişlerdi. İlk etapta gönderilen 75 bin çadır vatandaşlara dağıtılmıştı. Daha sonra kente getirilen 29 bin 500 konteynerle kurulan 35 konteyner kentte vatandaşlara geçici barınma ortamı oluşturulmuştu.



Göçlerle adeta hayalet şehire dönüşen Van’da, bir ay gibi kısa sürede depremzedeler için inşa edilecek konutların yapımına başlanmış, evi ağır hasar gören ya da yıkılan vatandaşlara kalıcı konutlar sağlamak için temeli atılan binaların yapımı, sıcaklık sıfırın altında 30 dereceye kadar düşmesine rağmen aralıksız sürmüştü. Böylece 25 bin 170 konut tamamlanarak depremzedelere teslim edilmiş, 139 iş merkezi, 17 okul, 33 cami, 9 alışveriş merkezi ve 3 bin 194 ahır yapılmış, tabir yerindeyse Van yeniden inşa edilmişti.



VE SON BİR SENE…



5,5 büyüklüğündeki 20 Mart 2019 Acıpayam (Denizli), 6 büyüklüğündeki 8 Ağustos 2019 Bozkurt (Denizli), 5,8 büyüklüğündeki 26 Eylül 2029 Marmara Denizi, Silivri Açıkları (İstanbul) ve 5,4 büyüklüğündeki 22 Ocak 2020 Akhisar (Manisa) depremleri derken en son 24 Ocak 2020 Cuma günü saat 20:55’te, merkez üssü Elazığ’ın Sivrice ilçesine, Malatya’nın Doğanyol ilçesi istikametinde 38 kilometre mesafedeki Çevrimtaş köyü olan 6,8 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Bu yazıyı kaleme aldığım 27 Ocak 2020 gününün sabah saatlerinde televizyon kanalları, deprem bölgesinde yıkılan binaların altında kalarak vefat edenlerin sayısını 39, yıkıntıların altından sağ olarak çıkarılan kişi sayısını da 45 olarak bildiriyordu.



TEDBİRLER İŞE YARADI



Depremi engelleyemesek de birtakım tedbirlerle depremde meydana gelecek can ve mal kaybını en aza indirebileceğimizi bu acı olayda görmüş olduk. 2011’deki Van depremine yakın şiddetteki bu depremin sebep olduğu can ve mal kaybının, Van depremine göre çok daha düşük seviyelerde kalması geçen zaman içinde alınan tedbirlere bağlandı. Gerçekten de 2012 sonrası Elazığ’da 4 bin 671 bina riskli görülerek bunların hemen tamamının kentsel dönüşüm kapsamında yenilendiği, depremde yıkılan Elazığ’daki 5, Sivrice ve Malatya’nın Doğanyol ilçelerindeki 30 binanın ise kentsel dönüşüme direnen eski binalar olduğu bildirilmektedir. Can kayıpları da zaten büyük ölçüde yıkılan bu binalarda meydana gelmiştir.



ÇOK HIZLI ORGANİZE OLDUK



Bu depremde memnuniyet verici diğer bir husus da devletin ve milletin, 2011 Van depreminden de daha hızlı organize olmasıdır. Depremin hemen akabinde Cumhurbaşkanlığı kabinesindeki 16 bakandan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, yürütülen faaliyetlerle yerinde ilgilenmek üzere derhâl deprem bölgesine geldiler. Ertesi gün bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bölgeye gitti. Yanında TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve Diyanet İşleri Başkanı Prof.Dr. Ali Erbaş da vardı.



Cumhurbaşkanı Erdoğan enkaz altındaki vatandaşların kurtarılma çalışmalarına nezaret etti, vefat eden vatandaşların cenaze namazlarına katılarak yanındaki bakanlarla birlikte tabutlarına omuz verdi, hastanelerdeki yaralı vatandaşları ziyaret etti. “Süratle TOKİ olarak hemen adımlarımızı atıp yapılması gerekenleri yapacak ve kimseyi de aç ve açıkta bırakmayacağız.” dedi. Bütün bunlar bölge halkına moral, çalışmaları yürüten resmî ve sivil personele ilave bir şevk kaynağı oldu.



Depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Cenab-ı Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun.