Son dönemim yükselen isimlerinden biri; Dicle Olcay… Birçoğumuz seni “O Ses Türkiye” yarışmasında tanıdık. Zamanla söylediğin şarkılarla birlikte herkes sesine hayran kaldı. Ailenin içinde hiç müzisyen var mıydı?

Benim babamın ailesinin içinde çok müzisyen var. Babamın teyzesi İzmir Radyo Sanatçısıydı. Babamın da sesi çok güzeldi, ama şuan profesyonel olarak müzikle uğraşan bir tek benim. Annemin babası Türk Sanat Müziği hayranıydı. Ben çocukken hep o müzikler evde çalardı. Dedem o dönemin sanat müziği icracılarına kıyafet dikiyormuş.

Müziğin genetikle bir ilgisi olduğunu düşünüyor musun?

Bence yüzde yüz genetik. Sesimin güzelliği babamın ailesinden geldi, annemin ailesi de müziğe karşı ilgiliydi.

Çocukluğundan beri müziğe karşı ilgin varmış. Müziğe karşı olan tutkunu ilk ne zaman hissettin?

Ben sesimin güzel olduğunun farkındaydım, ama ortaya çıkarmıyordum; çünkü ablamın da sesi çok güzeldi. O dönemde amcalarımın, teyzelerimin çocukları evleniyordu. Ablamla, babam sahneye çıkıp şarkı söylerdi. Babam, annemin gözlerinin içine baka baka makber söylerdi. Çok içeriden bir yerden söylediğini görürdüm. Ben o dönemde anneme “Yemin ediyorum benim de sesim çok güzel” diyordum. Annem de beni genelde geçiştirirdi. Bir gün bizim evde badana yapılıyordu. O zaman Göksel’in bir şarkısı çıkmıştı. Her yer bir yerdeydi, televizyon yoktu. Ben de ablama “Gerçekten benim sesim çok güzel, zaten her yer dağılmış, bir kere benim sesimi dinle, gerçekten benim sesim çok güzel!” diye ısrar ettim. Ben şarkıyı söyledikten sonra ablam tuttu beni kolumdan annemlerin yanına götürdü “Bu çocuğun sesi çok güzel” dedikten sonra korolar, eğitimler başladı.

Ailene “Ben şarkı söylemek istiyorum” dediğinde sana destek oldular mı?

İşin içine girmediğin zaman, uzaktan çok daha korkutucu geliyor. Her Türk ailesindeki gibi bir altın bileziğimin olacağı meslek okumamı istediler. Ben de konservatuarı kazanamazsam annemin istediği bölüme gideceğimi söyledim. O sene iki bölüm birden kazandım. Zamanla müziğe karşı olan tutkumun bir heves olmadığını ailem de anladı.

Çocukken ailene kendini ispatlama çabası içinde olduğundan bahsettin. Hayatının belirli dönemlerinde kendini ispatlama çaban oldu mu?

Tabi ki, çünkü böyle bir sektörün içinde var olmaya çalışıyoruz; ailene, sektöre, arkadaşlarına, çalıştığın yere, halka… Hep bir ispat var, ama ispatın karşılığında da alkışlanıyorsun.

Ege Üniversitesi’nde Türk Musiki’si okudun. Mezun olduktan sonra “Şimdi ben ne yapacağım?” endişesi yaşadın mı?

Hiç olmadı (gülerek). Ben 2019 yılında mezun oldum. Okulu 12 senede bitirdim, o da bitirmem gerektiği içindi. Zaten okuldayken sahneye çıkıp, profesyonel anlamda şarkı söylüyordum. Benim endişem ‘Allah’ım ben bu okulu nasıl bitireceğim’di.

İlk sahneye çıktığın zaman kaç yaşındaydın?

19 yaşındaydım. Çok sevdiğim bir çocukluk arkadaşımla birlikte Aydın’a gitmiştik. O sırada okuyordum. Bir telefon geldi ve Seferihisar’da bir mekanda şarkı söyleyecek birini arıyorlarmış, bana ‘Sen çıkabilir misin?’ dediler. Biz jet hızıyla Özgeyle birlikte Seferihisar’a geçtik. Mekanın sahipleri çok güzel insanlardı. Mekanı ailecek işletiyorlardı. Hatta 10 yıl sonra, geçen sene aynı mekanda bir daha çıktım. Orada çıkan ilk kadın solist bendim ve o anki Dicle’nin heyecanını anlatmam mümkün değil. Kısa bir süre sonra orkestrayla söylemeye başladım. Ben bir assolist havalarına bürünmüştüm. İlkler unutulmuyor. Hala orada beni dinleyen müşterilerim yine beni dinlemeye gelirler.

Müzik; insanın duygularından beslenen ve yine insanın ürettiği bir mucize, çünkü insanın ruh halini çok çabuk ele geçirebiliyor. İçindeki hangi duygular senin melodilerini oluşturdu?

Birçok duygudan besleniyorum. Bazen imkansız olan bir şeyin uzaklığından, kavuşulmazlığından gelen bir acı, bazen bir arkadaşının acısı olabilir. Genelde negatif duygular veya negatifken pozitife dönen duygular daha ağır basar. Oradan beslenmek ve o işin içinden çıkabilmek müziğimi besliyor. Hüzünden mutluluğa bir yolculuk…

İzmir’de sahne alan yetenekli bir genç kızken, bir anda O Ses Türkiye ile milyonların karşısına çıktın. Karşında müzik duayeni jüriler ve mikrofon senin elinde… Sahnedeki Dicle’yi bana biraz anlatır mısın?

Genelde ben çok fazla heyecanlanmam, ta ki o sahneye çıkana kadar; bu duyguyu ilk O Ses Türkiye’de yaşadım. Sahneye çıktığımda kalbim gümledi. Mecburen gülmek zorundasın ve ben yanaklarımın titrediğini hissediyordum. Bence bu durum mutluluk şoku... Geçtiğimiz günlerde Fatih Altaylı’nın canlı yayınına katıldım. Kuliste öylece dururken, yayına çıktığında nefesim kesildi. Ben o mutluluk şokunu yaşadığım anlarda hiçbir şey hatırlamıyorum. O Ses Türkiye’de de öyle olmuştu.

Çok fazla televizyon programlarında seni görüyoruz. Televizyonla ilgili bir planın var mı?

Aslında sunuculuk tam bana göre bir meslek. Eğer yanımda birlikte hareket edebileceğim, bir durumu, bir diziyi, promot edebileceğim biri varsa bir şey sunmak tam bana göre bir şey. Ekranda olmayı seviyorum. Doğu Demirkol ile Alelade Show’a katıldım, çok eğlendik. Samimi bir sohbet oldu. Hele eğlenebildiğiniz, sohbet edebildiğiniz insanlarla ekrandaysanız işiniz çok daha kolay. Menajerim Aslı’yla birlikte televizyonla ilgili bir projemiz vardı, ama yoğunluğumuzdan dolayı ertelemek durumunda kaldık. Ben günün birinde o projenin yapılacağına kesinlikle inanıyorum.

Müzik senin hem tutkun hem de işin. 24 saat o dünyanın içindesin. Sahneden indikten sonra da kafanda hep o ritim var. İşinin aynı zamanda seni tamamlayan bir uzvun gibi hayatının vazgeçilmezi olması zor mu?

Hiç zor değil, ben çalışmaktan hiç gocunmam. Bana sadece uyku lazım. Günde 8-9 saat uyusam her şeyin üstesinden gelebilirim. Ben çalışmayı seviyorum, çünkü bunu bir iş olarak görmüyorum. Bence bu biraz da yaradılışla ilgili bir şey…

2017 Yılında ilk teklini “Zamanında” şarkısını çıkardın ve bugünkü Dicle Olcay ismini oluşturan kariyerine ilk adımı attın. Youtube’a ilk şarkını koyduktan sonra nasıl yorumlar geldi?

Çok güzel yorumlar geldi, ama Youtube şu anın Spotify’ı gibiydi ve çok revaçtaydı. O dönem bot hesaplar çok gündemdeydi. Ben bunu kimseye çamur atmak için söylemiyorum, o zamanın raconu böyleydi. Dolayısıyla benim şarkım dinlendi, ama o dönem bir şarkı 100 Milyon olabilirken benimki 1Milyonda kalınca sanki benim şarkım dinlenmiyormuş gibi bir algı oluştu. Ben her şeyin bir zamanı olduğuna inanıyorum. Geçtiğimiz yıl itibariyle ekstra dinlenmeye başladım. Bu beni çok mutlu ediyor.

Eskiden bir şarkıyı piyasaya sürmek, insanlara ulaştırmak için çok uzun bir yol gitmek gerekiyordu. Şimdi her şey bir “Tık” ötede… Sence bu hızlı tüketim, müzik sektörünü gelecekte nasıl etkileyecek?

Bir tık ötede, ama daha zor. İnsanların tüketmek için önce fark etmesi gerekiyor. Onu fark ettirmek hiç kolay değil. Kalıcı işler yapılıyor, ama bir şeylerin çok kolay yüklenebiliyor olması her şeyi herkese çok kolay ulaştırabiliyor algısı getiriyor, ama öyle değil. Pop müzik her zaman çok hızlı tüketiliyordu. Sadece şimdi çok fazla şarkı söyleyen var ve fark edildiğin zaman o dönemin starı oluyorsun.

Star olmaktan bahsediyorsun. Sence bir müzisyen olarak günümüzde starlık kavramı nasıl yorumlanıyor? Artık sosyal medya gerçeğini de cümlenin içine katarsak “Star olmak” diye bir cümle kurabilir miyiz?

Bence her kitlenin bir starı var, ama o starları dinleyen kitle diğerlerini bilmiyor. O yüzden star yokmuş gibi geliyor. Herkesin bir patlama şarkısı var. Ardından kendini bir süre geri çekebilir. Bu ondan bir şey eksiltmez. Mesela, ben Alternatif müzik dinliyorum; bir kız çıkıp, bir şarkı patlatıyor ve o benim starım oluyor. O şarkıyı patlattığında herkes dinliyor. O kendi yolunda giderken, o kitlenin insanları onu dinlememeye başlayınca zannediyoruz ki onun ışığı söndü. Hayır, o kitlenin şarkıcısı ve starı olmaya devam ediyor.

Müzisyenlik, piyanistlik, oyunculuk, yazarlık, yönetmenlik gibi işler temelinde yeteneğin olduğu sektörlerdir. Sence şans faktörünün ne kadar rolü var?

Bence çok fazla… Biz Türkiye’de yaşıyoruz. Bir tane şarkı çıkarırsın, ertesi gün bir yerde bir yerde çok büyük bir olay olur. Bu şanstır. Bunu öngöremezsin. Sadece iyi şarkı, iyi ses, iyi görüntü, bunların hiçbiri tek başına yetmiyor. Aynı zamanda insan ilişkilerinin de iyi olması gerekiyor; birlikte bulunduğun sanatçı arkadaşların, ekibinle olan diyalogun, seni dinleyenlerle arandaki sıcaklık ve mesafe… Bunların hepsini çok iyi dengede tutman gerekiyor. Bu piyasada sevilmeyene yer yok.

Yüksek sesle “ben şarkı söylemek istiyorum” dediğin günden bugüne baktığında şansın yaver gitmiş mi?

Ben şanslı bir insanımdır. İlk İstanbul’a gelişim, Murat Boz’la 5 yıl çalışmam, Bengü, Tan Taşçı ile yer almam, sahneye çıktığım yerde sadece ünlü isimlerin olması şans faktörüydü. Şanssızlıklarım da var, ama negatif yaşadığım olaylar yüzünden kendime şanssız diyemem.

Senin içindeki müziğin ritmi nedir?

Ben çok arabesk biriyimdir. Ben insanın içindeki acıyı sağaltması gerektiğini düşünüyorum. Bunu da acıklı müzikler dinleyerek, bir olay yaşamadan insanın içinden çıkması gerektiğine inanıyorum. Her çeşit müziği severim, ama yanık bir ses her zaman beni kendime getirir.

Hiç düşündün mü; Müzik hiç olmasaydı, dünya nasıl bir yer olurdu?

Yaşanması imkansız bir yer olurdu. Müzik yasaklarının gelmesi bile herkesi çok fazla etkiledi. Hepimiz daha çok şarkı söylemek istiyoruz, daha fazla dinlemek istiyoruz, daha fazla eğlenmek istiyoruz.

Şuan hayatının nasıl bir dönemindesin?

Çok çalıştığım, çok müzik yaptığım, çok fazla ürettiğim bir dönemdeyim. Mükemmeli bulmak için çok fazla durduğumu fark ettim, ama mükemmel dediğimiz çok değişken bir şeydir. Artık çok fazla üretip, çalışıp bana gelen şansları iyi değerlendirdiğim bir dönemin içindeyim.

Bir şarkıyı seslendirmek için, sözlerde aradığın bir nokta var mı? Seni heyecanlandıran nasıl bir unsur olmalı?

Beni etkilemesi lazım; ben Türk halkının sözleri dinlediğini düşünüyorum. Melodiden ziyade önce sözlere yüklenmeliyiz. Ya o an yaşadığım ya da geçmişte yaşadığım bir şeyi bir tık anlatıyor olması lazım.

Youtube için hazırlığını sürdürdüğün bir projen var. Biraz içeriğinden bahsetmek ister misin?

Bu konuda çok fazla konuşmak istemiyorum, çünkü hemen aynısını yapıyorlar (gülerek). Oturup şarkı söylediğim bir sistem değil, ama her şeyin gümbür gümbür geldiği bir proje olacak.

​​​​​​​

Yeni bir şarkı hazırlığın var. Bu sefer seni nasıl bir şarkının içinde dinleyeceğiz?

Yine acıklı bir şarkı olacak. Mit tempo ama aynı zamanda sallandıracak (gülerek). Şubat ayı içerisinde çıkacak. Bence sözleri herkesi etkileyecek.

Artık müzik sektörü kocaman bir okyanus ve çok balık var. Bu okyanusta “Ben de var olmak istiyorum” diyen gençlere ne önerirsin? O okyanusta hayatta kalabilmeyi, yükselmeyi sağlamak için nasıl bir yol izlemeli?

Korkusuz bir yol izlenmeli… İlk seferinde her şeye çok fazla anlam yüklemeden, üreterek, sabırla bir yola çıkılmalı. Artık o kadar çok seçenek var ki ve her şet bir ‘tık’a bakıyor, ama her halükarda birilerine ulaşıyorsun. Ben her zaman şunu söylerim; Bir milyon dinleyici, birer kişiden oluşuyor. O bir dinleyici gün gelecek yüz bin kişi olacak. Her zaman bir, sıfırdan büyüktür, ama o bir dinleyiciye de teşekkür etmesini bileceksin.