Akademik, teknik ya da gündelik, konuşur da konuşuruz, bildiğimiz dili konuşur ve anlaşırız. Türkçeye öyle kelimeler dahil olmuştur ki, kelimeyi bil

Akademik, teknik ya da gündelik, konuşur da konuşuruz, bildiğimiz dili konuşur ve anlaşırız. Türkçeye öyle kelimeler dahil olmuştur ki, kelimeyi bilir ve kullanırız da hikayesini bilmeyiz. Hasta olduğum günler de yaşadım iyileşip taburcu edildiğim günlerde, samimi itirafı yapmak zorundayım. “TABURCU” kelimesinin hikayesini yeni öğrendim. Derin içerikte ki bu hikayeyi yazma gereği hissettim.
..
Neden Türk hekimleri hastalarını iyileştirdikten sonra ‘’taburcu’’ ederler; ‘’gitsin’’, ‘’evci’’ gibi kelimeler kullanmazlar, hiç aklınıza geldi mi? Taburcu kelimesinin çok hüzünlü bir hikayesi vardır aslında.
Özellikle 1. Dünya ve Çanakkale Savaşı sırasında ülkenin tıp eğitimi veren tek kurumu Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane, hocalarını, öğrencilerini cepheye yolluyor, eğitime ara vermek zorunda kalıyor, binası ise tamamen hastaneye dönüşüyordu. Sadece cephede savaşmakla kalmıyor, savaş olmadığında ya da geride kalan kıdemsiz tıbbiyeliler, direnişte bizzat çalışıyorlardı. İzmir’in işgalinin üç gün sonrası, 18 Mayıs 1919’da, okulda hararetli, hüzünlü konuşmaların yapıldığı, hemen direniş gruplarının örgütlendiği bilinir.
Daha çok bahsedilecek olay, anlatılacak konu var ancak, söylemek istediğim şudur;
Ülkede herkes askerdir, eli silah tutan tüm erkekler savaştadır. Gerçek kurumsal düzeyde tek hastane vardır, ülkenin her yanındaki cephelerde tüm hekimler subaydır, askerdir. Yaralılar iyileştirilir, komutan hastalarını, askerlerini dolaşır. Hastanede, kışlada, revirde, cephede çadırda, savaşta. Tabip subay, iyileşenleri, tekrar silah tutabilecekleri savaşa, taburuna yollar, ‘’taburcu’’ eder.
Başka hiçbir milletin, ülkenin hastanesinde, hastalar iyileştiklerinde ‘’taburuna yollanmaz, taburcu’’ edilmez. Bazı değerleri, yaşamının içine böylesine sindirmiş başka bir millet yoktur. Başkalarını bilmem ama, taburcu ettiğim her hastada, göğsümün ağlamaklı kabarması bundandır.
Ordusunu, askerini, bağımsızlık mücadelesini, Gazi Mustafa Kemal’ini, silah arkadaşlarını, tüm aziz şehitlerini, yaşamına böyle sindiren başka bir millet yoktur. Bazı olguların farkında olmasak da her zaman, sonsuza kadar bizimle yaşayacaklar…
..
Kabile, aşiret, çadır, sülale, mahalle, köylerin ortak paydaları, hikaye ve yaşanmışlıkları vardır elbette. Türk milletinin ise 7 asırlık yazılı ve evveliyeti yazılı olmasa da eskilere giden bir yaşanmışlığı mevcuttur. Her millet, her toplum elbette kendi içerisinde unutulmaz anılar biriktirmiştir. Türk milletinin ne anılarında ki fedakarca yaşanmışlıklar, dayanışmalar ne de tarihe altın harflerle yazılan başarı ve zaferler bitmez. Yaralı ya da hasta olup hastaneye gitmek ve iyileştiğine dair emareler görülür görülmez “TABURCU ETMEK” taburuna göndermek. Ne büyük bir irade ve bu irade ile günümüz Türkiye’sini istiklal içinde bize bırakan ecdat.