Kovid-19 Döneminde Medikal işlemlere Talep Arttı

Güzellik Danışmanı Şebnem Demir, pandemi döneminde botoks, dolgu ve yüz gençleştirme uygulamalarında ortalama yüzde 40 artış olduğunu belirtti. Özellik 40-55 yaş arasındaki kadınların bu uygulamaları tercih ettiğini belirten Demir, konuyla ilgili detaylı bilgiler paylaştı.

Yaklaşık olarak 1.5 yıldır Kovid-19 salgınına karşı alınan tedbir ve kısıtlamalar evlerde daha fazla zaman geçirmeye sebep oldu. Bu süreçte özellikle çalışan kadınlar online görüşmeler ile iş hayatlarına devam ettiler. Günlük rutinleri bozulan kadınların çoğu kendilerini iyi hissetmek için medikal estetik uygulamalarına daha fazla talep gösterdi. 

Güzellik Danışmanı Şebnem Demir, "Eski dönemlerde genelde ünlülerin tercih ettiği medikal işlemleri artık herkes yaptırabiliyor. Beyaz yakalılar, öğretmenler, bankacılar online görüşmelerde çok daha iyi hissetmek için bu uygulamalara yönlendiler. Özellikle botoks, dolgu ve lifting işlemleri ön planda.

Botoks, dolgu ve lifting yüzde 40 artış gösterdi

Kovid-19 öncesindeki işlem ve uygulama sayılarımızla şimdiyi karşılaştırdığımız ciddi bir artış söz konusu. Geçtiğimiz yıl mart ayında kapanmayla birlikte sağlığımız için biz de kliniğimizi kapatmıştık. Ancak bu yıl ortalama olarak yüzde 40 botoks, dolgu ve lifting (gençleşme) işlemlerimizde artış söz konusu. Pandemi döneminde hayatın kısalığı ve yaşadığımız kişisel farkındalıkla insanların kendine yönelmeleri dolayısıyla bakım ihtiyaçları arttı. Pandemi süreci düşüncelerin eyleme dönüşmesini sağladı" diye konuştu.

ESTE MEDİCAL GROUP, ÖDÜLLERLE İSMİNİ DUYURMAYA DEVAM EDİYOR
 
Uyguladığı tedavi yöntemleriyle adından başarılarla söz edilen, alanının referans ismi Este Medical Group, 2021 Yılının dikkat çeken saç ekim kliniği ödülüne layık görüldü.
 
Este Medical Group İstanbul yönetim kurulu başkanı Melike Çınkır 17 Haziran Perşembe günü Fuat Paşa yalısında gerçekleşen Uluslararası Best of Year Awards ödül töreninde ‘Yılın dikkat çeken saç ekim kliniği ödülünü’ aldı.

 20 yıldan uzun süredir saç ekimi, saç tedavileri, estetik cerrahi ve medikal estetik alanlarında faaliyet gösteren Este Medical Group Şirketleri ilk olarak 2015 yılında İngiltere Birmingham’da ilk kliniğini açıp Este Medical Group markasını yarattı. 2018 yılında Este Medical Group İstanbul'u hizmete açarak büyüyen ve başarılarını Türkiye'ye taşıyan şirket, 6 yılda 5 ülkede toplam 11 şube ve 450 çalışanıyla dünyaya yayıldı. Başarılı Türk markası bugün günde 2000 ile 2500 kişiye tedavi uyguluyor.

Kadıköy Florence Nightingale Hastanesi, ortopedi ve travmatoloji bölümünden Prof. Dr. Egemen Altan pandemi döneminde omurga sağlığına  dikkat çekiyor;

Evde ya da ofiste uzun süre bilgisayar başında çalışma sonucu oluşabilecek rahatsızlıklar ve alınabilecek önlemler.

-Ofisteki çalışma sırasında ve özellikle Pandemi döneminde uzun sureli masa başı çalışma düzeninde insanlarda yoğun şikayetlerle karşılaşmaktayız. Masa başında süre sınırı olmaksızın ve pandemi koşullarında uygun olmayan koşullarda çalışma sonucunda en sık olarak bel-boyun ağrıları ve el bilekte sinir sıkışması (karpal tünel sendromu) gibi hastalıklar ofis çalışanlarında görülmektedir. 

-Bel ağrıları iş ile ilişkili olarak ofis çalışanları arasında en sık karşılaşılan sorunlardandır. Yapılan çalışmalara gore yıl içinde her 4 çalışandan birinde bu problem ile karşılaşılmaktadır.  Bu durum yanlış pozisyonda oturuş ya da ekran yüksekliğinin uygun olmaması ile ilgili ortaya çıkabilmektedir. Bu ağrılar zaman içinde bel ve boyun dışında omuzlara yayılabilmekte, kürek kemiklerinin çevresinde hassas noktaların oluşmasına yol açmakta ve hatta kronik baş ağrılaraına bile yol açabilmektedir. 

-Bilgisayar kullanımı: Devamlı dikkat gerektiren bilgisayar kullanımı ile bazal stres düzeyi de artarak çalışanın kas iskelet sistemini daha da fazla yormaktadır. Oturuş pozisyonlarındaki ufak düzenlemeler ile kişilerin bu problemlerden kaçınmaları mümkün olabilmektedir. 

-Masa başı oturma sırasında  ayağın yere tam basmasını sağlamak, dizlerin kalçalar ile aynı seviyede olması, sırt desteğinin yaklaşık olarak 100 derecelik bir açı yapması veya ekranın çok yüksekte konumlandırılmaması ile basit ama etkili önlemler alınabilmektedir. Her saat başında 15 dakikalık kısa ayak üstü verilen molalar sayesinde aynı pozisyonda kalmak önlenebilir.

-Nasıl bir çalışma ortamı olmalı? Çalışanların günün çoğunu geçirdikleri ofis veya ev ortamındaki çalışma alanlarının doğru şekilde düzenlenmesi çok büyük önem arzetmektedir. Öncelikle doğru seçilmiş, belin doğru pozisyonda olmasını sağlayacak, yüksekliği kişiye özel ayarlanabilir, terletmeyen kumaş özelliği olan bir ofis sandalyesi seçimi yapılmalıdır. Sonrasında ofis veya ev ortamında doğru konumlandırılmış, ışığı doğru açıdan alan ve ergonomik şartları sağlayan doğru yüseklikte bir çalışma masası seçimi yapılmalıdır ki bu çalışanın bacaklarının sıkışmışlık hissini engeller ve rahat hareket etmesini sağlar.

-Son ve en önemlilerinden birisi de artık çalışma hayatımızın vazgeçilmezi olan bilgisayarlarımızın doğru şekilde konumlandırılmasıdır.  Bu doğru yerleşimde yeterli uzaklık  sağlanmalı (yaklaşık 50cm-60cm) ve doğru yükseklik ile monitörün üst kısmının göz hizasını geçmemesi sağlanmalıdır. Yine bir dizi germe ve esneme egzersizleri ile  başı nötral pozisyona almak, bunlara  derin duyu egzersizleri de ekleyerek günlük çalışma rutinimizi tamamlamak faydalı olacaktır. 

-Karpal tünel sendromuna dikkat! Masa başı ya da ofis çalışanlarında diğer karşılaştığımız durum da karpal tünel sendromu adı verilen ve el bileğimizde yer alan bir sinirin sıkışması sonucu ortaya çıkan bir hastalıkdır. Özellikle uzun süreli bilgisayar ve fare kullanımına bağlı olarak el bileğinin aynı pozisyonda ve uygunsuz pozisyonda kalması ile “karpal tünel sendromu” diye adlandırdığımız sinir sıkışmaları ile daha sık karşılaşmaktayız. Bu hastalığın tam olarak nedeni bilinmese de özellikle klavye-fare kullanım süresi arttıkça bu durum daha da olası hale gelmektedir. Yapılan bir çalışmada klavye-fare kullanım süresi arttıkça bu hastalığın 5 kat daha fazla ortaya çıkabildiği gösterilmiştir. Karpal tünel hastalığı özellikle parmaklarımızda ağrı ve uyuşukluk hissi ile kendini göstermekte ve şeker hastalığı gibi altta yatan diğer rahatsızlıklarla birlikte şiddeti artabilmektedir. Bu durum gece uykularını bile etkileyebilmekte, can sıkıcı bir hal alabilmektedir. Özellikle fare ve klavye kullanımı sırasında doğru pozisyonlama ile ya da el bileğini stabil-güvenli pozisyonda tutan bileklikler ile şikayetler azaltılabilmektedir.

Bu hastalık çocukları yaz tatiline küstürüyor…

Doğumdan itibaren görülmeye başlayan göğüs duvarı bozuklukları (deformiteleri) çocukta büyüme ile beraber daha belirgin hale gelerek çocukların psikolojisini bozan ve sosyalleşmesini engelleyen bir rahatsızlık haline geliyor. Tedavilerinde ise cerrahi dışı vakum ve kompresyon (Ortez) tedavileri olmasına rağmen kesin tedavi için minimal invaziv cerrahi yöntemler ve gerektiğinde bunların açık yöntemlerle modifiye edilerek kullanılması ile yüz güldürücü sonuçlar alınmaktadır.

Konu ile ilgili bilgi veren Göğüs Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Özkan Demirhan,” Birçok göğüs duvarı deformitesi olmasına rağmen biz en sık görülen Kunduracı Göğüs ( Pektus ekskavatum ) ve Pektus karinatumdan (Güvercin Göğsü)  bahsedeceğiz. Kunduracı göğüs, çocuklarda en sık görülen göğüs duvarı bozukluğudur. Göğüs çöküklüğünün muhtemel nedeni tam olarak bilinmese de teori olarak kaburgaların büyüme esnasında sternumun (İman tahtasını) özellikle alt orta kısmını  içe doğru çöktürmesinden kaynaklanmaktadır. Genellikle doğumda veya yaşamın ilk yıllarında ortaya çıkar. 14 -15 yaşlarındaki hızlı büyüme döneminde, mevcut olan deformite daha belirgin hale gelir. Her 300 – 400 doğumda  bir  oranında görülmektedir. Erkeklerde kadınlara göre 4 kat daha sık rastlanır ve ailesel yatkınlık söz konusudur. Yüzde 20 oranında diğer kas iskelet anomalileri ile birlikte görülebilir. Doğumsal bir anomali olduğu için doğumsal kalp hastalıkları ile beraber de görülebilir.” dedi.

NEFES DARLIĞINA SEBEP OLABİLİR

Kunduracı göğüste meydana gelen şikayetlere değinen Demirhan,” Bu hastalarda en sık görülen şikayet kozmetik bozukluk, buna bağlı depresyon ve sosyalleşmede zayıflık görülür. Örneğin plajda ve havuzda hiç pektus ekskavatumlu kişilerin yüzdüğüne rastlamayız. Nadir de olsa nefes darlığı, göğüs ağrısı, çarpıntı ve efor kapasitesinin düşük olması da diğer şikayetlerdir. Şikayetler  Pektus ekskavatum yenidoğanlarda ve çocuklarda iyi tolere edilir. Gelişen semptomlar deformitenin derecesi ile ilgilidir. Hafif göğüs çökmesi durumlarında genelde hiçbir şikayet görülmez. Semptomlar genellikle büyümenin hızlı olduğu erken ergenlik döneminde başlar. Orta ve ileri çöküntülerde; eforla gelen çarpıntı, şiddetli göğüs ağrısı, nefes darlığı, çabuk yorulma, siyanoz, bayılma, taşikardi gibi semptomlar görülebilir. İleri düzeydeki deformitelerde egzersiz toleransı genelde düşüktür, bazı hastalarda sık tekrarlayan akciğer enfeksiyonları görülmektedir. Özellikle ileri yaştaki hastaların yüzde 10'unda egzersiz sonrası deformitenin olduğu bölgede ağrı gözlenir. Öte yandan Pektus Karinatum  konjenital göğüs duvarı deformiteleri arasında Pektus Ekskavatum'dan sonra en sık görülen deformitedir. Pektus karinatum halk dili ile güvercin göğüs olarak adlandırılır. Göğüs ön duvarının öne doğru çıkıntı yaptığı deformite şeklidir. Ekskavatumun aksine bu da kaburgalar gelişim esnasında sternumu öne doğru iterler. 10 bin doğumda bir görülür. Erkeklerde 4 kat daha fazladır. Doğumda tanımlanmasına rağmen çoğu orta çocukluk (11-15 yaşlarında) döneminde daha belirginleşerek ortaya çıkar. Hastaların yüzde 25'inde aile öyküsü vardır. Hastalığa en sık eşlik eden deformite skolyoz yani omurga eğriliğidir. Diğer doğumsal anomaliler nadirde olsa eşlik edebilir. Bu hastalarında en çok şikayeti kozmetik ve buna bağlı psikolojik sorunlardır. Bunlarda sosyalleşmekten çekinen içine kapanık insanlardır. Nadir de olsa bazı hastalarda göğüs ağrısı, eforla gelen nefes darlığı olabilmektedir.” ifadelerini kullandı.

TEDAVİSİ VAR MI?

Bu hastalıkların tedavisinde geliştiren cerrahi yöntemlere değinen Demirhan,” Bu hastaların tedavisine gelecek olursak cerrahi tedavi dışındaki tedavi seçenekleri olmasına rağmen kabul gören tedavi günümüzde minimal invaziv tekniklerin kullanılması (MIRPE ve MIRPC) veya bunların açık yöntemlerle modifiye edilmesi ile artık tek tedavi seçeneği cerrahi olmuştur. Vakum tedavisi pektus ekskavatumda kullanılmaktadır ancak sonuçlar hala istenilen düzeye gelmemiştir. Bazen vakum tedavisini Pektus ekskavatum ameliyatlarından önce  hastalarda ameliyatı kolaylaştırmak amacı ile kullanmaktayız. Pektus Karinatumda ise ameliyat dışı kompresyon yapan Ortez tedavisi kullanılmakta yine sonuçlar istenildiği gibi değildir Çok erken yaşlarda başlanmalı ve uzun zahmetli bir süreç olmaktadır. ”  şeklinde konuştu.

İDEAL AMELİYAT YAŞI KAÇ?

İdeal ameliyat yaşına da değinen Doç. Dr. Özkan Demirhan,” Pektus Ekskavatumda operasyon için optimal yaş hala tartışılmaktadır. Bazı cerrahlara göre ergenlik döneminden önce opere edilen olgularda nüks riskinin yüksek olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle çoğu cerrah en uygun zaman olarak ergenlik dönemini (10-16 yaş ) uygun bulmuşlardır. Ergenlikte hızlı büyüme döneminde pektus barı vücutta olacağından iyileşme daha çabuk olmakta ve nüks daha az olmaktadır. Bayanlarda meme gelişiminden dolayı biraz daha geç dönemde yapılabilir. Pektus karinatum için üst yaş sınırı bilinmemektedir ancak 60 yaş üstü kabul edilebilir semptomu olan hastalar ameliyat edilebilir. Ameliyat öncesi bazı tetkikler yapıldıktan sonra gerekli ölçümleri 3 boyutlu tomografi ile rekonstrükte ederek ameliyat planı yapıldıktan sonra hasta ameliyata alınmaktadır. Ameliyat esnasında bar ölçümlerini tekrarlıyoruz hastaya uygun pektus barı belirlemek için gerekli ölçümler yapılarak ameliyatla yerleştirilir. Pektus karinatumda göğüs kafesi içine çok kompleks deformite olmadığı sürece girilmez, dışardan cilt altından sternum üstüne bar yerleştirilir (Abramson yöntemi=MIRPC). Pektus ekskavatumda ise torakoskopi yardımı ile göğüs kafesi içinden sternum altına yerleştirilir (Nuss yöntemi=MIRPE). Deneyimli ellerde komplikasyon gelişme oranı oldukça düşüktür. Hastanede 3-5 gün arası yatış süresi vardır. Hastaların çoğu, altı haftalık egzersiz kısıtlamaları (fiziksel antrenman, ağırlık kaldırma, vs) ile birlikte, 2-3 hafta arasında okula dönmektedir. Pektus barı yerleştirildikten sonra 2-4 yıl sonra çıkarılır. Bar çıkarma işlemi genel anestezi altında yapılır. Barların çıkarılması sırasında önemli bir komplikasyon bildirilmemiştir. Bar çıkarıldıktan bir iki saat sonra hastalar taburcu olabilirler.” şeklinde bilgi aktardı.

AKTİF İŞ HAYATINA DEVAM ETMEK İSTEYENLER PERİTON DİYALİZİNİ TERCİH EDİYOR!

Pandemi ve mobil yaşamla birlikte, sağlıkta tedavi biçimleri de değişiklik gösteriyor. Böbrek hastalıklarında diyaliz tedavisinin önemine değinen Doç. Dr. Ayça İnci, aktif iş yaşamına devam edenler için periton diyalizi konusunu anlattı.

Türk Nefroloji Derneği’nin 2019 tarihli Ulusal Böbrek Kayıt Sistemi verilerine göre ülkemizde son dönem böbrek hastası olup böbrek yerine koyma tedavisi alan hasta sayısı yaklaşık 84.000’dir. Böbrek yerine koyma tedavileri; hemodiyaliz, periton diyalizi ve böbrek naklidir. Ülkemizde bu tedaviler arasında periton diyalizi oranı ise yaklaşık %4 kadardır.

Günümüzde kronik böbrek rahatsızlığına yol açan en önemli iki hastalığın diyabet ve hipertansiyon olduğuna dikkat çeken Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nefroloji Bölümü’nden Doç. Dr. Ayça İnci, “İyi kontrol edilmeyen diyabet ve hipertansiyon, böbreğin yapısını bozarak kronik böbrek hastalığına neden olmaktadır. Bu nedenle diyabet ve hipertansiyonu olan hastaların böbrek hastalığı gelişimi açısından takibi çok önemlidir. Böbrek hastalığı gelişimi için diğer risk faktörleri ise; obezite, böbrek taşı öyküsü, kalp-damar hastalıkları, sigara içmek, ailede böbrek hastalığı öyküsü, tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu ve tüm vücudu etkileyebilen romatizmal hastalıklardır.” diye konuştu.