KISA BOY TARİH OLUYOR!

Çocukluk çağında geçirilen hastalıklar, beslenme bozukluğu gibi nedenlerle boyu kısa kalanlar ve uzama sorunu çekenler artık tek bir ameliyatla en az 13 santime kadar uzayabiliyor.  

Op. Dr. Halil Buldu ve Dr. Sedat İlhan, bu ameliyatları gerçekleştiren iki çok değerli doktorumuz.  Dünya’da bir örneği daha bulunmayan Live Life Taller Rehabilitasyon Merkezi’ni  bu amaçla kuran doktorlarımız başarılarıyla adından söz ettiriyor. Dünya’da tek olan bu merkez, Dünya’nın her yerinden  bu nedenle operasyona gelen hastalara kozmetik boy uzatma imkanı sağlıyor. 

Boy uzatma ameliyatından sonra hastaların ihtiyaç duyduğu fizik tedavi, diyetisyen, rehabilitasyon ve konaklama gibi hizmetleri de bünyesinde bulunduran merkez, oldukça  büyük bir   talep görüyor. Bugüne kadar yüzlerce  kozmetik boy uzatma ameliyatı yapmış olan Op. Dr. Halil Buldu ve Dr. Sedat İlhan, dünya genelinde birçok ülkeden, (Japonya, ABD, Tüm Avrupa, Endonezya gibi ) gelen hastalarının ihtiyaçları ve istekleri doğrultusunda   böyle bir merkez kurarak Türk Tıp tarihinde de bir ilkin sahibi oldular.  İleri teknoloji cihazları ile yaklaşık 15 milyon TL’ye mal olan  Live Life Taller Rehabilitasyon Merkezi  aynı zamanda, sağlık turizmi anlamında da ülkemize büyük bir değer ve katkı sağlayan çok önemli bir sağlık merkezi oldu. 

120 kilo hastaya kapalı by-pass

Meme kanseri geçirmiş, KOAH, şeker hastası ve 120 kilo olan, yürümekte dahi zorlanan Hatice Mutlu’nun by-pass olması gerekiyordu. Ancak doktorları vücudunun ameliyata dayanıp dayanamayacağından endişeliydiler. Araştırdı, İstanbul’a geldi, Prof. Dr. Barış Çaynak kendisini kapalı by-pass ile sağlığına kavuşturdu 

Hatice Mutlu, 65 yaşında dört çocuk sahibi. 120 kilo ve hem şeker, hem KOAH hastası. Yolda yürürken tıkanıyor. Diz kapaklarında da sorun olduğu için yürürken tıkanmalar, erken yorulmalar hepsini aşırı kiloya bağlıyorlar. 10 metre yol yürüse nefes nefese kalıyordu. Geçtiğimiz yıl kalp krizi geçirdi ve ancak o zaman kalp hastası olduğu anlaşıldı. Kalp damarlarının tıkalı olduğu krizin hemen ertesinde anjiyo yapıldıktan sonra ortaya çıktı. Anjiyo sonucunda kalp damarları tıkalı olduğu için çok riskli bir hasta olduğundan hemen ameliyat önerildi.

Hatice Mutlu, 15 yıl evvel yüz felci geçirdi ve bu esnada beyninde pıhtı olduğu tespit edildi. Ancak o zaman gittiği nöroloji uzmanı beyinde bu şekilde pıhtı varken ameliyat izni vermedi. Beyindeki pıhtının dağılması için damar açıcı ilaçları verip eve gönderildi. Aradan bir yıl geçtikten sonra Hatice Hanım ilaçlarını çok düzgün kullanmasına rağmen nefes alması iyice zorlandı, iki adım atınca yürüyemez hale gelip nefes darlığı çekmeye başladı.

“AMELİYATI KALDIRABİLECEK MİSİN?”

Gittiği doktoru, “Ben ameliyatı başarı ile yapacağıma inanıyorum ama göğüs kafesin açılacağı için çok acılar çekersin, ben bu ameliyatları daha genç hastalarda yaptığımda bile zor dayanıyorlar. Ama bu kilo, diyabet, KOAH hastasısın. Ameliyat sonrası siz bunlara nasıl dayanacaksınız? Bunu kaldırabilecek misiniz? Tek endişemiz bu” diyerek bir hafta sonra ameliyat olmak üzere eve gönderdi.  

Hatice Hanım, televizyonda kapalı kalp ameliyatı diye bir yöntemin daha olduğunu görüp araştırması için kızına ve oğluna söyledi. Tüm aile hep birlikte araştırmaya başladılar. Yaşadıkları şehirde üç ayrı doktora danıştıklarında, üç ayrı doktorda kapalı by-pass ameliyatı için Kalp ve Damar Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Barış Çaynak ismini verdi.

Prof. Dr. Barış Çaynak ile irtibata geçildi, Çarşamba günü ilk muayene yapıldı, Perşembe günü sonuçlar çıktı.  Cuma günü ameliyat yapıldı. Dört gün hastanede yoğun bakımda kaldıktan sonra beşinci gün taburcu oldu. Ameliyat yerine dair ne bir ağrı, ne bir baskı hiçbir şey hissetmiyor. 10 günü geçti doktorunun önerdiği kısa aralıklarla yürüyüşleri dahi yapıyor.

YÜRÜMEKTE DAHİ ZORLANIYORDU

Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Barış Çaynak, ameliyat sürecini şu sözlerle anlattı: “Hastamız Hatice Mutlu 55 yaşında, meme kanseri geçiriyor, meme kanserinde kullanılan ilaçlar diz kapaklarındaki rahatsızlıkların ilerlemesine de sebep oluyor. Kanserden sonra hücre yenilenmemesi için ilaç kullanıyor, diz kapaklarından bir tanesi ameliyat ediliyor, ikincisi ameliyat edilmiyor. 1.55 boyunda ve 120 kilo, hem kilosundan dolayı hem de diz kapaklarındaki sorunlardan dolayı yürümekte çok zorlanıyordu. Bunca sağlık problemine ve kilosuna rağmen çok başarılı bir kapalı by-pass ameliyatıyla sağlığına kavuştu, şifa ile taburcu oldu, memleketine döndü.”

‘OBEZİTEDE DAMGALAMA VE AYRIMCILIK’

MEDYA ANKET SONUÇLARI AÇIKLANDI!

Türkiye Obezite Araştırma Derneği (TOAD), 'Obezitede Damgalama ve Ayrımcılık’ medya anket sonuçlarını kamuoyuyla paylaştı. Ankete; televizyon, radyo, internet sitesi, gazete ve dergide görev yapan birçok medya mensubu katıldı. Ankette önemli sonuçlar yer alırken, ankete katılan medya çalışanlarının yarısının da damgalayıcı ifadeler kullandığı ortaya çıktı.

Türkiye Obezite Araştırma Derneği’nin gerçekleştirdiği 'Obezitede Damgalama ve Ayrımcılık’ medya anket sonuçları açıklandı. Medyada obezitenin temsili konusunda basın mensuplarının farkındalık düzeyini ölçmeyi amaçlayan ankete; televizyon, radyo, çevrim içi mecra, gazete ve dergide görev yapan 93 medya çalışanı katıldı. Online olarak gerçekleştirilen anket, medyada farklı pozisyonlarda çalışan katılımcılar tarafından cevaplandı.

Obezite haberlerini hazırlarken doğru kaynak tercihi, doğru kaynağa ulaşmada yaşanılan sorunlar, içerikteki görsel ve ifade tercihleri gibi alanlarda soruların yöneltildiği anket, medyanın obezitedeki rolüne ilişkin önemli ipuçları verdi. 

DOĞRU KAYNAĞA ULAŞIRKEN SORUN YAŞANIYOR

Ankette yer alan “Obezite hastalığı ile ilgili haberler hazırlarken doğru kaynağa ulaşmak konusunda sorun yaşıyor musunuz?” sorusunda katılımcıların yüzde 50’si zaman zaman sorun yaşadığını, yüzde 35,5’i sorun yaşamadığını, yüzde 13’ü sorun yaşadığını belirtti. 

OBEZİTE HABERLERİNDE EN ÇOK UZMAN GÖRÜŞÜ KAYNAK OLARAK KULLANILIYOR

Medya çalışanlarına, obezite ile ilgili haber hazırlarken hangi kaynakları kullandığı sorusu da soruldu. Soruda; uzman görüşü almak, internetten arama yapmak, akademik yayınlardan yararlanmak ve çevrelerindeki kişilerin tecrübelerinden yararlanmak şıkları gazetecilere sunuldu. Katılımcıların çoğunluğu uzman görüşüne başvurduğunu belirtirken, internetten arama yapmak ve akademik yayınlardan yararlanmak seçeneklerinin de kaynak olarak tercih edildiği görüldü. 16 katılımcı ise çevrelerindeki kişilerin tecrübelerinden yararlandığını belirtti. 

MEDYA ÇALIŞANLARININ YARISI DAMGALAYICI SÖZLÜ İFADELER KULLANIYOR

Obezitede damgalama ve ayrımcılığa neden olan etkenlerden biri de haberlerde obeziteli bireylerin temsili oluyor. Ankete katılanların yüzde 55’i ifade biçimi olarak doğru ifadelerden biri olan ‘obeziteli bireyler’ seçeneğini işaretlerken, yüzde 45’i ise obezitede damgalamaya sebep olan ‘aşırı kilolu’, ‘obez’, ‘morbid obez’ ve ‘şişman’ ifadelerini kullandıklarını belirtti.

PANDEMİ TANSİYONUMUZU YÜKSELTTİ!

Hipertansiyon yani tansiyon yüksekliği vaktinde teşhis edilemediğinde sinsi sinsi ilerleyip başta kalp ve damarlar olmak üzere, böbrek, beyin, göz gibi önemli organlarımızda geri dönülmesi imkansız hasarlara yol açarak karşımıza çıkabiliyor. Oysa yüksek tansiyonu tespit etmek çok kolaydır. Bunu anlamak için tansiyonu ölçtürmek yeterli olacaktır. 

Birkaç ölçümde hep yüksek saptanan değerle karşılaşınca hipertansiyon hastalığından da söz etmek gerekir. Tabi bu teşhis bir kardiyolog tarafından konulacaktır. Ancak tansiyonunuzun kaç olduğunu eczane ya da başka bir sağlık kuruluşunda, hatta ölçmeyi bilen herhangi biri tarafından bu ölçüm yapılarak öğrenebilirsiniz. Bu çok basit işlemdir ancak çoğu zaman tansiyonun ne kadar önemli olduğu bilindiği halde göz ardı edilerek ihmal edilir. Bu ihmal çocuklarda ve gençlerde daha da belirgin olarak karşımıza çıkar.

İstanbul Florence Nightingale Hastanesi’nden, kardiyoloji uzmanı  Dr. Demet Erciyes hipertansiyon hastalarına önerilerini iletiyor ;

Çocuklarda ve gençlerdeki hipertansiyon gözden kolay kaçıyor

Hipertansiyon hep ileri yaş hastalığıymış gibi bir izlenim vardır. Aslında bu kanaat haklı bir görüştür. Ancak unutmamak gerekir ki bu hastalık daha genç yaşlarda hatta çocuk denilecek yaşlarda da karşımıza çıkıyor. Baş ağrısı, baş dönmesi, başta basınç hissi bazen de göğüste ya da sırtta ağrı şeklinde ama çoğu zaman da hiçbir belirti vermeden sinsi seyreden bu hastalık erişkinde bile kolayca gözden kaçabildiği gibi çocuk ve gençte hiç anlaşılamayabilir. Şikayetini doğru dürüst dile getiremeyen çocuk yüksek tansiyonu olduğunun da farkına varamayacaktır. Gençlerde ise yine bu tür hastalıkları pek kondurmayarak olay organ hasarına gidene kadar anlamayabiliriz.

Pandemi birçok hastalıkta olduğu gibi hipertansiyonda da tanıyı geciktirdi

Pandemide insanlar sağlık kontrollerini aksattılar. Kronik hastalığı olanlar dahi kontrollerini geciktirdi. Baş ağrısı gibi hafif şikayetleri önemsemeyerek evde geçiştirmeye çalıştılar. Çoğu zaman check up’ta tesadüfen tespit edilen yüksek tansiyon herhangi bir şikayet olmadan yapılan bu tür tetkiklerin de ertelenmesi nedeniyle saptanamadı.

Yanlış beslenme

Birçok farklı hastalığın temelinde yatan yanlış beslenme burada da karşımıza çıkar. Üstelik pandemide eve kapanmak, bilgisayar ya da televizyon karşısından kalkmadan hazır ya da hazırlaması kolay gıdalara yönelmek, fast food türü gıdaları tüketmek bunu daha da artırdı. Stresteyiz diyerek daha çok karbonhidrat ve daha çok tatlı tüketir olduk. Bol tuzlu, katkı maddesi bol paketlenmiş gıdaları atıştırmalıkları biraz da can sıkıntısından bolca tükettik. Bunların hepsi önce fazla kilolara sonra da diabet, hipertansiyon gibi kronik hastalıklara davetiye çıkardı ve çıkarmaya da devam ediyor

Hareketsizlik

Hareket etmek kemik, kas, eklem sağlığı, kan dolaşımı, şeker hastalığı, yüksek kolesterol, obezite gibi konularda hep önerdiğimiz, desteklediğimiz ve sağlıklı yaşamın bir vazgeçilmezi olduğu gibi yüksek tansiyon için de çok faydalıdır. 

Pandemi döneminde daha çok evde kalmayı tercih ederek hareket etmekten de kaçınmak için bunu bir bahane olarak gördük. Artık sokağa çıkma yasakları çoktan bitti. Kalabalık ve kapalı yerlerde bulunmak hala bir risk unsuru olsa da hava şartlarına göre iyi giyinip dışarıda yürüyüş yapmak ve bunu her gün tekrarlayıp alışkanlık haline getirmek sağlıklı yaşama doğru da uygun adımlarla ilerlemek demektir.

Stres ve uykusuzluk

Pandeminin yarattığı stres hepimizi etkiliyor. Her gün bir uçak dolusu kadar insanın öldüğü haberini alıyoruz. Etrafımızda tanıdıklarımızdan hayatını kaybedenler oldu. Elbette sadece bu hastalık yüzünden her birimiz büyük bir stres altındayız. Bir de her insanın kendi hayatına özel yaşadığı stres de var. Bu stresin yarattığı uyku bozukluğu özellikle hipertansiyona meyilli kişilerde tansiyonun daha da yükselmesine yol açıyor.

Hipertansiyonu gecikmeden tanımak

Tedavisi ve kontrolü kolay olan bu hastalığın erken yaşta tespiti son derecede önemlidir. Özellikle de çocuk ve genç yaşlarda ortaya çıkan yüksek tansiyon karşısında uyanık olmalı sağlıklı beslenmeye ve sağlıklı yaşamaya çok erken yaşlarda başlamalıdır. Bu konuda ebeveynlerin çocuklarına örnek olması doğru beslenmeyi, tütün ürünlerinden uzak kalmayı, fiziksel aktiviteyi ihmal etmemeyi öğretmeleri en önemlisi kendilerinin de bunu bir hayat tarzı haline getirip örnek olmaları gerekir. 

Genetik geçişi bilinen hipertansiyon hastalığına zemin hazırlayan kötü beslenme, hareketsizlik ve sağlıksız yaşamın getirdiği özellikler epigenetik etki ile de nesilden nesile geçişte önem taşır.

Obez çocuklarda ileride hipertansiyona daha sık rastlanıyor

Yapılan çalışmalar çocukluk çağında görülen obezitenin erişkin yaşta hipertansiyon görülme sıklığını da artırdığını gösteriyor. Çocuklarda obezite ciddi anlamda ele alınmalı aileler gürbüz çocuk sağlıklıdır imajından vazgeçmelidir. Çocuklara küçük yaşta kazandırılan damak zevki ileride nasıl besleneceğinin de ipuçlarını verecektir.