Merhaba Ülkü Hanım, Maltepe Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nde Akademisyensiniz. Öğretmenlik hayalinizi kurduğunuz bir meslek miydi?

Öğretmenlik, akademisyenlikten biraz daha farklı bir meslek alanı… Öğretmenlik; anaokulundan liseye kadar ortak bir yolda yürüdüğümüz, bizi hayata hazırlayan bir meslektir. Akademisyenlik, hepimize meslek sahibi olmayı öğreten bir alandır. Akademisyenliği iş gibi görmemek lazım, bir hayat biçimidir. Bir saat dilimi yok; evde, sokakta, gittiğin her yerde akademisyensin. Bir sorun, bir olay varsa sürekli ona kafa yoruyorsun.

Henüz ilkokuldaydım. Bana “Sen ne olacaksın?” diye sorduklarında, “Ben üniversitede ders anlatacağım” diyordum. Yıllar sonra, bir sınıf arkadaşımla karşılaştım. “Sen akademisyen olmak istiyordun. Oldun mu?” diye sordu. Ben yıllarca bunu herkese söyledim ve hayalim gerçek oldu.

Son dönemlerde insanlar gazete alıp, okumak yerine sosyal medyayı tercih ediyor. Gazetelerin okunmadığını görüyoruz. Bu sizi nasıl etkiliyor?

Gazetelerin okunmadığı söyleniyor, ama okunmuyor mu yoksa satın mı alınmıyor? Onu sorgulamak lazım. Senin röportajını okumak için bir kişi o gazeteyi alır, ama kahveye gidip, gazeteyi açtığında belki yüz kişi o gazeteyi okur. Dolayısıyla o gazetenin kaç kişiye ulaştığını bilemiyoruz. Sosyal medya günümüzde daha çok ön plana çıkmış gibi gözüküyor, ama bu durum tamamen araçsal anlamda bize kolaylık sağlıyor. Ben hiçbir zaman basılı gazetenin yok olacağına inanmıyorum.

İletişim Fakültesi’nde, Gazetecilik bölümünde akademisyensiniz. Neden özellikle Gazetecilik bölümünü seçtiniz?

Ben Anadolu Lisesi Gazetecilik Mezunuyum. Daha sonra Radyo Televizyon ve Sinema okudum. Yüksek Lisans ve Doktoramı da Gazetecilik üzerine yaptım. Her zaman meraklı biriydim. “Daha yaratıcı nasıl olurum, buradan ne çıkarabilirim?” gibi sorularım vardı. Toplumsal olaylara hiçbir zaman sessiz kalmadım. Bu alanın en önemli kriterlerinden birisi okumayı ve yazmayı sevmek. Ben, bir kameranın önünden hayata bakmaktansa, kalemin ucundan yazmayı tercih ettim.

Bazı üniversitelerde gazetecilik bölümü kapandı. Gazetecilik bölümüne öğrencilerin ilgisi nasıl?

Artık Yeni Medya daha çok öne çıkmış durumda. Gazeteciliği, Yeni Medya adıyla değiştirsek, daha güncelleşmiş gibi gözüküyor. Benim çalışma alanımda dijital gazetecilik ve dijital iletişim. Basılı gazeteler ölmeyeceği gibi okullardaki gazetecilik bölümünün de kapanacağını düşünmüyorum.

Öğrenciler, gazetecilik bölümüne çok meraklılar, ama tam olarak neye meraklı olduklarını bilmiyorlar. Üniversite seçim zamanlarında, tanıtım günlerine gelen öğrenciler anlatıyorlar. Aslında gazetecilik bölümünü tarif ediyorlar, ama alan olarak isminin gazetecilik olması ve gazeteciler iş bulabilir mi kaygısından dolayı, gazetecilikle ilgili olan bölümlere giderek ilgi azalıyor gibi, ama Yeni Medya isimli gazetecilik bölümüne gün geçtikçe ilgi daha çok artıyor.

Siz iletişim fakültesinin içerisindesiniz. Yaşam biçiminiz, hayat tarzınız bu… Peki, iletişimin bu kadar içinde biri olarak, sizin öğrencilerle iletişimiz nasıl?

İletişim egoist bir süreç. Kime sorsan, çok iyi iletişim kurduğunu söyler. Hep karşı tarafın bizi anlamadığını düşünürüz. İletişim, egoist tarafından dolayı herkesin kurduğunu düşündüğü bir güç alanına dönüşebiliyor. Ben öğrencilerimle karşılıklı iletişimi iyi kurduğumu düşünüyorum. Ama buradaki en önemli anahtar onların da benimle bu iletişimi kurmak istemesi… Bunun için sağlıklı bir yol geliştiriyoruz. Tabii bunun yanında beden dili, diksiyon, vurgu gibi iletişim araçları olarak çok önemlidir.

Bir akademisyenin en önemli çıktısı insan yetiştirmektir” diye söylenmiş. Yüzlerce gencin hayatına dokunuyorsunuz, sözlerinizle hayatını değiştiriyorsunuz. Bu çok büyülü bir şey… Bir insanın hayatına dokunup, onu değiştirmek sizi korkutuyor mu?

Sizlerin hayatına dokunuyor olmak beni çok mutlu eder, ama bu karşılıklı bir şey. Öğrencilerim de benim hayatımda çok büyük değişimler sağlıyor. Onların hızlılığı, yapmak istedikleri mesleklere duydukları aşk ile ben yeni bir düzenin içinde, ayak uydurmaya çalışıyorum. Bir akademisyenin, öğrencisinin hayatına dokunabilmesi kadar, o öğrencinin akademisyeninin hayatına dokunuyor olması daha değerlidir.

Biraz önce de bahsettiğiniz gibi gazetecilik bölümüne, Dijital İçeri Üretimi, Yeni medya gibi dersler eklendi. Bu yeni içeriklerle, Gazetecilik bölümü nasıl şekillendi?

Tamamen araçsal bir değişim söz konusu. Basılı gazetelerde bir şeyi değiştirmek, basıma girdikten sonra yenilemek imkansız. Yeni medya ile anında değişim yapabilirsiniz. Fotoğraf ekleyip, haberi tekrar yazabilirsiniz. Çok daha fazla kişiye ulaşabilirsiniz. Durağan yapıyı, dinamik bir hale dönüştürüyorsunuz. Yeni medya, haberin olgusunu, nasıl yazılacağını, olayı değiştirmez. Böylelikle gazeteciliğin neden ölmeyeceğini de açıklamış olduk. İnsan var olduğu sürece gazetecilik mesleği var olur.

​​​​​​​

Her şeyin bir tık ötede olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Sosyal medyanın insan üzerindeki eksileri ve artıları ne oldu?

Benim jenerasyonuma göre duygusal anlamda eksiler var. İletişimin bize sağladığı dokunmak, hissetmek, sırtını sıvazlamak gibi şeyler azaldı. Pandeminin de etkisi çok büyük. Ben buna kızımın okul mezuniyetinde tanık oldum. Onu kameraya çekerken, her şeyi ekrandan izliyorum, oradayım. Benim için o an önemli olan şey, anı ölümsüzleştirmek, ama orada olmayı kaçırıyorum. Tabi ki sosyal medyanın insanları bir araya getirmesi, hiç ummadığın yerlerde iş fırsatları sağlıyor olması çok büyük avantajlar.

Şuan Gazetecilik Bölümü’nde en çok ilgi çeken konu nedir?

Dijital içerikler, haber oyunlar, transhümanizm, robot gazetecilik mümkün mü? Haberin objektif olabilmesi için robotların mı yazması lazım? Bu sorulara cevap arıyoruz. Pinokyo’nun hikayesini bilirsiniz. Gepetto, onun sahibidir, ama Gepetto da Pinokyo’ya bağlıdır, çünkü hayattaki tek arkadaşı odur. Artık gazetecilik yeni medyaya bağlı, yeni medya da gazeteciliğe bağlı. Özellikle bu alanda çalışanlara, interaktif habercilik, infografik habercilik, haber oyunlar, hikaye anlatıcılığına çok fazla merak duymalarını öneriyorum.

​​​​​​​

Sizce robotlar bunu başarabilir mi? Düzen artık daha robotik bir dünya mı yaratmak istiyor?

İnsanın sahip olduğu en önemli unsurlardan biri, tecrübe sahibi olmak; bilgisayarın tecrübe sahibi olması için onu birinin sürekli güncellemesi gerekir. Ben tranhümanizm’den ve robotlardan korkmuyorum. Bizim daha fazla okur-yazar düzene sahip olmamız lazım. O yüzden bu kadar korkuyoruz.

Dijital iletişim üzerine iki kitabın editörlüğünü yaptınız. Bu kitaplardan bahsedebilir misiniz?*​​​​​​​

Çok değerli hocam Prof. Dr. Şahin KARASAR iler birlikte editörlüğünü yapma fırsatı yakaladığım ilk kitabımız Gelecek dündü; Dijital… Bir üniversitenin bugünü” ismi ile yayınlandı. Kitabımız pandemi surecinde eğitimde yaşanan dijitalleşme surecini gözler önüne serdi. İkinci kitabımızda “Meta Dünyada Dijital Yerli Olmak” ismi ile yayınlandı. İnsanoğlu yüzyıllar boyunca önce hayal etmiş, ardından hayallerini fiziki dünyada gerçekleştirmeye çabalamıştır. Ancak tam tersi bir çağ başlamış görünüyor. “Dijital çağ” olarak anılan, günümüzde insanın çabasının yeni yönü kendisini bir hayale dönüştürmek, hayal ettikleriyle fiziki dünyanın sınırları olmaksızın sanal bir platformda özgürce bir araya gelmek…”

​​​​​​​Sınırların olmadığı, istediğiniz her şeyi var edebildiğiniz bir ortamdasınız ve bunun tadını çıkartıyorsunuz. Peki, bu meta dünyanın nasıl yaratıldığını, kim ya da kimlerin yarattığını hiç düşündünüz mü? Hangi teknolojiler meta dünyanın yaratılmasına yol açıyor? Herkes kendi dünyasını yaratabilir mi?”​​​​​​​

Gerçeğin yerine geçen şey. Onların gerçek olmadığını bilerek seyrediyoruz ve seyrettiğimiz şeye inanıyoruz biz çünkü seyrederken duygulanıyoruz, ağlıyoruz, gülüyoruz korkuyoruz. Önceden uzaktan, perdeden seyrediyorduk şimdi meta evrende seyrettiğimiz şeyin içine giriyoruz. Hem de içine girdiğimiz şeyin de artık gerçek olmadığını kim söyleyebilir? ” İşte bu kitapta alanında uzman yazarlarımız “Meta dünya”yı Felsefe, Psikoloji, Sosyoloji, İletişim, Hukuk, Ekonomi, Mühendislik ve Sanat alanlarında tartışarak bize yeniden düşünmemiz gereken konular ve merak ettiğimiz soruların cevaplarını vermekteler…

Herkesin bir kariyer planlaması var ve üniversite bu planlamanın olmazsa olmazı. Sizce üniversite olgusu 20 yıl önceki öğrencilerin kariyer planına göre şuan şekil değiştirdi mi?

Kesinlikle çok şekil değiştirdi. 20 yıl önce herkes üniversite seçerdi. Bölümden ziyade iyi üniversitelerde okumak isterlerdi. Sonra sırf o Üniversitede okumak için, istemediği bölümlerde okuyan insanlar, sevmediği mesleklerde çalışmak zorunda kaldılar. Yeni yapılan eğitim araştırmaları; hızlı eğitim, sizi daha çabuk iş hayatına hazırlıyor, seçtiğiniz bölüm, size bir meslek, bir hayat biçimi hediye ediyor.

Artık eğitim kavramı da çok değişti. Özellikle sosyal medya, İnfluencer gibi yeni mesleklerden sonra “Ben okuyup ne olacağım?” algısı gençlerde çok fazla. Sizce bir eğitmen olarak, Z Kuşağını bu farklılaşma nasıl etkiliyor?

Gençlerin, eğitimden beklentisinin ne olduğuna bakmanız lazım. İnfluencer olmak, hızlı para kazanmak ve bunun gibi alanlarsa üniversite onlara çok boş geliyor. Ben bir gün birinci sınıf üniversite öğrencilerine ders verirken, buradan çıkınca ne olmak istediklerini sordum. Öğrencilerimden biri “İnfluencer olmak” dedi. “Bir konu bulurum, yine ilgi çekerim. Hiç önemli değil” dedi. Ben bunu kötülemiyorum, eleştirmiyorum. Kaliteli içerik üretenler var. Yeni Medya’yla birlikte birçok iş alanı çıktı, ama artık 5 yıl önceki gibi değil hiçbir şey, artık her üretici ilgiyle takip edilmiyor. İnsanlar daha çok seçici olmaya başladı.

Öğrencilerinize verdiğiniz ilk ders nedir?

Güler yüzlü olun iyi niyetli davranın, art niyetsiz konuşun.