-Aaa! İtmeyin canım! -Kusura bakma abla! Arkadan itiyorlar!
-Aaa! İtmeyin canım!
-Kusura bakma abla! Arkadan itiyorlar!
-Hu Ayten! Kız! Gel gel! Buradayım!
-Sırayı bozmayalım lütfen.
-O sıradaydı canikom! Yemeğin altına bakmaya gitmişti azıcık.
-Niye yalan söyledin ki abla? Daha yeni geldim ben.
-He! Doğrusunu söyleyeyim de atsınlar seni en arka sıraya!
-Atarlarsa atsınlar; ne olmuş yani?
-Evet! hanımefendinin sırası! Ben de şahidim!
-Ay abla! Bu yalancı şahit de kim?
-Kız Aytennnn!!!.. Sen de çok safsın. Görmüyor musun sana kur yapıyor. Geçen gün de seni müdafaa etmişti. Ne çabuk unuttun?
-İstemez abla! Eksik kalsın!
-Kız niye eksik kalsın? Baksana; Kara Şimşek’in Maykıl’ı gibi kıvırcık bi de. Bir tek deri montu eksik.
-Maykıl da kim abla?
-Tabi sen o dönemleri bilmezsin! Seksenli yıllarda biz kızların sevgilisiydi Maykıl. Enişten olacak boyu devrilesiceyle de sırf saçları Maykıl’ınki gibi kıvırcık diye evlendimdi.
-Kötü mü oldu abla?
-Kız Maykıl’ın saçları hala duruyor. Aha bir de eniştene bak. Göğüs kılları bile döküldü.
-Öyle deme abla, Necip Enişte hala çok yakışıklı maşallah.
-Yaaa! Alooo! Arkaya geçsene hemşehrim!
-Kız seninkinin sesi de güzelmiş!
-Of abla! Nereden benimki oluyormuş?
-O olmaz bu olmaz diye diye en sonunda evde kalacaksın! Bak bizim Fahriye’den bir ders çıkar. ‘Armudun sapı üzümün çöpü’ diye diye evde kaldı kızcağız.
-Onun da kaderi öyleymiş, ne yapsın!..
-Kader dedin de aklıma geldi. Geçenlerde Fahriye’ye elçi gelmiş. Bil bakalım adam kaç yaşındaymış?
-Ne bileyim abla!
-Yetmiş yaşındaymış. Yani Fahriye’den 30 yaş büyükmüş. Mahalleli sopalarla kovalamış. Kahvedekiler zor kurtarmışlar adamcağızı. Artık sana da kimler gelir bilemem.
-Hayırlısı abla. Bak bizim Nezahat’a da evde kalacak diyorlardı ama ne güzel evlenip, ev bark sahibi oldu.
-Evlendi evlenmesine ama onunki de Çatalca’dan yazlık almış.
-Yazlık aldıysa ne olmuş ki?
-Bir şey olmamış da adam geçen kış birkaç kez yalnız başına gitmiş yazlığa. Yani insanın aklına bir sürü şey geliyor.
-Çok fesatsın abla!
-Kız ben daha neler duydum neler. Dua et ki orucum.
-Allahtan oruçsun abla.
-Aaaa! Kız bu arka sıradaki Yeter’in kızı Feriştah değil mi?
-Evet abla, o.
-Bu Yeter var ya! Ne işbazdır o! Geçen sene doktor istemişti de kızını, neredeyse mahalleye canlı yayın yapacaktı. Ama geçen hafta, kızın işsiz güçsüz bir talibi geldi diye ağzını bıçak açmıyor.
-Of abla! Sen de nelere takılıyorsun! Bugün bir şeyi olmaz, yarın olur. Ne var bunda?
-Kız! Feriştah da bu çulsuzu seviyormuş! Bir de bu evlilik olursa ben o zaman görecem şu sümüklü Yeter’i!
-Abla bak sana diyor!
-Kaç pide olacaktı?
-Ayol her gün üç tane alıyorum hala ezberleyemedin mi?
-Kusura bakma abla. Orucuz işte.
-Biz sanki başka bir şeyiz! Tövbe! Tövbe! Neyse Ayten; bana müsaade. Oruçluyum diye pek bir şey anlatamadım ama teravih sonrası caminin avlusunda beni bekle. Bak daha neler söyleyeceğim sana.
-Peki, abla! Allah kabul etsin orucunu.
-Seninkini de Ayten. Bak ‘seninkini’ demişken senin kıvırcık…
(Not: Sevgili okurlarımın Ramazan ayını tebrik ediyor, hayırlara vesile olmasını Cenabı Allah’tan niyaz ediyorum. Saygılarımla…)