11 Ekim, Dünya Kız Çocukları Günü 2012'de Birleşmiş Milletler tarafından alınan bir kararla, kız çocuklarının cinsiyetlerinden ötürü maruz kaldığı eşitsizlik konusundaki farkındalığın arttırılması amacıyla kutlanmaya başlamıştır.

Eğitim hakkı, beslenme, yasal haklar, kadına yönelik şiddet ve zorla evlilik konuları da Dünya Kız Çocukları Günü kapsamında gündeme taşınmaktadır.

Başta ülkemiz olmak üzere dünya genelinde kız çocuklarına yeteri kadar önem verilmemekle birlikte her geçen gün çocuk gelin sayısı, çocuğa ve kadına şiddet oranı ve okuma hakkı elinden alınan kız çocuğu sayısı artmaktadır.

Başka ülkeleri bilmem ama bizim ülkemizde kız evlat yetiştirmek çok zordur.

Hele hele bir kız çocuğu olarak yetişmek, büyümek daha da zordur.

Hep saldırgan ve tepeden bakan olmak nasıl bir duygudur bilirsiniz belki ama hep savunmada kalan biri olmak nasıl bir duygudur bilemezsiniz.

Hem de sadece elinizde olmayan sebeplerden ötürü korumaya çalışıyorsunuzdur kendinizi.

Dişi doğmuş olmanız en büyük sebeptir bu savunmada, daha büyük sebep aramayın.

Doğduğunuz andan itibaren işlemeye başlayacaktır o sebep.

Önce anneniz koruma altına alacaktır sizi.

Hatta belki evdeki erkek bireylerden koruyacaktır önce.

Sonra mahalleden, okuldan, köyden, kasabadan, şehirden, ülkeden, dünyadan.

Kendinden ve cinsinden haberi olmayan bir kız çocuğu ip atlamaca oynarken, malum gözler onu süzmeye başlayacaktır.

Malum gözlerden korunsun diye küçük kızın eteğinin altına pantolon giydirilecektir, mümkünse başı da örtülecektir.

Malum güzün gözleri ise etek altındaki pantolonu ve başındaki örtüyü delip geçecektir.

Sürüp gidecektir sonra tembihler.

Akşam olmadan evde ol, karanlığa kalma, tenha sokaklarda dolaşma, sana birisi şeker vereceğim derse kanma, dolmuşta ya da otobüste son yolcu sen kalma, ulu orta gülme, erkeklerle dolaşma, yürürken oranı buranı oynatma, kimsenin gözünün içine bakma, kısacası kimselere "kuyruk sallama".

Okula bile gönderilmeyecektir belki o kız.

Okuyup da ne olacaktır hem.

O önce evdeki kardeşlerine baksın, sonra da münasip bir kısmet çıkar evlendir, kendi çocuklarına bakar.

Yaşı geçip evde kalırsa başa bela olur.

Ne mahallenin erkekleri rahat bırakır kızı, ne de evdekiler.

Sevda mı? O da ne?

En iyisi ilk isteyene varıp kurtulmak baba evinden.

Ya o göz göze geldiğinde içinde kelebek uçurtan delikanlı?

Koşup ona mı varmalı?

Hoş: onunla evlensen de hep aynı değil mi hikâye?

Her aile öyle değil elbet.

Erkek çocuklarıyla aynı şartlarda büyütülen kızlar da azınlıkta değil.

Lakin sokağa çıktıklarında eşitleniyor hepsi.

Bir ülkenin kız çocuklarının yaşıtları, sadece başka coğrafyalarda doğdular diye zulüm altında ya da özgürlükler diyarında yaşayabiliyor.

Özgürlük haktır da, zulüm neden diye soruyor insan o zaman.

Neden korkuyorsunuz kadınlardan diyor.

Niçin bizi korkutuyorsunuz diyor.

Niye biz hep sizden korunmak zorundayız, yoksa siz bu kadar kötü müsünüz diyor.

Namusumuza sahip çıkarken kimi kimden koruyorsunuz diyor.

Bu vesile ile kendi kötülüğünüzü tasdik etmiş olmuyor musunuz diyor.

Her geçen gün kadının eve hapsolması, toplumdan ayrışması, sadece kadınlarla yaşaması ve sadece erkeğine hizmet etmesi için dönüyor çarklar.

Atamızın bize verdiği haklar ve özgürlükler alınmaya çalışılıyor elimizden.

Küçük kız çocukları nerelere sürüklendiklerini bilmeden büyütülüyor, henüz tam büyümeden de evlendiriliyor.

Her ülkenin ve her yörenin kendi gelenekleri olsa da gerçek tektir oysa.

UNICEF der ki: 18 yaş altı her çocuk gelin olmaya hazır değildir.

Bekleyin, bekletin.

Cinsiyet ayrımcılığının yapılmadığı, kadının ve kız çocuklarının hayatın her alanında eşit koşullarda yaşama hakkı bulabileceği bir dünya hayalini kurmak ve bunu gerçekleştirmek en büyük amacımız olmak zorunda.

Kız çocuklarımız bizlerin geleceğidir, onlara sahip çıkalım.

Bu yolda birlikte yürüyebilmek dileğiyle.

11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü kutlu olsun.