Sabah ezanının sabâ makamındaki ruha huzur veren sesiyle doğruldu yatağından, hayat arkadaşı saliha derin uykudaydı tüm günün koşturması telaşı

Sabah ezanının sabâ makamındaki ruha huzur veren sesiyle doğruldu yatağından, hayat arkadaşı saliha derin uykudaydı tüm günün koşturması telaşından oldukça yorgun bir biçimde akşamları yatağın kucağına atardı kendini saliha hanım. Halil efendi seslendi hanımına, sabah oldu hanım koy çay suyunu ocağa namazdan sonra koyunları yaymalı geç kalmak olmaz gün yetmez yoksa dedi. Bir bardak çay birkaç lokma kahvaltıdan sonra, kapının yanında eşinin hazırladığı içinde birkaç yufka ekmeği birkaç zeytin bir parça peynir ve bir şişe sudan oluşan bohçayı aldı omuzuna şapkasını taktı kafasına kavalını da alıp eline hadi kal sağlıcakla deyip koyunları kattı önüne koyuldu yola. Kah patika yollardan kâh dere tepeden geçerek vardı gideceği yere, güneş yeni yeni ısıtmaya başlamıştı ortalığı, neredeyse sonbahar geliyordu. Kocaman bir çınarın altına oturup soluklandı dallarındaki kuşları seyretti bir vakit kuşların ağaç yapraklarını öpmeleri ne güzel görsel bir şölendi, aklına kavalı geldi bunlara kaval sesiyle eşlik etse fenamı olurdu.
Çocukluğundan beri çalardı kaval babadan kalma bir alışkanlık iyide çalardı hani yanık yanık, yaprakların dahi titrediğini hissederdi saliha hanım da pek beğenirdi eşine bazı bazı rica ederdi çalması için. Çaldıkça gözleri ve düşünceleri uzaklara yıllar öncesine gitti gençlik yıllarına lise zamanlarına ıslak ıslak oldu yeniden gözleri süzüldü yaşlar güneş yanığı yanaklarından aşağıya.
Konya’ da doğmuş ilk ve ortaokul dan sonra liseyi Ankara’da okumuştu haftasonları arkadaşlarıyla buluşur kafe de zaman geçirirlerdi, oldukça çekingen biri olduğundan kızlarla beraber olmaz gözlerine dahi bakmazdı bu durum sınıf arkadaşı sevginin oldukça hoşuna gider onunla yakın olmak ailesine tanıştırmak için çareler düşünürdü.
Ankara’nın önde gelen oldukça varlıklı bir ailenin kızıydı, bir sabah okula geldiklerinde okul çıkışı buluşup konuşmayı teklif etti, acaba sevgi ne diyecek diye heyecandan bitirdi kendini konuşmayı bilmezdi ki o hiç kızlarla utanır iki kelimeyi birleştiremezdi.
Ders bitimi okulun arkasındaki yolun başında buluşup arkadaşlarıyla gittikleri kafeye gittiler sevgi durumu anlattı kendisine lakin bu birliktelik mümkün değildi aile zengin kendisi fakir bir çobanın oğlu abisi olmasa babasına yardımcı kimse yok köyde kendisi kısıtlı maddi imkanlarla okuyor, bunları ertesi gün buluştuklarında söylemesine rağmen Sevgi’ye durumu kabullendirmek zordu. Ben ailemin tek kızıyım benim imkanlarımla gül gibi geçinir gideriz diyordu. Sevgi’nin ismi hurma gözlüm olmuş iri kahve rengi gözleri gece yatıp tavana baktığında içini ısıtır hayaller kurardı, içi içine sığmaz olmuş kendince geleceğe dair planlar yapmaya başlamıştı, bir öğle vakti müdür odasına çağırdı ve acı haberi verdi kendisine abisi traktörden düşüp yaralanmış hastaneye kaldırdıklarında hakkın rahmetine kavuşmuştu. Topladı birkaç parça eşyasını koydu tahta bavula gitti ailesinin yanına cenazeyi kaldırmışlar annenin durumu iyi değil sakinleştirici iğnelerle duruyor boş gözlerle etrafı seyrediyor oturduğu sedirin kenarından olup biteni anlamaya çalışıyordu. Ertesi gün korkuğu başına gelmiş baba gelip kendisine yardımcı olmasını istemişti hayır deme şansına sahip değildi aileyi yanlız bırakmak olmaz. Okula gider ve durumu müdüre anlatır okulla ilişkisini keser ne arkadaşlarına ne sevgiye tek kelam etmeden sesizce döner köyüne, babası Saliha’yı uygun görür oğluna ayrıca uzaktan akrabadır iki oğlu olur Halil efendinin biri hukuk diğeri tıp okumaktadır ve sevgi’den hurma gözlüsünden geri kalan siyah beyaz bir fotoğraftır o fotoğrafı hiç ayırmaz yanından devamlı cüzdanının içinde taşır çıkardı cüzdanından hurma gözlüsünün gözlerine ufak bir buse kondurup hayallerini saldı sokağa...