HABER: Yağmur Tanyıldız



 

 

“Özgür kimdir?”

1979 yılının soğuk bir kış gecesi İstanbul Eyüp Sultan ilçesinde bir Mart sabahı sıradan bir insan olarak Dünya’ya gözlerimi açtım. İstanbul’da yaşıyorum, yirmi yıllık güzel bir evliliğim ve bu evliliğin meyvesi 17 ve 9 yaşında iki kızım ve 2 yaşında bir oğlum var.

“Bir dert edindim ve kalemi kâğıdı çok sevdim”
Hep bir hedef koymayı severim. Biraz uç noktalarda olur benim hedeflerim. Sanırım en çok tuttuğum baba nasihatlerinden bir tanesidir. Babam hep derdi “evlat yapmaya niyetlendiğin işte hep en zirveye odaklan, ola ki hedefini tutturamazsan bile zirveye yakın bir yer edinirsin.” Ben 16 yaşında Radyo programları yapmaya başladım. Sonrasında çok değerli tiyatro hocalarından tiyatro eğitimi aldım ve Muammer Karaca sahnesi başta olmak üzere farklı tiyatro sahnelerinde oyunculuk yaptım. Türker İnanoğlu’na ait Erler film bünyesinde birçok dizi filmlerde oynayıp televizyonlarda birçok projeyi hayata geçirdim. Aradan geçen yıllar her insanda olduğu gibi farklı tecrübeler kazandırdı, acı tatlı bir dolu anı ve hatıra biriktirdim. Bir dert edindim ve kalemi kâğıdı çok sevdim. Şimdi fırsat buldukça yazılar yazıyorum. Yazdıklarımı kitap okuyucularına ulaştırmaya çalışıyorum. Güzel bir serüven oldu benim için, kalemle derdini anlatabilmek insana ayrı bir huzur ve mutluluk veriyor.

 
"Yazma isteği bende çocukluk yıllarından başladı. Hep kafamda hikâyeler kurgulardım. Bazen kafamda kurguladığım hikâyeleri, iç dünyamda filmini çekerdim."

 

 

“Kitaplarım…”
Sosyal medyada yazdığım şiirleri hoşuma giden sözler adında bir sayfa açarak paylaşmaya başladım. Takipçi sayısı arttıkça ve beğenildikçe sayfama bir çeki düzen verdim. Sonrasında adını değiştirip “aşk olsun” yazdım. Baktım ki; Yazdığım şiirler ve sözler bir hayli fazlalaştı, bir şiir ve anlatı ( kısa öyküler ) kitabında toplamaya karar verdim. Bir yazar arkadaşımdan fikir alış verişi yapmak için toplantı yaptık. Yine aynı dönemde aklımda kısa bir öyküde vardı. Sohbet arasında kısa öyküyü anlatınca bana “Özgür elindeki işi gücü bırak ve bu hikâyeyi bitir” dedi. Ben şiir kitabı için yola çıkmışken 2014 yılı sonunda ilk kitabım “BİR KATİLİN ANILARI” ortaya çıktı. Tiyatroda bir söz vardır. “Sahnenin Tozunu Yutmak” diye, bende ilk kitabımda yazarlığın mürekkebini tatmış oldum. Takip eden 2015 yılında şiir ve anlatı kitabım “Aşk-ı Rehber “ çıktı. 2017 Ocak ayı itibarı ile iki yıldır üzerinde çalıştığım “Yum Gözlerini” adında bilimkurgu romanım raflardaki yerini aldı.

“Dünyada bir ilk”
En başta belirttiğim gibi hedef ve zirve ilişkisini yazarlık hayatımda yine düstur ediniyorum. Son kitabım hakkında Dünya’da daha önce yapılmamış ne yapabilirim diye düşündüm, bir hayli kafa patlattım, araştırmalar yaptım. Sonuç olarak qr karekod teknolojisini kullanarak anlatılan hikâyeyi bir dakikalık kısa filmler halinde çekmeye karar verdim. Derin Fikir Dijital ajansı bana o noktada yardımcı oldu. İki adet hikâyenin en can alıcı noktaları olan bölümler için videolar çektik. Tabi bu arada okuyucunun hayal Dünyasına müdahale etmeden, yani karakterleri göstermeden çekmeye dikkat ettik. Bu şuan için Dünya’da sadece “Yum Gözlerini” romanında olan bir özellik. Sonrasında kitaba ait bir şarkı yazdım ve Özgür AKKUŞ tarafından seslendirildi. Radyolarda son zamanlarda çalınıp dinlenen bir şarkı oldu. Özgür Akkuş’a buradan ayrıca edebiyata böyle bir desteği olduğu için tekrar teşekkür ediyorum. Kitap okuyucuları bu videoları ve kitaba ait şarkıyı kitabın içinde bulunan qr kodları taratarak dinleyebilirler, izleyebilirler. Kitap ile aynı adı taşıyan web sitesinden kitap içeriği hakkında bilgi alabilirler. Qr kardekod okuyucusu olmayan cep telefonlarına ya da tabletlerine yükleyebilmeleri adına ayrıca link adresleri verildi. Son olarak kitabımızın ayrıca bir whatsapp ihbar hattı bulunuyor. Özgür GÖÇ’ e ait bir kitabı korsan tezgâhlarda gören okuyucularımız bu ihbar hattına, satılan yerin fotoğrafını çekip attıklarında imzalı ve tamamen ücretsiz olarak kitaplarımızı gönderiyoruz. Bundan maksadımız korsan kitap satışının önüne geçebilmek ve devletin bu bağlamda vergi kaybını önleyebilmektir.

 



“En iyi kitap daha yazılmayan kitaptır”
Yum Gözlerini daha çıkmadan sosyal medyada konuşulmaya başlamıştı. Tabi sosyal medya günümüzde çok önemli, bizler kitabımızdaki özellikleri ” Dünya’da ilk “ olarak lanse ediyorduk fakat çok fazla açıklama yapamıyorduk. Zira biz fikir olarak paylaşmış olsaydık bizden önce başka bir yazar arkadaşımız hayat geçirebilirdi ve iki yıllık çalışmamız boşa giderdi. Yinede Dünya’da ilk başlığımız sayesinde Üniversitelerin sözlüklerinde çeşitli yazılar yazılmaya başladı. Şimdi kitabı alıp okuyan okuyucuların yorumları ve paylaşımları benim için daha önemli. Okuyucu her zaman iyi veya gönlümüzü yapacak yorumlar yapmıyor malum, fakat bu yorumlara açığım. Daha yolun çok başındayım ve en iyi kitap daha yazılmayan kitaptır. Önümde bir sürü proje var, ilk kitabım polisiye romanı, ikincisi aşkı anlatmaya gayret gösterdiğim şiir kitabı ve bu son kitabım bilim kurgu romanı. Üzerinde çalıştığım diğer romanlar ise biri psikoloji ve gerilim, diğeri ise tarihi bilim kurgu tarzında.

“Ahmet Ümit de kısır döngü içinde diye düşünüyorum”
Dünya’da ve Türkiye’de yazarlığın, dolayısı ile sanatın, matematik ile yapılmasını anlayamıyorum. Mesela bir ses sanatçısı düşünün, pop şarkılar seslendirirken alaturka, fantezi hatta halk müziği bile seslendirdiği olmuştur. Tam bu noktada yazarlara bakarsak, bir karakter oluşturup yıllarca ilk kurguladığı karakter üzerinden romanlar yazıyorlar. Dan BROWN bir simge bilimci karakteri oluşturuyor ve yıllarca aynı karakter üzerinden hikayeler yazıyor. Türkiye’de bunun örnekleri çok fazla mevcut. Ahmet ÜMİT mesela, baş komiser Nevzat önderliğinde on taneye yakın bildiğim romanı mevcut. Yani bence bir kısır döngü, yazarın kendisini tekrar etme gevşekliği, ekonomik bir kaydı sonucu ortaya çıkan vahim bir durum. Ne derseniz deyin bunun adına, üretkenlikte sınır konulan bir acziyet olarak görüyorum ben. Belki bana şunu sorabilirler isim verdiğim için, bu isimler üzerinden prim mi yapmaya çalışıyorsun? Hayır, benim kitaplarımdan ekonomik bir kaygım ve beklentim yok. Mesele durum tespiti yapabilmek, cesaret göstererek yazabilmek… Sözlüklere ya da internetteki forumlara baktığımızda bu benim söylediklerim sahanda yumurta gibi kalır. Öyle hafif ve sıradan gelir. Biraz daha etraflıca anlatmam gerekirse kendimi şöyle ifade edebilirim. Bir yazar; sevinir, üzülür, acı çeker, tüm bu duyguları yaşarken hayattan çok farklı lezzetler alır. O halde ben sadece bu lezzetlerin toplamını bir tarz belirleyerek sadece bir karakter ile anlatamam. Ben polisiyede yazmalıyım, bilim kurguda yazmalıyım. Kalemi elime aldığımda hangi duyguyu yaşıyorsam o duyguyu aktarmalıyım ki, edebiyatta ve kendi edebiyat tarihimde çeşitliliğim artsın. Pek tabiî ki her yazdığım alanda uzman olmayabilirim. Fakat yazarlık başlı başına bir araştırma sanatıdır. Bugün aklıma bu konu geldi hadi bunu oturup yazayım diyemezsiniz. Yazmaya niyetlendiğiniz konu hakkında detaylı araştırma yapmak zorundasınız.

 
"Bir doktor hikâyesi yazacak kişi, hastane odalarında sabahlamaz ise başarıyı yakalayamaz. Bir polisiye yazarı karakollarda saatlerini günlerini harcamazsa başarılı olamaz. Bir yazar ilk harfi yazdığı andan itibaren matbaa çıkışına kadar her anı yaşayamazsa, evinde oturup yazdığı kitabı yayın evine göndererek yazarlık yaparsa kalıcı olması, yazdığı eserlerin yıllarca yaşaması mümkün değildir."

 

 

“Yum Gözlerini” farklı dillere çevrilecek
Yum Gözlerini romanı için İngilizce çeviri teklifi geldi, çok memnun oldum. İngilizceden sonra ben özel bir gayret ile Japonca’ya çevirtmek istiyorum. Dediğim gibi farklı olmak ve hedef-zirve ilişkisi benim için çok önemli. Çeviriler yapılırken ve yeni kapakları tasarlanırken bir fiil müdahil olmak isterim. Aksi takdirde farklı bir ülkede benim eserim, benim onayım olmayan bir kapakla yayınlanırsa bu kabul edilemez noktalara gidebilir. Mesela ben ülkesini seven ve ülkesinin, yaşadığı şehrin hatıraları ile dolu bir eser ortaya koyacağım ve benim yaşadığım kültürü, dini aşağılar nitelikte bir kapakla başka bir ülkede satışa çıkartılacak. Bu ya bir algı operasyonu olur, ya da yazar olarak ilgisiz ve alakasız bir vurdum duymazlık sonucu ortaya çıkan bir tablo olur. Fakat maalesef bu ülkenin değerlerini Dünya’da farklı algılar oluşturmak için kötüleyen bir takım yazarlar mevcut ve hala bu ülke topraklarından nemalanıyorlar, umarım kitap okurları gereken tepkilerini sosyal medyanın gücünü göstererek ortaya koyabilirler.

“Yazanlara tavsiyelerim…”
Kitap yazan, kitap çıkartmak isteyenlere ufak bazı tavsiyelerde bulunmak isterim. Yazmaya inanıyorsanız, hiç bir şey sizi yıldırmasın yazmaya devam edin. Para tuzağı kuran, kendini yayın evi diye tanıtan kişilerden şiddetle kaçın, sizin şevkinizi kırarlar ve küstürürler. Yazdıklarınızı kitap haline getirip bir yayınevine vermeye çalışmayın. Siz sadece inanarak yazmaya devam edin, emin olun siz kendinize inanıyorsanız yayınevleri sizi bulacaktır. Önemli olan ortaya çıkarttığınız bir eseri, en az sizin kadar değer verecek kişilere ulaştırmanızdır. Size inanmayan ve destek olmayan kimse ile yazılarınızı ve heyecanınızı paylaşmayın, sizi yıldırabilirler. Kitap çıkartmak isteyen bazı yazar adayı arkadaşlar, sosyal medyadan bana ulaşıyorlar nasıl kitap çıkartabiliriz diye, ben sadece edindiğim tecrübelerimi paylaşıyorum ki, onlar bu zor aşamaları yaşamadan sorunsuz bir şekilde yolculuklarına devam etsinler. Bana çekinmeden ulaşıp yazarlık ile alakalı sorularını sorabilirler, seve seve bildiklerimi aktarabilirim.

“Herkese sevgilerimle…”
Öncelikle gazetemize ve sonrasında size, beni okuyucularınız ile buluşturduğunuz için çok teşekkür ediyorum. Sohbet tadında geçen bu keyifli söyleşi, ayrıca misafirperverliğiniz beni çok memnun etti. Umarım okuyucularımızda hem söyleşimizden hem kitabımız “Yum Gözlerini” adlı romanımdan aynı lezzeti ve keyfi alırlar. Herkese sevgilerimle…
Editör: TE Bilisim