Nergis'i bilir misiniz? Ya da kendini beğenmiş Narkissos’un hikâyesini... Bu yüzden nergisin biraz kibirli ve ego barındıran bir çiçek olduğunu


Nergis'i bilir misiniz? Ya da kendini beğenmiş Narkissos’un hikâyesini...

Bu yüzden nergisin biraz kibirli ve ego barındıran bir çiçek olduğunu…

Tam nergis zamanının sonuna geldik. Eskiden bizim de vardı soğanlarımız... Kuvvetli, iyice kök salıp genişlemiş incir ağaçlarının dibinden toplardık onları, çiçek açtıklarında... Aralık ayından itibaren Atça pazarında satardık. 

Küçüktüm... Liseli ablalar bizden nergis alırdı ve konuşurlardı benimle… Adıma ‘Çiçekçi Çocuk’ derlerdi, mutlu olurdum.  Lâkin ne bilirdim, bir gün büyüdüğümde, Mezopotamya'nın başka bir yerinde ya da Avrupa’da toprağa düşmüş nergislerin hikâyesini yazacağımı… 

Acıların millete, ırka, bölgeye göre değiştiği bir coğrafyaymış burası… Ahlaksızca masumları katletmenin ismiymiş (ölümüne) cezalandırmanın diğer adı... 

Kimyasal Ali’nin hiçbir şeyden haberi yokmuş... Saddam Hüseyin ajanslardan öğrenmiş her şeyi... Saç telinden ayak tırnağına kadar pürü pakmış hepsi…  

Ama o nergisler, kapı eşiklerinde, yolların ortalarında, kırık dökük kahvaltı sofralarında, evlerin avlularında 'ta öyle' kalmışlar. 

Çocukların ayaklarında, küçüklüğümde (belki de nergis toplarken) benim de hayal meyal giydiğimi hatırladığım kırmızı çizmelerden...

Nafakasını kazanmak ve evlatlarının geçimini sağlamak için tarlaya, bahçeye giden basmalı, mavi entarili kadınlar katılaşmışlar ansızın...

Her şeyden habersiz, ne olduğunu anlamak için dışarıya çıkanları, bulundukları yerde yakalamış o pis, nefes kesici maddeler...

Bir elma ve muz kokusuyla yaklaşmış kimyasallar... Çocuklar uçurtmaların peşinden koşar gibi, incir ağaçlarının dibinden demet demet çiçek toplar gibi kokuya gitmişler... 

Ardından ortalık meçhuliyete kesmiş ve çıldırtan bir sessizlik... Halepçe’nin nergisleri bir daha açmamak üzere toprağa düşmüş çünkü.
***
Naziler, Avrupa’nın dört bir yanından yakaladıkları insanları, tıkış tıkış yük vagonlarına doldurdular ikinci dünya savaşında.

Polonya’nın Krakow kendine 80 kilometre uzaklıktaki, Auschwitz’te inşa ettikleri konsantrasyon kampına getirdiler.

Savaşın en büyük toplama, zorunlu çalıştırma ve sistematik katliam kampı Auschwitz’te, 1940–1945 arasında, yaklaşık bir buçuk milyon insanı yavaş yavaş hayattan kopardılar...

Sovyetler Birliği, bu kampı, Nazilerin elinden aldığında çok az kişi sağ kalmıştı, onlar da ölümüne hastalıklıydı.
***
Gabriel Garcia Marguez, 1950’lerde Doğu Avrupa’nın sosyalist ülkelerine bir yolculuk yapmıştı. Doğu Almanya’dan başladı oradan Çekoslovakya’ya geçti, ardından Polonya, Macaristan ve en son Sovyetler Birliği’nde gezisini bitirdi...

Aşağıdaki satırlar, Gabriel Garcia Marguez’in, Polonya’daki Auschwitz Ölüm Kampını gezdikten sonra gözyaşları içinde kalem aldıkları…

“İçleri tavana kadar insan saçlarıyla dolu koca koca vitrinlerin bulunduğu bir galeri var. Ayakkabılar, giysiler, isimlerinin baş harfleri elle işlenmiş küçük mendiller, tutsakların bu tüyler ürpertici otele giderken yanlarında getirdikleri ve üzerlerinde hâlâ turistik otel etiketleri duran bavullarla dolu galeriler var,” dedi Gabriel Garcia Marguez, sonra titreyerek devam etti.

“Topuklarındaki demirleri yıpranmış küçük çocuk ayakkabılarıyla dolu bir vitrin var; okula giderken giyilen küçük beyaz potinler, toplama kampında ölmeden önce çocuk felcinden hayatta kalmaya çalışanların kullandıkları demirli botlar var…”

Bu, geride kalan çocuk ayakkabıları, toprağa düşmüş nergisler hiç değişmedi. Bu gidişle de değişmeyecek… O zamanlar Auschwitz Kampındaydı, sonra Hiroşima’da, Vietnam’da, Ruanda’da, ardından Afganistan’da, Bosna Hersek’te, Irak’ta (Halepçe’de), Arakan’da veya Suriye’de…

Bu coğrafyada illaki karşımıza çıkıyor nergisler…

Daha soğanlarını çatlatmadan, başlarını topraktan çıkarmadan zehirli gazlarla, bombalarla yok ediliyorlar... Ve bakıyoruz, evet sadece seyrediyoruz…

İnsan neslinin kan emiciliği hiç durmadı, bu gidişle de durmayacak... Vampirler (örneğin Hitler’in yanında) solda sıfır ve devede kulak… Ya kendi halkı zamanında katliama maruz kalmış İsrail’in yaptıklarına ne demeli…

Irk ve millet ayrımı yapmadan, haince, ahlaksızca, kimyasallarla boyunları bükülen, dünyanın tüm nergislerini ve ayakkabıları bir gösteri malzemesine dönen çocuklarını saygıyla anıyorum.