Hem ağlatmayı, hem güldürmeyi hem de oyunculuğuyla kendini izletmeyi çok iyi başarabilen bir insan; Ece Bozkaya… Onu ilk tiyatro oyununda izlediğimde ben de onunla birlikte istem dışı ağlamaya başlamıştım. Tek bir sözüyle güldürüp, tek bir bakışıyla ağlatabiliyordu. Tabi böyle bir yeteneği kaçırmak istemedim ve hemen Ece Bozkaya kim onu tanımak istedim. 

Yeteneği kadar kişiliği, oyunculuğu kadar dostluğu, yüzü kadar kalbinin de güzel olduğunu; röportajın bir röportaj olmaktan çıkıp saatlerce süren bir sohbete dönüştüğünde anlamış oldum. İşte Ece Bozkaya hakkında her şey…

Seni sahnede ilk izlediğimde oyunculuğun önemini bir kez daha anladım. Yeteneğin, oyunculuğa en uzak insandan tut, bu işin üstadı diyebileceğimiz bir duayen tarafından bile görülebilir. Ece Bozkaya ne zaman Ece Bozkaya oldu?

Öncelikle çok teşekkür ederim. Eğer mesleki bir yerden soruyorsan “olmak” kavramını, hiç bir zaman tam olarak “olduğumu” hissetmeyeceğim. Bu süreç sürekli geliştiğin, evrildiğin, öğrendiğin bir olma hali.

12 yıl bale yaptıktan sonra bu hayalinden vazgeçip neden tiyatroyu seçtin?

Dans etmeyi ve sahnede olmayı çok küçük yaşlarımdan beri seviyorum.  Zaman geçtikçe tiyatronun ve oyunculuğun beni içsel anlamda daha çok geliştirip tatmin ettiğini farkettim ve yolumu oyunculuğa çevirdim. 

Hiç bale içinde kaldı mı?

Hayır, oyunculuk yapmaktan mutluyum. Klasik bale eğitiminin de oyunculukta hala çok yararını görüyorum.

Televizyon dünyası dev dalgaların olduğu bir deniz... Hiç boğulmaktan korkmadın mı?

Her mesleğin kendine göre zorlukları var. Televizyon çok rekabetçi bir sektör. Her geçen gün alternatifler artıyor ve gittikçe kalabalıklaşıyoruz. Gelecekle ilgili endişelerim ve kaygılarım elbette oluyor. Ancak bir çok seçeneğin olması, kalitenin zamanla mecburen artmasına ve yeni alanların açılmasına yarayacaktır diye düşünüyorum. 


Kendinle yüzleştiğin, kendini bulduğun rolün, repliğin veya projen hangisi oldu?

Her rolde kendinle yüzleşiyorsun aslında. Seyirci de izlediği şeyde kendisiyle yüzleştiği noktalar yakalayabildiğinde, herhalde en kıymetlisi bu oluyor. Zaten oyunculuğun en sevdiğim yanı da bu. Karakterde bulmaca gibi yeni ipuçları buldukça, kendinde de bazı kapıları aralamış oluyorsun. 

Hayalinde varolduğun yerde misin?

Aktif olarak oyunculuk mesleğini yapabiliyor olmam bile bir hayalimi gerçekleştirdiğim anlamına geliyor bence. Para kazanamadığı için mesleği bırakan, ailesi izin vermediği için sanat dallarını seçemeyen bir çok insan var. Hayallerim de ben evrildikçe değişiyor. Bireysel tatminin sonu yok tabii ama içinde bulunduğum anı en iyi şekilde değerlendirmeye çalışıyorum.

İstediklerini almak için her şeyi yapar mısın? Zafere giden her yol mübah mıdır?

Vicdanım ve kendi etik değerlerim üzerinden hareket ederim. 

Güneşi Beklerken, Paramparça gibi dizilerin içinde izledik seni. Ece’nin hayatının ritmi nasıl akar?

Benim hayatımın ritmi esnek ve değişkendir.. Hiç yerinde durabilen biri değilim. Gezmeyi ve keşfetmeyi çok seviyorum. Çalıştığımda yoğunluktan ev ve iş arasında gidip geldiğim dönemlerde oluyor tabi. Hayatımın her döneminde kendime nefes alacak alanlar yaratmaya özen gösteriyorum.

Şu an oynadığın “Dejavu” oyunundan bahsedelim. Bana biraz oyundan ve oyunun içindeki “Ece’den” bahseder misin?

Oyun, Sam Bobrick’in yazdığı “It’s Only Murder” oyunundan uyarlama. Paşhan Yılmazel yönetti. Ayumi Takano, Emre Mutlu, Paşhan ve ben oynuyoruz. Bir karı-koca ve komşularının hikayesi, ortada bir cinayet ve bir dedektif var. Aslında hikaye güven olgusunun sarsılmasını ve hepimizde olan zaafları eğlenceli yanıyla anlatıyor. Ben de Ajda karakterini oynuyorum. Çok enerjik, değişken ve kurnaz bir kadın Ajda. 

Oyundan teklif geldiğinde, seni oyunun içinde olmaya iten şeyin adı neydi?

Televizyonda Aslan Ailem dizisiyle romantik komedi yapmıştım ama tiyatroda ilk kez komedi oynuyorum. Vodvil tarzında bir oyun ve temposu çok yüksek. Oynadığım karakter de oyunun başından sonuna bir çok değişim geçiriyor. Daha önce deneyimlemediğim bir alana girmek beni heyecanlandırdı.

Endişelerin oldu mu?

Hepimiz provalarda oyunu çıkarırken “nasıl olacak" diye endişeleniyoruz tabii ki. 

Ne zaman tereddüt etsem yönetmenimiz Paşhan beni sakinleştirip, içimdeki komedi enerjisini çıkarmama yardım etti. Dördümüz birlikte çok eğlenen bir ekip olduk. Birbirine güvenerek ve eğlenerek yaptığınız her iş sahneye yansıyor.

Komedi oynamanın zor ve keyifli yönleri ne oldu?

Komedi bir zamanlama işi. Sahnede bu zamanlamayı tutturduğunuzda seyirci de anında reaksiyon veriyor. Bu seyirci - oyuncu ilişkisini deneyimlemek benim için yeni ve inanılmaz keyifli bir süreçti. Oyun zaman zaman doğaçlamaya müsait bir yerde durduğundan bu konuda kendimi geliştirmem gerekti.

Şu an korona virüs dolayısıyla geleceği bilinmezlik içinde yaşıyoruz. İş hayatımız olsun, özel hayatımız olsun yarını soru işareti içinde yaşayan insanlar haline dönüştük. Bu süreçte en büyük yarayı da tiyatro aldı. Oyun tekrardan sahnelenecek mi?

Bu sene tiyatro için zorlu bir süreç yaşadık, hala da yaşıyoruz. Bir sezon boyunca tiyatrolar kapalı kaldı. Şimdi yeniden pandemi koşullarına uygun olarak sahneler açılmaya başlıyor. Biz de oynamaya kaldığımız yerden devam edeceğiz. Bu noktada seyircimizin desteği bizim için çok önemli. Tiyatroların ve sanatın geçirmekte olduğu bu zorlu süreci maddi manevi her anlamda birlikte ve dayanışmayla atlatabiliriz.

Mart ayından beri virüsle boğuşuyoruz. Bu dönemde hepimizin farkındalıkları, öncelikleri değişti. Senin hayatında neler değişti?

Sağlıklı olmanın ve kendine bakmanın önemini farkettim. Artık evde yemek yapıyorum (gülerek). Bu değişim bütün vücut sistemimi etkiledi. Cildim daha sağlıklı, metabolizmam düzene girdi. Karantina döneminde insanlarla iletişimde olamayınca daha da ıssızlaşan biri haline dönüştüğümü farkettim. Yalnızlığı ne kadar sevsem de arkadaşlarımla ve sevdiklerimle özgürce geçirdiğim zamanların kıymetini anladım.

Sen de bu dönemde endişesi ve korkusu ağır basan tarafta mı oldun?

Herkes gibi başta ben de panik yaptım ve özellikle beslenmeme ve temizliğe çok dikkat ettim. Şu an içinde bulunduğumuz durumu artık daha bilinçli ve panik yapmadan geçirmeye çalışıyorum. Elbette sosyalleşirken maske takıp insanlarla mesafeme dikkat ediyorum.

Bizim seninle bir sohbetimizde “Bence koşulsuz aşk sadece annenin ve babanın çocuğuna duyduğu sevgidir” demiştin. Hala bu sözün geçerli mi? Ece’nin hayatında koşulsuz aşk var mı?

Evet hala benzer şeyler düşünüyorum. İster arkadaş ister sevgili ilişkisi olsun karşılıklı beklentiler olabiliyor. Önemli olan sevginin koşulsuz olması değil. Karşılıklı anlayış, saygı ve denge içerisinde yaşayabilmek.

Aşk kelimesi hayatının tam olarak neresinde?

Aşk vücudumuzun salgıladığı bir hormon. Çok güzel bir yemek yediğimde, yeni insanlarla, yeni şehirlerle, iyi bir oyunla, beni etkileyen bir müzikle karşılaştığımda, sevgilimle, arkadaşlarımla, ailemle, emek verdiğim şeylerle sürekli hissettiğim bir duygu aşk.

Duyguların mı ön plandadır yoksa mantığın mı?

İkisinin dengede olduğu hali en iyisi sanırım ama bazen duygularım ağır basabiliyor. Zaman zaman mantıklı olmak için çabaladığım durumlar oluyor.

Neden? Sence duygusal olmak zayıflık mı?

Zayıflık değil, ama sadece duygularınla hareket etmek seni yıpratan bir şey. Dünya sadece duygularımızla hareket edebileceğimiz bir yer değil, 

Yıllar sonra bu röportaja baktığında şimdiki “Ece’ye nasıl bir not düşmek istersin?

Zorlandığın, üzüldüğün, sıkıldığın süreçlerin hepsinin geçici olduğunu unutma. Kendine inanmaya ve hayal etmeye devam et. “O gemi bir gün gelecek”