AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Koçak, tek başına depreme dayanıklı bir yapıdan bahsetmek yerine nitelikli, çağdaş ve kullanış amacına uygun bina tarifinin daha doğru olduğunu belirtti.

Koçak, ses ve ısı yalıtımı, oksijeni bol, kat yükseklikleri uygun, giriş-çıkışının rahat olduğu, konfor hissi veren binaların aynı zamanda güvenli bir alan olması gerektiğini dile getirdi.

"Depreme dayanıklı" yapının proje aşamasından imalata kadar geçen sürede tüm teknik şartnamelere uygun yapılmış bina olduğunu vurgulayan Koçak, projelendirme safhasına mimarlar ve mühendislerin yanı sıra gerekirse şehir plancılarının da dahil olduğunu kaydetti.

Koçak, projelendirme sonrasında inşaat mühendisinin "taşıyıcı sistem tasarımı" yaptığını ve deprem yönetmeliğine göre duvarların, kirişlerin, kolonların yerlerini belirleyen hesap ve çizimlerini tamamladığını, ardından projesine yapı denetim firmasından onay aldığını, ilgili belediyeden ruhsatını aldıktan sonra da bir şantiye şefi, yapı denetimci ve müteahhit atanıp inşaat safhasına geçildiğini anlattı.

"Radye temel olması binanın depreme dayanıklı olduğu anlamına gelmez"

Radye temelli binanın depreme dayanıklı olduğu kanısının doğru olmadığını söyleyen Koçak, şöyle devam etti:

"Bu bir temel biçimidir. Eskiden, 80'li, 90'lı yıllarda 'tekil temel' ya da 'sürekli temel' kullanılırdı. Yani kolonları birbirine bağlayacak şekilde temel yapılırdı veya her kolonun altına bir temel yapılırdı. 'Sömel' derdik buna o dönemlerde. Ucuzdu. O zamanlar maliyet, işçilik biraz daha pahalıydı. Ama şimdi gelişen teknolojide tüm temeli sürekli olarak betonla yapmak, binanın tamamen altını betonlaştırmak çok kolay bir yöntem ve aslında imalatı da diğer temele göre çok kolay. İşçiliği daha kısa sürede bitiyor, daha ucuza geliyor. O yüzden radye temel daha tercih ediliyor. Yani radye temel olması binanın depreme dayanıklı olduğu anlamına gelmez. Hatta yıkılan binalara baktığımız zaman çoğu radye temellidir. Dolayısıyla bu sadece bir mühendislik yöntemidir."

Radye temel dışında sürekli temel, ızgara temel, kazık temel, derin temel gibi yöntemlerin de tercih edilebildiğini kaydeden Koçak, dayanıksız, yumuşak bir zeminde bina yapısına göre radye temel kullanımının şart olduğunu, ancak böyle bir zeminde radye temelin de tek başına yetersiz kalacağını, bu durumda kazık temel uygulanması veya zeminin iyileştirilmesi gerektiğini vurguladı.

"Binaların yan yatma sebebi, temel çeşidinin yanlış seçilmesi"

Deprem bölgelerindeki yan yatmış bina görüntülerinin kazık temel yapılmaması ve temelin iyileştirilmemesinden kaynaklandığını söyleyen Koçak, "Eğer zemin kötü, dayanımı düşük bir zeminse, burada 'Ben radye temel yaptım' dediğiniz zaman o iş kesinlikle yarım kalmış iştir. Kazık yapmak zorundasınız. Gelmiş geçmiş tüm depremlerde bina devrilmesi, binanın aşağıya doğru, zemin içine doğru girme sebebinin biri temel çeşidinin yanlış seçilmesi, orada kazık temel uygulanmaması veya temelin iyileştirilmemesidir." ifadelerini kullandı

Oturduğu binanın zemininden şüphelenen vatandaşlara, "Binanın altında kazık var mı?" diye sormasını ve projeden zemin durumunu öğrenmelerini öneren Koçak, zemin etüt raporlarında ZA, ZB, ZC, ZD, ZE şeklinde gruplandırma yapıldığını, yönetmeliğe göre C grubuna kadar zeminlerin iyi kabul edildiğini kaydetti.

Prof. Koçak, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Binanız çok yüksekse C grubu zeminde bile radye temelin altında kazıklara ihtiyaç vardır. D grubu zeminlerde yine 6 katın üzerindeyse bir bina, ister istemez burada kazık yapmak zorunda kalacaksınız. Bazı bölgelerimizde, örneğin dere yataklarının çevresinde, denize yakın bölgelerde kesinlikle kazık ihtiyacı vardır. Eğer kazık yapılmamışsa zemininizin iyi olması gerekir ve bütün zeminin o kadar binanın yükünü taşıyor olması gerekir. Yani depreme dayanıklılık açısından, 'Benim binamın temeli radye temel' demek hiçbir anlam ifade etmiyor."

"Yönetmelikleri harfiyen yerine getirmek zorundayız"

İnşaat öncesi zemin etüdünün ciddi bir şekilde yapılması gerektiğini vurgulayan Koçak, "Proje aşamasından tutun projenin onay süresi, inşaata başlama, inşaatın bitişi ve bittikten sonra da kontrolleri, tümü depreme dayanıklı yapı ilkesi içerisinde olmalı. Bunun için yönetmelikleri harfiyen yerine getirmek zorundayız." diye konuştu.

Türkiye'nin uluslararası düzeyde yarışacak yönetmelikleri olmasına rağmen denetimde ve uygulamada aksaklıklar yaşandığına dikkati çeken Koçak, "Bizim her türlü yönetmeliğimiz var. Beton yönetmeliğimiz, deprem yönetmeliğimiz, diğer yüklerle ilgili yönetmeliklerimiz var. Yani aklınıza ne geliyorsa. Uluslararası düzeyde yarışacak bir yönetmeliğimiz var ki deprem yönetmeliğimizde aldığımız yükler diğer ülkelerden daha fazladır. Biz Japonya'dan bile daha fazla yük alıyoruz. Bizim hesaplarımız çok güvenli. Biz yüklerimizi aşağı yukarı bir buçuk kat artırarak hesap yapıyoruz. Yani 200 kilogram yerine ben binada 300 kilogram yük alıyorum veya beton dayanımını 30 alacağım yere 20 alıyorum hesaplarda. Tasarım hesaplarında böyle. Deprem yükünü aldığım zaman, diğer ülkelerden daha fazla deprem alıyorum." diye konuştu.

Koçak, şöyle devam etti:

"1975 deprem yönetmeliğimizden bu yana toplum, akademisyenler tarafından hep izleniyor. Hepimiz bakıyoruz, Türkiye'de yapılan binaların durumu nedir diye. İmalatlarda inanılmaz hatalar yapıyorlar. Biz de bu hataları bertaraf etmek için her şeyi artırarak yapıyoruz. Aslında ülkede yönetmelik, yasalar ne kadar ağırsa o ülkede bir düzensizlik var demek. Bizim de inşaat sektöründe çok büyük düzensizlik var. İmalattaki hatalar, projedeki hatalar, kontroldeki ciddi hatalar… Bunların hepsi birleştiği zaman karşımıza büyük yıkımlar çıkıyor. Sonra biz depreme 'afet' diyoruz. Halbuki deprem olağan bir şey. Kıtalar yer değiştiriyor. Tabii ki deprem olacak. Ama biz fay hattının geçtiği bölgelere yol yaparsak, fay hattının geçtiği yerlere kent kurarsak ve o kenti de binalarını tam fay hayatının üzerine kurarsak, bir de kalitesiz bina yaparsak, tabii o zaman karşımıza afet çıkacak. Biz proje aşamasından bitim aşamasına kadar kaliteli bir iş yaparsak bu işi kurtarırız."

Denetimdeki aksaklıklar

Yapı denetimindeki sorunlara değinen Koçak, inşaatın her şeyini denetleyen yapı denetimciye, bütün sorumluluğun kendisinde olmasına rağmen, toplam maliyetin yüzde 1,5'i kadar ücret ödendiğini bildirdi.

Türkiye'de dairelerin satış fiyatlarının çok yüksek olduğunu ancak mimara, mühendislere, şehir plancısı ve yapı denetim firmalarına ödenen ücretin çok düşük kaldığını savunan Koçak, düşük ücret nedeniyle bazı yapı denetim firmalarının İstanbul gibi büyük bir şehirde uzak yerdeki bir inşaatı denetleme görevini kabul etmediğini veya çok ciddi denetimler yapmadıklarını, buna rağmen çok iyi yapı denetimciler olduğunu söyledi.

Koçak, şantiye şefi olan inşaat mühendislerinin de asgari ücret seviyesinde para aldığı için beton dökülürken bütün gün iş başında durmadıklarını, usta ve kalfa ile müteahhidin karşı karşıya kaldığını anlattı.

Kontrollük hizmetinde müteahhit, kalfa, şantiye şefi, yapı denetimcinin yanı sıra yerel yönetimler ve bakanlığın da denetleme yaptığını aktaran Koçak, bu kadar çok denetleyen kişiye rağmen bina yıkılmasının, alanında uzman kişilerce yeterli denetim yapılmamasından kaynaklandığını dile getirdi.

"Sertifikalı uzman mühendislik olsun"

"Perde beton" ve "tünel kalıp" yöntemlerine açıklık getiren Koçak, bu yöntemlerin bina çeşitlerine göre belirlendiğini kaydetti.

Koçak, düşey taşıyıcı elemanları sadece kolondan oluşan binaya "çerçeveli bina", 30 santimetreye 180 santimetre yapılan kolona "perde eleman" dediklerini, bütün binanın sadece perdelerden yapılmasına da "tünel kalıp" sistem denildiğini bildirdi.

Bina dayanım gücünü artırması için kullanılan bu yöntemlerin doğru mühendislik ve işçilikle yapılmadığı takdirde işe yaramayacağını söyleyen Koçak, "Mesela tünel kalıpta bütün perdeleri tek bir doğrultuya koyarsanız o bina yine hasar görecektir. Başlangıçtaki mühendislik tasarımı çok önemli. O yüzden sertifikalı uzman mühendislik olsun, o uzman mühendisin önüne proje gitsin diyoruz. Hatta bu projeyi de tek bir kişi denetlemesin." diye konuştu.

Hala projesi olmayan inşaatlar, belediyeyi zorlayarak projesini geçirten mühendisler gördüğünü aktaran Koçak, iskanlı ve ruhsatlı bir binanın yıkılmasının daha acı verici bir durum olduğunu belirterek, "Denetimsizlik bizi bu hale getirdi." ifadesini kullandı.

Koçak, inşaatların mimarlar ve mühendisler odası denetimine de tabi tutulmasını önerdi.