Sarayburnu/14 Temmuz 1889 “Hani Bahriye’den mezun o

Sarayburnu/14 Temmuz 1889


Hani Bahriye’den mezun olur olmaz evlenecektik Mehmet?”


“Bu görev, çok önemli Feride. Denge politikamız gereği Japonya ile ilişkilerimiz hayati öneme sahip. Hem bu ziyaretle bilgi görgümüzü artıracak hem de Uzakdoğu’yu görmüş olacağız, fena mı olacak?”


“Kim bilir kaç yıl sonra geleceksin.”


“En kısa zamanda döneceğiz. Söz! Bu son ayrılığımız olacak…”


Gemiye en son binenlerdendi Mehmet. Feride’ye el sallarken Feride de el işaretiyle kendisine yazmasını istemişti. Mehmet bu isteğe, elini kalbine götürerek mukabelede bulunacaktı. Gemi Süveyş’e ulaşınca nişanlısına verdiği sözü tutan Mehmet, ilk mektubunu yazacak ve sonraki limanlarda da mektuplarına devam edecekti.


“Nur-u aynim Feridem;


61’i subay ve memur, 548 de er ve erbaş olmak üzere toplamda 609 kişiyiz. Gemimizin kaptanı Albay Osman Bey şeker gibi bir adam. Bize çok iyi davranıyor… Süveyş’te ufak bir kaza atlattık. Gemimiz Nil’in sığ sularına saplandı ve dümen bodoslamamız kırıldı. Neyse ki kısa sürede tamir edildi…”


“…Süveyş’ten ayrıldıktan sonra Aden’de kömür ikmali yapıp ardından Bombay’a vardık. Burada gördüğümüz ilgiyi kâğıda dökmekte aciz kaldığımı itiraf ediyorum. Bir hafta içerisinde tam 150.000 kişi bizi görmeye geldi. Ziyaretlerin ardı arkası kesilmeyince su, yiyecek ve kömür ikmalini gerekçe göstererek ziyaretlere son verdiğimizi duyurduk. Devlet-i Âliye’mize bunca ilgiyi doğrusu hiçbirimiz beklemiyorduk…”


“28 Kasım günü Singapur’a ulaştık. Burada da ilgi olağanüstüydü. Hem biliyor musun; Osman Bey’e ‘tuğamirallik’ rütbesi verildiği bilgisi buradayken geldi. Sevincini, bizlere sarılarak gösterdi. Artık bir paşa kumandasındayız… Üzülerek söyleyeyim ki hava şartları kötü olduğundan hareket için ilkbaharı bekleyeceğiz. Bu arada bizleri ziyarete sadece halklar gelmiyor; Müslüman hükümdarlar da temsilcileri vasıtasıyla görüşme talebinde bulunuyorlar. Bunlardan Sumatra, Cava ve Siyam Müslümanlarının, Hollandalıların zorbalığından dolayı bizim paşaya dert yandıklarına şahit olduk…”


“… Şükürler olsun ki baharın gelişiyle birlikte hareket ettik. 15 Nisan’da Hong Kong’a 7 Haziran’da da son durağımız olan Yokohama’ya yani Japonya’ya ulaştık. Yokohama’ya girişimizi görmeni ne çok isterdim. Bir taraftan selamlama için atılan toplar, öbür taraftan binlerce Japon’un ‘Yaşasın!’ nidalarıyla bizleri bağırlarına basması olağanüstüydü. İmparator Meiji, paşamız ve bizleri kabul etti ve bizler de Sultanımız II. Abdülhamid’in gönderdiği nişan ve hediyeleri sunduk…”


“Sevgili Feridem;


Hala Japonya’dayız. Sana üzücü bir haberim var. Burada kolera hastalığı baş gösterdi. 35 arkadaşımız yatağa düştü ve maalesef 13 canımızı kaybettik… Yaklaşık üç aydır Japonya’dayız ve tek isteğim, bir an önce sana kavuşmak. İnşallah söz verdiğim gibi bu son ayrılığımız olacak…”


   Bu mektup, Feride’nin aldığı son mektup olur. Gemi hala Japonya’da mıydı yoksa yola çıkmış mıydı, hiç bilmiyordu. Fakat bir sabah köşke gelen gazetede şöyle yazıyordu:


“Ertuğrul Firkateyni, Japonya’dan ayrıldıktan bir süre sonra büyük bir fırtınaya yakalanmış ve Funakura kayalıklarına sürüklenmiştir. Kaptan ve mürettebatının aşırı gayreti sonuç vermemiş, gemi 16 Eylül gecesi Funakura kayalıklarına çarpıp sulara gömülmüştür.”


   Titreyen elleriyle tutmaya çalıştığı gazeteyle soluğu resmi dairlerde alan Feride, hiç kimseden sarih bir haber alamaz. Ajanslardaki bilgi kırıntıları haricinde, kimsenin bir şey bildiği yoktur. Artık Feride’nin tek bir ümidi vardır. Haberlere göre, 69 kişi kurtulmuştu ve tek duası Mehmet’in de bunların arasında olmasıydı.


    Korkunç haberin üzerinden üç hafta geçmiştir ki 9 Ekim 1890 tarihli gazeteler, kurtulanların Kongo ve Hiyei adlı iki Japon gemisi ile yarın sabah İstanbul’da olacaklarını haber verir. Güneşin doğuşunu dahi beklemeden Dolmabahçe’ye koşar Feride. Gemiler demirlerken yaralılara ilk bakanlardan biri de o olur ancak Mehmet içlerinde yoktur. Elleri böğründe boğaza, Marmara’ya hatta daha uzaklara bakarken sayıklar gibi konuşur:


“Haklısın Mehmet; bu son ayrılığımız oldu…”